Komünist siyaset.

#1
Özgürleşmeye atılacak ilk adım, parlemontoyu red etmektir.

Üretim temelli ekonominin yerini, tüketim temelli ekonominin yerini alması ile birlikte, devletin ve kurumlarının işlevleri değişmiştir. Üretim temelli ekonomi demek; ekonomiyi ayakta tutan ekonomik devrenin, üretim devresi olması demektir. Tüketim temelli ekonomi ise ekonomik devreler içerisinde, tüketim devresinin belirleyici olması demektir.

Üretim temelli ekonominin devleti ile tüketim temelli ekonominin devleti, aynı devlet değildir. Üretim yaratılmayı anlatır. Tüketim ise yok edilmeyi anlatır. Üretimde yoktan var edilişte, bir hak hukuk sorunu vardır. Zira sahiplenilmeyi bekleyen yeni bir ürün gelmiştir. İşte burada yasalar devreye girer ve bölüşümü düzenler. Burada devlet hak hukuk temin ettiğini iddia eder ve kendisine meştuiyet ister. Zira bölüşüm sonrası, tekrar yeniden üretime yani yoktan var edilmeye devam edilir. Üretme ve bölüşme döngüsü, gelişmeyi temin ettiği için, devlet toplum karşısında itibar ister ve itibar görür.

Tüketim temelli ekonomide ise ekonomiyi ayakta tutan tüketimdir. Tüketim ise yok etmek, ortadan kaldırmak demektir. Ürünler neyin karşılığında yok edilir? Ürünler bir eş değer, yani para karşılığında tüketilme sürecine girer. Üretimde fonksiyener işçi sınıfıdır. Tüketimde ise tüm toplum fonksiyenerdir. Yeterki para olsun. Devlette tam burada, düzenleme için devreye girer. Tüketim motoru denilen bu motorun çalışmasını devlet düzenler. Tüketim motoru kendi haline bırakılırsa, aküsü zayıflamış araba gibi, kayışları bollaşmış dinamo gibi yavaş çalışır. Yavaş çalışan tüketim motoru, ekonomik işleyişin yavaşlamasına neden olur. Ekonomik işleyiş yavaş çalışırsa, üzerinde ki devleti taşıyamaz ve devlet çöker. O nedenle tüm devletler; tüketim motorunun tam gaz çalışması için, bir fiil hareket halindedir.

Tüketmek, yani yok etmek, aynı hayvan gibi. Hayvanlar bu işi yaparken yasalara, devlete ihtiyaç duymazlar. Gerçektede insanlar yasalara göre değil, ihtiyaçlarına göre tüketmelidir. Teknolojik gelişim, insanın ihtiyaçlarını karşılayacak boyutta ise tüketim için hak hukuk düzenine ihtiyaç yoktur. Günümüzde hak hukuk düzenine ihtiyaç yoksa devlet ne iş yapıyor? Devlet eşkiyalık yapıyor. Parasız olması gereken, insanlığın ortak birikimi doğa ve bilim ürünleri,( enerji, sağlık, su, eğitim, iletişim ve tohum v.b) devletin gölgesinde satılmaktadır.

Tüketim motoruna tabi olamayanlara, devletin gölgesinde borçlandırma yoluyla, bireylere hem faiz ödetilir, hemde tüketim süreci işletilir. Bütün bunlar yetersiz kalırsa devlet, vergileri arttırarak insanları soyar ve bu yaptığı soygunların bir kısmını, sosyal yardım adı altında dağıtır. Yardımı alanlar tüketim süreçlerinde, kullanılırlar. Bu süreç zenginden alıp, yoksula dağıtma süreci değildir. Bu süreç tüm toplum kullanılarak, küçük ve orta sermaye sahiplerinin, küresel şirketler ve devlet tarafından soyulma sürecidir. Bu süreç, adalet süreci değildir. Soygunun hukuğu olmaz. Devlet gereksizleşmiştir. Ona rağmen devlet varsa bu sürecin adı, eşkiyalık sürecidir.

Gelişmenin, yaratılmanın geçmişte kaldığı veya geçmişe doğru eğilim gösterdiği; insanların büyük bölümünün sadece tüketimde tutularak hayvanlaştırıldığı bu sistemi organize eden devlet, gerçekte bir suç örgütüdür. Bu suç örgütünün fiiline katılmak, onun işlediği suçlara iştirak etmek demektir.

Gerçekte insanlık suçu işleyen devlet, gerçek yüzünü parlemonto ve seçimler sayesinde saklar. Devletin karşı devrimci fenomeni ordu değildir. Ordu devletin içinde, giderekten asalaklaşan bir kurumdur. Ulusalcılar, ordu ile hükümetin çelişmesini bekler, ancak onları tatmin edecek bir çelişme hiç bir zaman görülmez. Devletin gerçek karşı devrimci fenomeni, devletin parlemontosu, hükümeti ve parlemontoda yer alan siyasi partileridir. Zira yasama ile yürütme birleşmiştir. Yürütmenin istediği; 50 kanun, 100 kanun bir gecede çıkıyor. Yürütmenin istediği yasaları, meclis partileri birlikte çalışarak yürürlüğe hazırlıyorlar. Parlemonto, karşı devrimciliğin saklandığı, bir vitrinden öte hiç bir anlam teşkil etmemektedir. O vitrinin arkasında dönen dolapları yiyorsak, farkında olmadan devletin suç ortağı olmuş oluyoruz demektir.

Seçimler ise tamamen bir kurgu. İnsanlar önce hayvanlaştırılıyor. Ondan sonra, insanlara tercihleri soruluyor. Aysun kayacı çok yerinde söyledi. Ancak ört bas edildi. Dağdaki çobanla, benim oyum aynıysa bu seçimlerin anlamı yok. Dağdaki çoban derken, bilinçsizliği ifade etti. Büyük çoğunluğu tüketim motoruna girdabına sürüklenmiş, emekli maaşı veya sosyal yardımlarla devlete bağlanmış insan topluluklarından, devletin sunumunun dışında bir tutum beklemek olanaklımı?

Kendi haline bırakılırsa, yani devrimciler bu sürece müdahale etmezlerse, bu süreç insani kırılmalarla gidebileceği yere kadar gider. Bu satırları yazdığım gece, pencerede şunu gördüm. Genç bir kız eve para getiremeyen babasına bıçak çekti. Sizce baba mı suçlu, yoksa kızımı suçlu? ( polisler her ikisinide götürdü) devlette bundan nemelanacak ve babaya veya kızına para cezası verecek. Bir yanda insani kırılma, diğer yanda kırılmadan nemalanan devlet.

Devrimciler ne yapacak? Suçluyu ilan edecek ve suçlunun yönetimini red edecek. Suçlunun yönetim fiiline yardımcı olmak, suça iştirak etmek demektir. Bu benim kırk yıllık yoldaşımda olabilir. Hiç fark etmez. Benim nazarımda masum değildir. Komünistler “parlemonto ve onun araçlarını, yanı serbest seçimleri kullanır,” siyaseti günümüzde komünistleri komik duruma düşürmüştür. Sizce, komünistler devletin araçlarını kullanabiliyormu? Kimin kimi kullandığı ortada.

Toplum ampirik bilinçle, geçte olsa doğruya yaklaşabilir. Ancak günümüzde bu böyle değildir. Ampirik bilinç insanda gelişir. İnsani özelliklerini yitiren toplumdan, ampirikde olsa doğru bilince erişme süreci oldukça zor görünmektedir. Topluma, doğru bilinci gösterecek örnekler gereklidir. Komünistler de devletin seçenekleri dahilinde siyaset yapıyorlarsa, tarihin en itibarsız devletine itibar ediyorsa, ne yazık ki toplumun kurtulma şansı yoktur. Komünistler özgürlüğü göremiyor, gösteremiyorsa; bunun dışında, bunu gösterecek olan hiç bir kesim mevcut değildir. Böyle giderse, kurtarıcının kurtarılması gerekecektir.
 
Son düzenleme:
#2
bulunduğu siyasal coğrafyada, egemen olan devleti yıkmayı hedeflemeyen bir hareket, devrimci hareket olamaz.

sebeplerini uzun uzun anlatmak yerine kestimeden belirteyim ki, devleti devirmenin önüne, devlete dair hangi politik tutum ve hedef konulursa konulsun, bunun sonu, en iyi ihtimalle düzeni biraz daha katlanılır hale getirmekten öteye gidemez.

tarihimizde önderler ve önder sosyo-politik hareketlerin sözcüleri, reformları da boşlamamak gerekir tarzında yaklaşımda bulunmuş, tutum ve politika belirlemişlerdir. ama bu boş bir iştir. yapılanlar düzene yarar. düzeni tahkim eder.

konu bu yönde gelişirse, tartışmak mümkündür. şimdilik sadece görüşümü koyup geçeceğim.

GEREK DÜNYA GEREKSE DE BÖLGE DEVRİMCİ KOMÜNİSTLERİNİN İÇİNDE BULUNDUKLARI ve GENEL İFADEYLE İDEOLOJİK BUNALIMIN, GİDERİLMESİ YOLUNDA, POLİTİK YÖN, TAVIR ve DURUŞTAN ZİYADE, ÖRGÜTSEL PRATİĞİN ÖNÜNDEKİ II. ENTERNASYONALCİ TEORİNİN ALTEDİLMESİ BAKIMINDAN DA BİR ÇARE OLMASI ARZU ve DİLEĞİYLE, TARİHİMİZDEN BİZE UZATILMIŞ OLAN KIZIL URGAN:

____________________ _____BLANQUİZM-LENİNİZM


başlıklı konuda, bu mesele ile ilgili,
komünistler nasıl siyaset yapmalı, komünistlerin siyaset anlayışı nedir, soruları, şu ana dek, dünyadaki komünistler tarafından belirlenmemiş, netleştirilememiştir . bunun temelinde, sağlam bir ideolojik hattın çizginin olmaması yatar. komünistler, daha muhalif miyiz değilmiyiz sorusunda dahi netleşmemiştir.

ideoloji, komünistler bakımından, içinde bulunan andan, zamandan, komünist bir dünyaya nasıl ulaşılacağını tarif etmek zorundadır. bunu tarif etmeyen ideoloji bulanıktır bunalım yaratır.

tuğla gibi kitaplara bu manada ihtiyaç yoktur. ne zaman ki, haramilik sürecinin her hangi bir evresini yada her hangi bir evresinin her hangi bir kısmını bölümünü kendimize uyarlamaya çalışırız işte o vakit laf kalabalığına ihtiyaç duyarız. egemenler ve onların şu haramilik süreçleri tamamıyla mazlumun ihtiyacı dışındadır. yeryüzünde ne haramilere ne de onların kendilerini sürdürmek için var olmuş kurum kuruluş örgüt ve anlayış davranış ve dahi tutumlara komünistlerin ihtiyacı yoktur. onlardan öğrenecek hiç bir şey yoktur. ürettikleri hiç bir toplumsal değer, komünistlerin kendilerini gerçekleştirmesini sağlamaz, kolaylaştırmaz. ilham bile vermez.

komünist ruhen yani ideolojik olarak bir kopuş yaşamadıkça, şu anti-insan sürecin insan ayağını oluşturamaz. bu tarihe bakarken de, günü yaşarken de, geleceği projeksionlarken de böyle olmalıdır. komünist, ideolojisine, kendinden başka kimi ve neyi bulaştırırsa, orda bunalıma girer.


bunları söylemiştim.

eğer mücadeleyi, komünist bir dünyaya ulaşılması çizgisinden saptırır, haramiyi ve haramice olanı yok etmeyi boşlar yada erteler ve bunların yerine her hangi bir şeyi, akla gelebilecek en mantıklı gerekçeyle dahi geçerli kabul eder yada kılarsak, komünizm davasının dışındayız demektir.

şu gün bir sınıf kavgasına denk geliyor gibi görülen şeyin aslı, kollektif olanla bireysel olanın çatışmasıydı. kollektif olandan yana olmak durumu vardı. kendine komünist diyen nice akım, kollektif olanla bireysel olanın çatışmasının esas olduğunu unuttu gitti. devrim dedi, bunun için estek lazım destek lazım, ittifak lazım, sınıfların mevzilenmesine bakmak lazım diye dili ile dişi arasında bir şeyler geveleye geveleye, kollektif olanın esas alınması gerektiğini pratik olarak unuttu gitti. üretenle üretmeden yaşayanı birbirinden ayıramaz oldu.

devlet memuru maaşlı diye, onun sömürülmesinden hareketle, devlet memurunu görünce midesi bulanacağına, onunla eylemdi söylemdi derken beraber saf tutmaya kadar varmanın ne anlama geleceğini hesaplayamaz oldu. parti anlayışı da burjuva kopyası olduğundan, kendi de bir tuhaf hale gelmeye başladı.

düzenden ayrılmış bir hayat biçimi, tarzı, olmayanın, düzen dışı bir çizgi yaratabilme ihtimali yoktur. onun içinden ona silah da çeksen, eni sonu ya onun daha iyisini kurarsın yada onun eklentisi olursun. kendine sosyalistim diyen akım ve örgütler, bir önceki düzen dedikleri mevcudun dışında bir şey yaratamaz oldular.

örgütleri burjuva örgütlerinin kopyası ; siyasetleri onlar yalancı sahtekar biz doğruyuz dürüstüz bandında onlarla aynı kulvarda ; seçimde rakip ve yarışçı, parlamento öylemi olmalı böyle mici ; ekonomide desen öncekine mahkum ve kadroları genellikle mesleksiz, meslek noktasında da üretim esaslı değil ; kültürel olarak öncekini miras kabul eden, bilim adındaki gelmiş geçmiş en uydurma en büyük ve zararlı hurafenin kölesi, gönüllü yılmaz savaşçısı ; her noktadan düzenin bir parçası ; günlük olarak onu yeniden üretmenin sosyalizm etiketli firması ; durum böyle olunca, ortaya tahkim edici bir muhalefetten başka bir şey çıkmıyor.
 
Üst