Özgürleşmeye atılacak ilk adım, parlemontoyu red etmektir.
Üretim temelli ekonominin yerini, tüketim temelli ekonominin yerini alması ile birlikte, devletin ve kurumlarının işlevleri değişmiştir. Üretim temelli ekonomi demek; ekonomiyi ayakta tutan ekonomik devrenin, üretim devresi olması demektir. Tüketim temelli ekonomi ise ekonomik devreler içerisinde, tüketim devresinin belirleyici olması demektir.
Üretim temelli ekonominin devleti ile tüketim temelli ekonominin devleti, aynı devlet değildir. Üretim yaratılmayı anlatır. Tüketim ise yok edilmeyi anlatır. Üretimde yoktan var edilişte, bir hak hukuk sorunu vardır. Zira sahiplenilmeyi bekleyen yeni bir ürün gelmiştir. İşte burada yasalar devreye girer ve bölüşümü düzenler. Burada devlet hak hukuk temin ettiğini iddia eder ve kendisine meştuiyet ister. Zira bölüşüm sonrası, tekrar yeniden üretime yani yoktan var edilmeye devam edilir. Üretme ve bölüşme döngüsü, gelişmeyi temin ettiği için, devlet toplum karşısında itibar ister ve itibar görür.
Tüketim temelli ekonomide ise ekonomiyi ayakta tutan tüketimdir. Tüketim ise yok etmek, ortadan kaldırmak demektir. Ürünler neyin karşılığında yok edilir? Ürünler bir eş değer, yani para karşılığında tüketilme sürecine girer. Üretimde fonksiyener işçi sınıfıdır. Tüketimde ise tüm toplum fonksiyenerdir. Yeterki para olsun. Devlette tam burada, düzenleme için devreye girer. Tüketim motoru denilen bu motorun çalışmasını devlet düzenler. Tüketim motoru kendi haline bırakılırsa, aküsü zayıflamış araba gibi, kayışları bollaşmış dinamo gibi yavaş çalışır. Yavaş çalışan tüketim motoru, ekonomik işleyişin yavaşlamasına neden olur. Ekonomik işleyiş yavaş çalışırsa, üzerinde ki devleti taşıyamaz ve devlet çöker. O nedenle tüm devletler; tüketim motorunun tam gaz çalışması için, bir fiil hareket halindedir.
Tüketmek, yani yok etmek, aynı hayvan gibi. Hayvanlar bu işi yaparken yasalara, devlete ihtiyaç duymazlar. Gerçektede insanlar yasalara göre değil, ihtiyaçlarına göre tüketmelidir. Teknolojik gelişim, insanın ihtiyaçlarını karşılayacak boyutta ise tüketim için hak hukuk düzenine ihtiyaç yoktur. Günümüzde hak hukuk düzenine ihtiyaç yoksa devlet ne iş yapıyor? Devlet eşkiyalık yapıyor. Parasız olması gereken, insanlığın ortak birikimi doğa ve bilim ürünleri,( enerji, sağlık, su, eğitim, iletişim ve tohum v.b) devletin gölgesinde satılmaktadır.
Tüketim motoruna tabi olamayanlara, devletin gölgesinde borçlandırma yoluyla, bireylere hem faiz ödetilir, hemde tüketim süreci işletilir. Bütün bunlar yetersiz kalırsa devlet, vergileri arttırarak insanları soyar ve bu yaptığı soygunların bir kısmını, sosyal yardım adı altında dağıtır. Yardımı alanlar tüketim süreçlerinde, kullanılırlar. Bu süreç zenginden alıp, yoksula dağıtma süreci değildir. Bu süreç tüm toplum kullanılarak, küçük ve orta sermaye sahiplerinin, küresel şirketler ve devlet tarafından soyulma sürecidir. Bu süreç, adalet süreci değildir. Soygunun hukuğu olmaz. Devlet gereksizleşmiştir. Ona rağmen devlet varsa bu sürecin adı, eşkiyalık sürecidir.
Gelişmenin, yaratılmanın geçmişte kaldığı veya geçmişe doğru eğilim gösterdiği; insanların büyük bölümünün sadece tüketimde tutularak hayvanlaştırıldığı bu sistemi organize eden devlet, gerçekte bir suç örgütüdür. Bu suç örgütünün fiiline katılmak, onun işlediği suçlara iştirak etmek demektir.
Gerçekte insanlık suçu işleyen devlet, gerçek yüzünü parlemonto ve seçimler sayesinde saklar. Devletin karşı devrimci fenomeni ordu değildir. Ordu devletin içinde, giderekten asalaklaşan bir kurumdur. Ulusalcılar, ordu ile hükümetin çelişmesini bekler, ancak onları tatmin edecek bir çelişme hiç bir zaman görülmez. Devletin gerçek karşı devrimci fenomeni, devletin parlemontosu, hükümeti ve parlemontoda yer alan siyasi partileridir. Zira yasama ile yürütme birleşmiştir. Yürütmenin istediği; 50 kanun, 100 kanun bir gecede çıkıyor. Yürütmenin istediği yasaları, meclis partileri birlikte çalışarak yürürlüğe hazırlıyorlar. Parlemonto, karşı devrimciliğin saklandığı, bir vitrinden öte hiç bir anlam teşkil etmemektedir. O vitrinin arkasında dönen dolapları yiyorsak, farkında olmadan devletin suç ortağı olmuş oluyoruz demektir.
Seçimler ise tamamen bir kurgu. İnsanlar önce hayvanlaştırılıyor. Ondan sonra, insanlara tercihleri soruluyor. Aysun kayacı çok yerinde söyledi. Ancak ört bas edildi. Dağdaki çobanla, benim oyum aynıysa bu seçimlerin anlamı yok. Dağdaki çoban derken, bilinçsizliği ifade etti. Büyük çoğunluğu tüketim motoruna girdabına sürüklenmiş, emekli maaşı veya sosyal yardımlarla devlete bağlanmış insan topluluklarından, devletin sunumunun dışında bir tutum beklemek olanaklımı?
Kendi haline bırakılırsa, yani devrimciler bu sürece müdahale etmezlerse, bu süreç insani kırılmalarla gidebileceği yere kadar gider. Bu satırları yazdığım gece, pencerede şunu gördüm. Genç bir kız eve para getiremeyen babasına bıçak çekti. Sizce baba mı suçlu, yoksa kızımı suçlu? ( polisler her ikisinide götürdü) devlette bundan nemelanacak ve babaya veya kızına para cezası verecek. Bir yanda insani kırılma, diğer yanda kırılmadan nemalanan devlet.
Devrimciler ne yapacak? Suçluyu ilan edecek ve suçlunun yönetimini red edecek. Suçlunun yönetim fiiline yardımcı olmak, suça iştirak etmek demektir. Bu benim kırk yıllık yoldaşımda olabilir. Hiç fark etmez. Benim nazarımda masum değildir. Komünistler “parlemonto ve onun araçlarını, yanı serbest seçimleri kullanır,” siyaseti günümüzde komünistleri komik duruma düşürmüştür. Sizce, komünistler devletin araçlarını kullanabiliyormu? Kimin kimi kullandığı ortada.
Toplum ampirik bilinçle, geçte olsa doğruya yaklaşabilir. Ancak günümüzde bu böyle değildir. Ampirik bilinç insanda gelişir. İnsani özelliklerini yitiren toplumdan, ampirikde olsa doğru bilince erişme süreci oldukça zor görünmektedir. Topluma, doğru bilinci gösterecek örnekler gereklidir. Komünistler de devletin seçenekleri dahilinde siyaset yapıyorlarsa, tarihin en itibarsız devletine itibar ediyorsa, ne yazık ki toplumun kurtulma şansı yoktur. Komünistler özgürlüğü göremiyor, gösteremiyorsa; bunun dışında, bunu gösterecek olan hiç bir kesim mevcut değildir. Böyle giderse, kurtarıcının kurtarılması gerekecektir.
Üretim temelli ekonominin yerini, tüketim temelli ekonominin yerini alması ile birlikte, devletin ve kurumlarının işlevleri değişmiştir. Üretim temelli ekonomi demek; ekonomiyi ayakta tutan ekonomik devrenin, üretim devresi olması demektir. Tüketim temelli ekonomi ise ekonomik devreler içerisinde, tüketim devresinin belirleyici olması demektir.
Üretim temelli ekonominin devleti ile tüketim temelli ekonominin devleti, aynı devlet değildir. Üretim yaratılmayı anlatır. Tüketim ise yok edilmeyi anlatır. Üretimde yoktan var edilişte, bir hak hukuk sorunu vardır. Zira sahiplenilmeyi bekleyen yeni bir ürün gelmiştir. İşte burada yasalar devreye girer ve bölüşümü düzenler. Burada devlet hak hukuk temin ettiğini iddia eder ve kendisine meştuiyet ister. Zira bölüşüm sonrası, tekrar yeniden üretime yani yoktan var edilmeye devam edilir. Üretme ve bölüşme döngüsü, gelişmeyi temin ettiği için, devlet toplum karşısında itibar ister ve itibar görür.
Tüketim temelli ekonomide ise ekonomiyi ayakta tutan tüketimdir. Tüketim ise yok etmek, ortadan kaldırmak demektir. Ürünler neyin karşılığında yok edilir? Ürünler bir eş değer, yani para karşılığında tüketilme sürecine girer. Üretimde fonksiyener işçi sınıfıdır. Tüketimde ise tüm toplum fonksiyenerdir. Yeterki para olsun. Devlette tam burada, düzenleme için devreye girer. Tüketim motoru denilen bu motorun çalışmasını devlet düzenler. Tüketim motoru kendi haline bırakılırsa, aküsü zayıflamış araba gibi, kayışları bollaşmış dinamo gibi yavaş çalışır. Yavaş çalışan tüketim motoru, ekonomik işleyişin yavaşlamasına neden olur. Ekonomik işleyiş yavaş çalışırsa, üzerinde ki devleti taşıyamaz ve devlet çöker. O nedenle tüm devletler; tüketim motorunun tam gaz çalışması için, bir fiil hareket halindedir.
Tüketmek, yani yok etmek, aynı hayvan gibi. Hayvanlar bu işi yaparken yasalara, devlete ihtiyaç duymazlar. Gerçektede insanlar yasalara göre değil, ihtiyaçlarına göre tüketmelidir. Teknolojik gelişim, insanın ihtiyaçlarını karşılayacak boyutta ise tüketim için hak hukuk düzenine ihtiyaç yoktur. Günümüzde hak hukuk düzenine ihtiyaç yoksa devlet ne iş yapıyor? Devlet eşkiyalık yapıyor. Parasız olması gereken, insanlığın ortak birikimi doğa ve bilim ürünleri,( enerji, sağlık, su, eğitim, iletişim ve tohum v.b) devletin gölgesinde satılmaktadır.
Tüketim motoruna tabi olamayanlara, devletin gölgesinde borçlandırma yoluyla, bireylere hem faiz ödetilir, hemde tüketim süreci işletilir. Bütün bunlar yetersiz kalırsa devlet, vergileri arttırarak insanları soyar ve bu yaptığı soygunların bir kısmını, sosyal yardım adı altında dağıtır. Yardımı alanlar tüketim süreçlerinde, kullanılırlar. Bu süreç zenginden alıp, yoksula dağıtma süreci değildir. Bu süreç tüm toplum kullanılarak, küçük ve orta sermaye sahiplerinin, küresel şirketler ve devlet tarafından soyulma sürecidir. Bu süreç, adalet süreci değildir. Soygunun hukuğu olmaz. Devlet gereksizleşmiştir. Ona rağmen devlet varsa bu sürecin adı, eşkiyalık sürecidir.
Gelişmenin, yaratılmanın geçmişte kaldığı veya geçmişe doğru eğilim gösterdiği; insanların büyük bölümünün sadece tüketimde tutularak hayvanlaştırıldığı bu sistemi organize eden devlet, gerçekte bir suç örgütüdür. Bu suç örgütünün fiiline katılmak, onun işlediği suçlara iştirak etmek demektir.
Gerçekte insanlık suçu işleyen devlet, gerçek yüzünü parlemonto ve seçimler sayesinde saklar. Devletin karşı devrimci fenomeni ordu değildir. Ordu devletin içinde, giderekten asalaklaşan bir kurumdur. Ulusalcılar, ordu ile hükümetin çelişmesini bekler, ancak onları tatmin edecek bir çelişme hiç bir zaman görülmez. Devletin gerçek karşı devrimci fenomeni, devletin parlemontosu, hükümeti ve parlemontoda yer alan siyasi partileridir. Zira yasama ile yürütme birleşmiştir. Yürütmenin istediği; 50 kanun, 100 kanun bir gecede çıkıyor. Yürütmenin istediği yasaları, meclis partileri birlikte çalışarak yürürlüğe hazırlıyorlar. Parlemonto, karşı devrimciliğin saklandığı, bir vitrinden öte hiç bir anlam teşkil etmemektedir. O vitrinin arkasında dönen dolapları yiyorsak, farkında olmadan devletin suç ortağı olmuş oluyoruz demektir.
Seçimler ise tamamen bir kurgu. İnsanlar önce hayvanlaştırılıyor. Ondan sonra, insanlara tercihleri soruluyor. Aysun kayacı çok yerinde söyledi. Ancak ört bas edildi. Dağdaki çobanla, benim oyum aynıysa bu seçimlerin anlamı yok. Dağdaki çoban derken, bilinçsizliği ifade etti. Büyük çoğunluğu tüketim motoruna girdabına sürüklenmiş, emekli maaşı veya sosyal yardımlarla devlete bağlanmış insan topluluklarından, devletin sunumunun dışında bir tutum beklemek olanaklımı?
Kendi haline bırakılırsa, yani devrimciler bu sürece müdahale etmezlerse, bu süreç insani kırılmalarla gidebileceği yere kadar gider. Bu satırları yazdığım gece, pencerede şunu gördüm. Genç bir kız eve para getiremeyen babasına bıçak çekti. Sizce baba mı suçlu, yoksa kızımı suçlu? ( polisler her ikisinide götürdü) devlette bundan nemelanacak ve babaya veya kızına para cezası verecek. Bir yanda insani kırılma, diğer yanda kırılmadan nemalanan devlet.
Devrimciler ne yapacak? Suçluyu ilan edecek ve suçlunun yönetimini red edecek. Suçlunun yönetim fiiline yardımcı olmak, suça iştirak etmek demektir. Bu benim kırk yıllık yoldaşımda olabilir. Hiç fark etmez. Benim nazarımda masum değildir. Komünistler “parlemonto ve onun araçlarını, yanı serbest seçimleri kullanır,” siyaseti günümüzde komünistleri komik duruma düşürmüştür. Sizce, komünistler devletin araçlarını kullanabiliyormu? Kimin kimi kullandığı ortada.
Toplum ampirik bilinçle, geçte olsa doğruya yaklaşabilir. Ancak günümüzde bu böyle değildir. Ampirik bilinç insanda gelişir. İnsani özelliklerini yitiren toplumdan, ampirikde olsa doğru bilince erişme süreci oldukça zor görünmektedir. Topluma, doğru bilinci gösterecek örnekler gereklidir. Komünistler de devletin seçenekleri dahilinde siyaset yapıyorlarsa, tarihin en itibarsız devletine itibar ediyorsa, ne yazık ki toplumun kurtulma şansı yoktur. Komünistler özgürlüğü göremiyor, gösteremiyorsa; bunun dışında, bunu gösterecek olan hiç bir kesim mevcut değildir. Böyle giderse, kurtarıcının kurtarılması gerekecektir.
Son düzenleme: