kerkük ve fotoğraf okuma!

#1
orta doğuda görünene değil., görünmeyene bakacak ve işaret edileni değil., saklananı arayacaksın.. ancak bu şekilde olan bitebni anlayabilir ve sağlıklı analiz yapabilirsin..

çünkü.; orta doğuda hiç bir ittifak net değildir.. orta doğu tarihi boyunca işgal altında kalmasına rağmen yerel güçleri hiç bir zaman önemsiz aktör olmamıştır.. elbette.. küresel güçler ana belirleyici konumundadır ama buna oyun kuruculuk demek daha doğru bir tanımlama olur..
ana belirleyici olmak başkadır., oyun kurucu olmak başkadır.. yani., oyun kurucu özne küresel konseptler olsa da ana belirleyici yerel güçlerdir... bu durum orta doğuya has bir özelliktir.. örneğin.; iran devletinde işgalci selçuklular iktidar olduğu halde yani oyun kurucu olduğu halde ana belirleyici olan nizam-ı mülk idi yani yerel güçler..
orta doğunun bu özelliğinin kökeninde geçmişten beri süregelen ve kapitalist modernitenin tasfiye edemediği aşiret-kabile bağları yatar.. bu bağlara ek olarak dinsel-mezhepsel olgular da eklenmiştir..
demem o ki., orta doğu toplumsal yapısındaki güçler tarihsel ve güçlü bağlarla oluşturulmuş yapılardan oluşur..

bu anlamda.. orta doğuyu işgal eden güçler bu yapıları dikkate almadan ve hatta onlara dayanmadan ayakta kalamaz.. istediği kadar askeri ve toprak/alan hakimiyeti olsun fark etmez.. oyununu kurarken ve sistemini yaratırken bu güçlere dayanmak ve onları temel özne olarak ele almak zorundadır..
yine bu "işin" kendine has diğer yanı da şudur.; bu özneler oyun kurucusuna bağlı pozisyon alsa da içsel ve doğal olarak bağımsızdırlar.. bu yapıların egemen kesimleri/sınıfları kendi çıkarlarından çok topluluğun taleplerini dikkate almak zorundadır bu yüzden bağımlı ilişkileri dengesizdir..

bilindiği gibi orta doğuda kurulan en iyi sistem lozan sistemi idi..
tarihsel olarak baktığımızda., bölgenin bütünsel egemenlik sistemi ilk olarak asur egemenliği altında kuruldu.. ki., asurlulara işgalci demek doğru değildir., yine arap-islam egemenliği de aynıdır.. bölge halklarındandırlar..
işgalci anlamında ilk olarak roma bütünsel egemenliğinden ve sonrasında osmanlı bütünsel egemenliğinden bahsedebiliriz.. gerek roma gerek ise osmanlı egemenliği aslında bir çeşit esnek federasyon sayılırdı.. yerel güçler içte tam bağımsız ama bütünde vasal olarak var olurlardı.. lozan sistemi bu anlamda da aynı olsa da aradaki fark daha sistemli bir esnek federasyonun varlığıdır.. bunu da.. devletler şeklinde örgütlediler ama lozan sistemi birinci savaşın., bitmemiş savaşın sonucu olarak dengesizliklerin dengesi olarak kurulmuş bir sistemdi ve.... bu yüzden ikinci savaş ve soğuk savaş süreçleri yüzünden düzenlemeler yapılamadı ve geçici hali(dengesizliğin dengesi) ile günümüze kadar geldi..

haliyle.. biriken tüm sorunlar ve düzeltilemeyen olumsuzluklar dengesizliğin dengesini daha vahim bir hale getirdi.. yani.. var olan dengesizliğin dengesini bozup kalıcı ya da sistemli bir denge kurmanın da koşulları kalmadı..

yaşananların özü budur....
bölgede hangi dinamikler/güçler hangi konsepte ait., hangi ittifakların temelinde kalıcı özellikler var., hangi güçler üzerinden bölgede sistemli bir egemenlik yapılaşması yaratılabilir hep belirsizdir..

her kesim bir teori!! yazıyor.. oysa bu "yazılanlar" birer manüple ve kodlama amaçlı sunulan fotoğrafların "kendince" ama kodlanmış/güdümlenmiş okuma halleri oluyor..

emperyalizm.; kürtlere devlet kurduruyor ve bunu israil çok istiyor..
emperyalizm.; bölgedeki ulusal devletleri parçalamak istiyor.. aracı ise kürtler..
tüm "teori"lerin özü bu iki söylemle aynıdır.. yaniasıl vurgu kürtler ve devlet kurması olayıdır ve sormak gerekir.. her yol/kapı kürtlere çıkıyor..ise.. sorun kürtler mi?..

demek ki., kürtlerin olmadığı bir orta doğu ulus devletleri doğru çözüm-müş!!.. yani.. bu "teori"nin sahipleri ibişlere göre.. lozan sistemi doğru-imiş..

türkiye bağırıyor.. kürtler(pkk/ypg) iran bağırıyor.. kürtler(pkk/ypg) ırak bağırıyor.. kürtler(pkk/ypg)
ırak barzani diyor demeyin.. kerkükde konuşlanacak pkk yi işaret etmiyor mu?.. sorunu barzani ise pkk olsa ne yazar olmasa.. ama ittifak anlamında bağırıyor deseniz de değil..
barzani ile bir şekilde anlaşır.. zaten barzani çatışmadan çekildi ama sorun bitti mi?!.. barzani boşluğunu kim?! dolduracak.. yani ırak kürtleri!! artık sadece pkk ye güvenecek..


demem o ki., gelişmeleri doğru okumak için fotoğrafta görünmeyene bakın.. saklananı arayın..

bölgedeki tek sorun.. pkk/pyd ve asıl olarak da.. yarattığı sdg yani halkların demokratik birliği..
bu sıkıntı hem küresel güçlerin hem de bölge iktidarlarının sorunu.. ama hiç birisi tek başına yada bir ittifak üzerinden bu "sıkıntı"yı yok edecek bir tasfiye süreci başlatamıyor..
tek başına hiç birisi beceremez.. ittifak ile çok zor.. çünkü tasfiye sonrası bölgede kimler ana aktör olacak çatışması kaçınılmaz..

lozan sisteminde olduğu gibi.; sunni toplumların olduğu alanda şia azınlık.. şia çoğunluğunun olduğu alanda sunni azınlık üzerinden egemenlik sistemi artık olanaksız.. ayrıca.. bölgede ulus devlet sistemi de olanaksız.. bu anlamda en önemli örnek proje olan t.c. başarısız kaldı.. diğerleri zaten asla başarılı olamadı.. baas üzerinden arap ulusculuğu denendi olmadı.. çünkü.; bölgede ulus temelinde yapılaşma da yeterli bir olgu değil., ulusu aşan yada etkileyen dinsel-mezhepsel ve dahi aşiretsel yapı içerikleri de çok önemli..

kapitalist modernite anlayışına(sağ-sol) ters gelen ve gericilik sayılan bu olgular aslında kapitalist modernite egemenliğine direnen olgulardır.. halkların eşit-özgür birlikte yaşamalarına olanaklar sağlayan olgulardır.. öbür türlüsü devlete bağlı ulusculuğa dönüşen ve toplumsal kollektivizmi öldüren bir işleyişin olgularıdır..

tarih olarak çok eskilere bakıldığında halklar ayrı inançlar altında ama birbirlerine saygılı yaşayabiliyordu.. hatta inançlarını ortaklaştırıp yeni bir sentez yapabiliyordu.. bu durum dil dahil her zeminde doğallığı ile yaşanabiliyordu.. ne zamanki.. mülkiyet/iktidar ikilisi ortaya çıktı bu doğal akış bozuldu.. modernleşme dediğimiz şey aslında mülkiyet/iktidar işin yapılan işlerdi..

pkk çizgisi bu anlamda tarihe ve tarihin akışına ve bu akış içindeki deformasyona bir yanıttır.. bir arada nasıl yaşanıra bir yanıttır.. rojava pratiği ve ortaya çıkan sdg bu anlamda pratik yanıttır..
İŞTE "SIKINTI" DA BURADADIR..

gerisi.. önümüze konan fotoğrafı işaret edilen yerden okumak ve kodlanmak amaçlı sunulan verilerdir.. yaşananlar ise bu anlamda bir çeşit toplum mühendisliği işleridir..

bu giriş yazısından sonra devam edeceğim..



not..
amerika meksika savaşları ve amerikan iç savaşı araştırılsın.. bunların içinde petrol bulacaksınız.. :D elbette tek başına petrol değil ama önemli bir neden sayılabilinir..

örneğin.. teksas meksikada kaldı.. yada teksas ve benzer eyaletler esnek federasyon ile devam etti.. petrolü ve tarımı düşünün.. kuzeyin/doğunun sanayisi ve avrupa bağları ne kadar etkili olabilirdi ve yerine batı/güney geçmez mi? idi..
 
#2
kapitalist modernite "aklı" ile bakma demiştim.. peki bu aklın ana teması nedir?.. 20.yy ile birlikte devletcilik olmuştur.. başına ister bağımsız ister sosyalist etiketi koy fark etmez.. her şey devlet üzerinden algılanır.. devlet., cennete açılan yolun zorunlu son aracıdır.. bu devleti ele geçirdikten sonra yine devlet üzerinden cennete "yol" alırsın.. "yol" alırken bu arada devlet kendi kendine eriyecek bir "şey" oluverir.. bu anlattıklarım., kapitalist modernite solunun aklıdır.. bunun bir de sağ aklı vardır ki., o devleti ebedi varlık ve toplusal güvence olarak görür..

sol aklı eriyecek devlet der., sağ aklı ebedi devlet der.. ama hepsi bu devlet-ler nasıl kuruldu ve ne iş yapar es geçerken aynılaşırlar..toplum tarihine de bu ortak akıl ile bakarlar.. yani.. devleti son hali üzerinden ya da beğendikleri bir aşamadaki hali ile değerlendirirler..

öncelikle devlet nedir? sorusuna yanıt arayalım..
bir devletin olabilmesi için.; öncelikle bir toprak ve bir de toplumun olması gerekir.. toprak ve toplumun varlığı diyalektiktir..bir toplum varsa üzerinde yaşadığı bir de toprak vardır.. toplumsuz bir toprağın doğa tanımı dışında bir anlamı yoktur.. çok eskitarihlerde toplumlar sürekli hareket halindeydi.. bu anlamda en son yaşadıkları toprak parçası terk edecekleri toprak parçası sayıldığından vatan anlayışları yoktu.. yerleşik yaşamla birlikte bu toprak parçaları önem kazandı.. artık o toprak parçası toprak olmaktan çok yaşam alanları anlamında toplum ile özdeş bir tanımdı.. gerek doğal afetler gerek ise saldırılar-işgaller nedeniyle bu topraklar terk edilebiliyordu.. en son yurt edindikleri toprak vatan oluyordu..
kısaca toplumsal tarihe baktığımızda toprak değil., toplum önemliydi.. yaşamını idame edebilen ve yaşamını koruyabilen toplumlar önemliydi.. işte bu toplumların kalıcı topraklara sahip olması ile birlikte vatan-yurt anlayışı gelişti.. ama bu gelişen şey yine o toplum ile ilgiliydi.. toplum., nerede huzur içindeyse orası vatandı.. doğal ya da başka müdahaleler yüzünden bu değişebilirdi.. hatta tarihin ileri aşamalarında aynı toprak üzerinde birlikte yaşayabilen farklı toplumlar oluştu.. yani yaşanan toprak-vatan ise bu bir toplumun değil., üzerinde yaşayan hepsinin vatanıdır.. bir toplum ile tanımlandığında kaçınılmaz olarak diğer toplumlar vasal-slave yada işgal edilmiş sayılır.. o devlet haliyle emperyaldir.. ama ufak ama büyük yada döneme göre büyük-ufak..
bunları uzunca anlattım çünkü.; vatan kavramı yanlış içerikle anılır.. toplumlar değil., devlet üzerinden vatan tanımı yapılır.. haliyle devlet-vatan üzerinden millet-halk-ulus tanımları yapılır..

konumuz orta doğu.. en son bütünsel egemenlik(emperyal) olan osmanlı dönemine bakalım..

osmanlının egemenliği aynı zamanda bir devletin de egemenliğidir.. içinde farklı toplumların var olması onun devlet özelliğini ortadan kaldırmaz.. çünkü örneğin t.c. de farklı toplumların ve yaşam alanlarının üzerinde egemen bir devlet.. osmanlıdan farkı tapulu arazi oranıdır.. osmanlı emparyal bir devlet ise., t.c. osmanlının küçültülmüş emperyal halidir..

konumuz olan orta doğudaki osmanlı egemenliği altında bir çok toplum yaşardı.. osmanlı bu toplumların yaşam alanlarını işgal etti ama yereldeki yönetimleri kendilerine bıraktı.. örneğin bugünkü suriye.: Suriye bölgesi şam-halep-trablus-Lübnan-sayda (bildiğim kadarıyla) olmak üzere dört merkezden yönetilmekteydi... ırak da ise., bağdat-musul-der-i zor ve basra’dan oluşan dörtlü bir yönetsel yapı oluşturulmuştu.

görüldüğü gibi bölge içinde yaşayan toplumsal yapılar ve üzerindeki yerel egemenlere göre eyaletlere bölünmüştü.. ortada osmanlının işgal ettiği bir devlet yoktu., topraklar-toplumlar vardı..
birinci savaş sonrası ortaya çıkan devletler., osmanlıdan kırpılıp yaratılan devletlerdir.. lozan dediğim bu proje sonrası ortaya çıkartılan bu devletleri tarihsel toplumsal yaratılmış devlet-vatan kavramları ile tanımlamak ahmaklık ötesi bir şeydir.. egemenlerin aklı ile tarih okumaktır..

suriyenin toprak bütünlüğünü korumak.. !!
elbette ortada bir işgal varsa itiraz edilir.. suriye denilen "devlet" tapulu arazisi içinde toplumlar birbirini boğazlıyor ise itiraz edilir de.. bu itirazları bu devleti ve egemenliğini hatta kurulmasındaki amaçları savunmakla yapamayız.. çünkü bu devletler bizzat bu amaçlarla kuruldu.. toplumlar bölünecek., zaptı-rapt altına alınacak., bölge devamlı çatışmalı konumda kalacak vs. vs. yanilozan ile ortaya çıkan tüm bölge devletleri(t.c. dahil) emperyalist bir projenin ürünüdür.. kuruluşları sakattır., işleyişleri daha bir sakattır.. haliyle bu "akıl" üzerinden ortaya çıkan çözümler de sakattır..

baas çıkışı gibi..
arap milliyetciliği olarak ortaya çıkan bu anlayış arap toplumlarını birlik içine almayı hedefledi ama baştan sakattı.. bölgede lozan ile yaratılan arap ulus hakimiyetini amaçlıyor., diğer toplumları dışlıyordu.. yani sakat bir milliyetçi-ulusal anlayıştı.. zaten işletilemedi..
orta doğu sadece etnik çeşitliliğe sahip değil., mezhepsel-dinsel çeşitliliğe de sahip.. etnik temelli birçözüm diğer etnisiteleri dışlarken., kendi içinde demokratik olamazdı.. yani baas anlayışı.; şia-sunni-hıristiyan olarak ayrıştı ve her biri faşistleşti..

kim?.. hangi?.. proje ile yola çıkarsa çıksın başarılı olabilmek için., orta doğunun bu çok renkli yapısına denk düşecek bir nash denge kuramı (*) yaratmak zorunda..

sürekli vurguluyorum.. bölgede lozan projesi aslında dengesizliklerin dengesidir ve geçicidir.. bu kadar uzun sürmesi ve kalıcı sanılması aslında küresel alanda yaşanan belirsizliklerin sonucudur..

lozan sonrası yaratılan sistemde.; 1- 1918 uluslararası mondros ateş kes hukuku çiğnenmiştir.. osmanlıya ait olan bölgeler oldu bitti ile gasp edilmiştir.. yani kendi hukuklarını çiğnemişlerdir..
2- bölgede oluşturulan devletler yada ilk etapdaki yönetimler alanlarda yaşayan toplumlara denk düşmemiştir.. yani., sunni çoğunluğun tepesine şia(suriye)., şia çoğunluğun tepesine sunni(ırak) iktidar konmuş., t.c. gibi yapıda ise iktidarda olamayan bir etnisite(türklük) adına osmanlıdan gelen dönme-devşirmeler iktidar olmuştur.. yine bu devletler yaratılırken özellikle toplumlar bölünmüş ve her birinde "sorun" olarak var olması sağlanmıştır.. yani azınlık iktidarı çoğunluk üzerinde olarak ve toplumsal yapılar dikkate alınmadan bir denge yaratılmıştır.. dengeyi sağlayan ingiltere-fransa anlaşması idi.. ikinci savaş ile birlikte dengeyi koruyan bu ikili anlaşmanın varlığı ve etki gücü kalmamıştır..
3- lozan sistemi geçici idi.. süreç içinde değişime uğrayacaktı ama sonrasında gelişen ikinci savaş ki., birincisi aslında bitmemiş savaş idi ve ikinci savaşın sonrası ortaya çıkan iki kutuplu dünya sistemi lozan sisteminin(dengesizliğin dengesi) uzun süre değişmeden kalmasına neden olmuştur.. yinede de yaşam-tarih akmaktadır.. bu dengesizliğin dengesi sistemin biriktirdiği-ötelediği tüm sorunlar ard arda patlamış günümüzü yaratmıştır..

günümüzde yaşananlar.; lozan sisteminin gelip vardığı kaçınılmaz sonuçlardır.. bu anlamda.. hala lozan sistemine bağlı analiz yapmak., çözüm üretmek hem olmayacak duaya amin demek hem de yeni sorunlara kaynak olmaktır.. ki., bu son durum aslında bir başka konseptin işleridir.. yani.. savaş-kaos konsepti..

sonuç.:
öncelikle.; bölgedeki devletler üzerinden olaylara bakmayacağız ve bu devletlerin aslında ne? olduğunu bilerek konuya yaklaşacağız..
özellikle.; lozan konsepti ve sisteminedir? amaçları ve işleyiş süreci ve sonuçları üzerinde yoğunlaşacağız..
çözüm önerilerimiz.; bu iki ana konu dikkate alınarak ve bölgedeki toplumsal yapılar., beklentileri ve bir arada yaşama koşulları üzerinden olmalıdır..
kesinlikle.; ulus devlet formatından uzak duracağız.. bölgenin çok renkliliğine denk düşen bir yapılaşma üzerinden çözüm önereceğiz..



devam edecek......


(*).: matematikçi johm f. nash tarafından sunulan oyunda denge kuramıdır.. bu kurama göre taraflardan birinin etkili olacağı yarar göreceği bir önermeden çok., diğer tarafların taleplerini de dikkate alan ve ilişkili olunan alanın özelliklerini dikkate alarak her kesimin yararlanabileceği bir önermede bulunan kazanır..
 
#3
tekrar edersek....

öncelikle., bölgeye devletler üzerinden bakmayacağız.: bunu söylerken., iran ayrı tutulmalıdır.. çünkü.; iran devleti sistemli ve tarihsel bir sürekliliğe sahiptir.. tarihsel süreci içinde üzerindeki çeşitli egemenliklere rağmen tarihsel mülkiyet-sermaye sistemi asla değişmemiştir.. yani sınıfsal olarak bir sürekliliğe sahiptir.. bu anlamda osmanlı aynı değildi.. bizans devleti üzerine kurulan osmanlıdaki mülkiyet-sermaye ve sınıfları bizans dönemindeki varlıklarını devam ettirebilmiştir.. elbette kapitalizm denilen aşamadaki devletlerde olduğu gibi devlet üzerindeki egemenlikleri aracısız hale gelememiştir.. yani devlet "modern" hale getirilememiştir.. aynı kaderi iran da yaşamış ama en azından devlet-aracı ve egemen sınıflar ilişkileri sürekliliğini kaybetmemiştir.. iran sisteminde bazaar her zaman etkiliydi.. ve modernleşme sürecinde de etkisini devam ettirdi.. pehlevi iktidarı döneminde bu değiştirilmek istendi ama yapılamadı.. küresel egemenlik/emperyalizm iranın bu gerçekliğini kabul etmek zorunda kalarak humeyni rejimini tercih etti.. ama osmanlıda böyle olmadı..
osmanlı yıkılırken yerine kurulan t.c. sisteminde eski-tarihsel sermaye-mülkiyet ve sınıfları değişime uğratıldı.. aslında bu süreç., osmanlı son dönemlerinde başlamıştı.. galata bankerleri vb. ataklarına karşın i.t. hareketi önce eski sistemi korumaya çalıştı ama olamayacağını görünce ya da zannedince kendi içinden "milli" dedikleri yeni bir sermaye-sınıf sistemi yaratmaya çalıştılar ki., aslında asıl olmayacak şey buydu..

iran sisteminde her ne kadar pars/fars ulus devleti görünümü olsa da., gerek ekonomik gerek se sosyal alanda türkmen ve fars etnisitesi alanı birlikte tutarlar.. bu alana dahil edilmemiş ve parçalanmış bir konumda olan kürt etnisitesi bu yüzden ayrı duran ve "sorun" olan bir toplumsal yapıdır.. burnunun dibinde azerbaycan(türki) varken daha gelişmiş ve etkili olan iran azerbaycanı(türki) ayrılık talep etmez., çünkü sistemin bir ortağıdır..
osmanlı.; bu anlamda ermeni-rum sermayesi ve kürt egemenleri ile olan ilişkilerinde iran gibi bir sistem yaratamadı.. i.t. gibi dönmelerden oluşan sınıfsal hareket osmanlı sermaye-mülkiyet sistemindeki bu farklıların birliği dengesini bozdu.. yerine getirilen sistem amaçlara denk düşecek bir tarihselliğe sahipolmadığı için ve ek olarak da birinci savaşın sonuçları eklendiğinde i.t. hareketi t.c. denilen dükkancığa razı olmak zorunda kaldı.. bu cümlemi dikkate alın.. bir analiz yaparken tespitler başka zeminlerle ilişkili ve uyumlu olabilmelidir.. bu yüzdendir ki., devletin sağı ve solu bu dükkanın tapulu arazisini önemser ama toplumları önemsemez..
kısaca.. iran dışında., bölgedeki devletleri marksist anlamda dahi tarihsel süreç içinde yaratılmış sistemler olarak görmek zaaflı ve yanlış görüştür.. bu sakat anlayış.; hem sınıfsal(özellikle sermaye anlamında) hem sosyal(etnik-inanç-vs.) ve yaşanmış tarihsel süreç anlamında yanlış tespitler yaptırır haliyle yanlış çözümler-pratikler yaratır.. sonuç olarak ya sistemin direk aracı ya da dolaylı aracı olarak işlevsel kalınır..

yaşananlar da budur.. ırak-suriye ve t.c. noktasında devlet temelinde bakışlar tarihin buraya akan yanındaki küresel güçler projelerini göz ardı ettirmektedir.. lozan sahipleniyor.. üstelik tapu hakkı anlamında daha geniş haklara sahip sevr ile karşılaştırma yapılarak emperyalizm göz ardı ediliyor.. sevr projesinde devlet daha geniş tapuya sahip iken lozan projesinde çok daha dar tapuya sahip.. ama bağımsız devlet deniliyor.. oysa kuruluşundan itibaren sscb(sosyalist sistem) karşıtı bir yapı olarak işlevsel oldu.. sevr red edildi lozan kabul edildi.. osmanlı tapusunda sayılan ırak ve suriyenin belirli kısımları osmanlı dışında kaldı.. yani osmanlı lozan ile bölündü-parçalandı..
daha önemlisi.: tarihsel olarak akaıp gelen sermaye-mülkiyet-sınıfsal yapı değişti.. tarihsel sermaye sınıfları dayandıkları toplumsal yapı ile birlikte tasfiye edildi ama yerine adını taşıdığı türk toplumunun egemen sınıfları gelmedi.. batının taşeronu dönme-devşirme sermaye sınıfı yaratıldı.. ırak-suriyede alt yapıda bu anlamda bir tasfiyeye gerek olmadığı için tasfiye asıl olarak iktidarsal alanda yapıldı.. azınlıkğın çoğunluk üzerinde egemenliği sistemi(açıklamıştım.. sunni alanda şia azınlık., şia alanda sunni azınlık gibi)..
demem o ki., bölgede bu aşamada görülen devletlerin iran hariç tümü yaratılmış çakma ulus devletlerdir.. bu devletlere sahiplenmek., emperyalizmin lozan sistemine sahiplenmek demektir..
neyi?! savunacaksınız.. iskenderun sancak suriyenin mi? yoksa t.c.nin mi? hakkı.. 1918 mondros ve sevr'e göre osmanlının haliyle t.c. nin.. lozana göre suriyenin ama t.c. ye verildi.. musul-kerkük olayı da aynıdır.. mondros ve sevr'e göre osmanlı-t.c. nin.. ama lozan sürecinde belirsizleştirildi ve lozanla birlikte verildi. ırak-iran arasındaki, tartışmalı bölgeler ve ırak-kuveyt olayı da.. keza., sonrasında ortaya çıkan lübnan-ürdün de farklı değildir..
ne lozan sistemi ile ortaya çıkan devletler meşrudur ne de bundan sonra oluşacak devletler meşru olacaktır.. çünkü.; bölgedeki çok renkli toplumsal yapı ne çakma ne de gerçek ulus devletlere uygun değildir.. ulus devlet zaten topluma ters bir yapıdır..
bu anlamda.; ister bölge halklarıolsun ister emperyalizm olsun bir çözüm önerecek ise bu gerçekliği dikkate almak zorundadır.. almayan proje kesinlikle kaos-savaş konseptidir..

özellikle.; lozan konsepti ve sistemi nedir? amaçları ve işleyiş süreci ve sonuçları üzerinde yoğunlaşacağız..
yukarıda devlet temelinde açıkladım.. şimdi de sonuçları üzerine yoğunlaşacağım.. lozan sistemi kesinlikle bölge halkları için ulusal anlamda bile doğru bir çözüm zemini değildi ve olmadı da.. öncelikle kürt-arap-türk halklarını böldü.. bölmekle kalmadı her bir parçada müdahale edebilme zemini olacak şekilde "sorunlar" yarattı.. lozan sistemini 1923-mübadele üzerinden de anlatabilirim.. rum ve türk toplumu mübadelesi olarak bakılır.. yani kurulacak ulus devlet arazisinde etnik anlamda düzenleme sanılır ki., kesinlikle değildir.. aksine toplumları bölme ve sorunlar yaratma amaçlıdır..
zaten mübadele bu zeminde de işletilmedi.. müslüman-hıristiyan olarak işletirken buna bile sadık kalınmadı bazı bölgeler es geçildi ki., sorunlu bölgeler olsun diyedir..
anadoludan türk ama hıristiyan ve ermeni ama ortadoks olanlar yollanırken., yunanistandan türk olanlar az dönmeler çok olarak zorunlu göç yaşatıldı.. batı trakya gibi yoğun türk ve müslüman bölge varken girit-selanik gibi azınlık olan bölgeden mübadele yapılması anlamlıdır.. özellikle selanikten gelenlerin en iyi yerlere yerleştirilmeleri ve zamanla devlet ve sosyal alanda etkin kılınmaları da anlamlıdır..
lozan sistemi orta-doğuyu da aynı şekilde olumsuz etkilemiştir.. ikinci savaşa kadar zorunlu kurulan dengeler(manda sistemi ve tapuları) devletlere dönüştürüldüğünde bölge etnik ve mezhepsel çatışma alanları haline gelmiştir..
ikinci savaşın habercisi olan bu dengesizliğin dengesi ve 2. savaş sonrası ortaya çıkan iki kutuplu dünya sistemi lozan sisteminin bölgede bazı değişimlerle zorunlu devam ettirilmesine yol açmış ama aslında daha da karmaşıklaştırmıştır..

şimdilik kısaca.: lozan sistemi aslında bölgeyi bu günlere taşıyan sorunlar birikimi ve halklar düşmanı bir proje olarak görmek gerekir..görülmez ise yaşanan tarihi doğru analiz edemeyiz..

çözüm önerilerimiz.; bu iki ana konu dikkate alınarak ve bölgedeki toplumsal yapılar., beklentileri ve bir arada yaşama koşulları üzerinden olmalıdır..
kesinlikle.; ulus devlet formatından uzak duracağız.. bölgenin çok renkliliğine denk düşen bir yapılaşma üzerinden çözüm önereceğiz.
.
uzunca anlattıklarım temelinde belirttiğim çözüm önerileri elbette tartışmaya açıktır ama eski zihniyetle hareket etmemek ilk olumlu adım olacaktır..

ırak azınlık-sunni saddam rejimini yıkıp yerine şia rejimi kurarsın ama birikmiş sorunları çözmek bir yana daha bir katmerleştirirsin.. şia azınlık-esad rejimini yıkar yerine sunni rejim kurarsın ama yine aynı sonucu alırsın.. işid bu sonuçlardan biridir.. barzani devlet kursa da durum değişmez..
bölgeye bakıldığında rojava dışında sorunsuz bölge yok.. onca provakasyona ve müdahalelere rağmen rojava bölgede tek olumlu çözüm olmaktadır.. çünkü., ulus devlet formatı dışında., çünkü., lozan sistemini tanımıyor.. toplumlar ve yaşam alanları bütünlüğünde bakıyor..

rojava varlığı bölgedeki var olan devletlere karşı değildir ama var olan devletlere uygun da değildir.. ya devletler değişecek ki., rojava olmasa da bu olmak zorunda.. ya da bölge yıkımlar yaşayacak ama sonunda halkların demokratik birliği kurulacak..

emperyalizm(küresel konseptler) bu anlamda bu gerçekliğin farkında.. federasyon ya da bölgeyi bir yığın daha küçük devletlere bölecek ama sonrasında ab gibi yada nafta., lafta., laila vb. gibi birlikler yaratılacak.. kapitalist üretim tarzı denilen şey artık yerel/milli değildir.. abd gibi "büyük" devletler dahil bolivya-küveyt gibi küçük devletler dahil., hepsi üretim-ticaret-para sistemi olarak küreselleşmiştir.. bu anlamda sosyal-siyasal zeminler de küreselleşmiştir.. kimse yerel/ulusal/milli hayaller kurmasın..
bu anlamda yapılabilecek en uygun şey.; yerelde birlikte yaşamamın zeminlerini yaratıp bu yaşam içinde öncelikle birlikte yaşamı idame etmenin zeminleri yaratılmalıdır.. anti-kapitalist olmadan anti-emperyalist olunamaz.. anti-kapitalist olmanın yolu da kapitali devlete devretmek değildir.. en küçük birimden başlayarak mülkiyetçi yaşam zihniyetinden kopacak pratik adımlar atmakla mümkündür.. iktidarsal kurumlar değil., toplumsal(komünal) yapılar yaratarak yol alınabilinir..

elbette iktidarı işçi sınıfı adına almak yolunu savunanlar da var.. ama yaşanmışı var.. böyle bile olsa reel anlamda bunu yaratan süreç sovyetlerle(devletler anlamında değil) başladı unutulmasın..

şimdilik bu kadar..
 
Üst