sosyal-şövenizme karşı.. itiraz.. !

#1
kautky sosyal-şövendir..
neden..? bunun izahını lenin yapmıştır.. yaparkende temel kriteri vatan! savunması adı altında var olan devleti savunmak yada o devletin hegomanik işlerini savunmak olarak izah etmiştir.. kautky bu anlamda kolay hedeftir.. ve kolay da "dövülmüştür".. yada.. o meşhur "laf" ile tarihin çöplüğüne atılmıştır..
işin garibi.., atıldığından itibaren bu sosyal-şövenler.., avrupada kitleleri ve özellikle işçi sınıfını peşinden sürüklemiş.., onları tarihin çöplüğüne atanlar ise nal toplamıştır.. bunlar benim iddialarım değil tarihsel yaşanmışlıkların gerçeklikleridir..

türkiyede de m-l bazı çevreler leninden alıntılarla sosyal-şövenizme karşı çıktıklarını sanırlar.. iyi niyetlerine itirazım yok.. ama gerekçelerinin özüne bakmalarını rica edeceğim..

Bay A Potresov'la Kautsky'nin üzerinde görüş birliğinde oldukları noktalar, işin özüdür. Örneğin, "bugünkü proletarya enternasyonalizmi, ülkenin savunmasıyla bağdaşır" (K. Kautsky, broşürün Almanca baskısında) görüşünde birleşiyorlar. Bay A. Potresov, "bir saldırıyla karşılaşan" ülkenin özel durumundan sözediyor. Kautsky, "halk, bir düşman istilasından korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz" diyor. "Eğer bir ülkenin insanları savaşa kendi hükümetlerinin değil, ama komşu devletin karanlık tasarımlarının neden olduğunu görürlerse -ve böyle bir düşünceyi basın, vb. yoluyla halka işlemeye çalışmayacak hangi hükümet vardır!- o zaman ... sınırları düşmana karşı savunma arzusu tüm halka yayılır... Öfkeye kapılan yığınlar, orduların sınırlara gönderilmesini engellemeye çalışanları öldürebilir." (K Kautsky'nin 1911 tarihli yazısında).

Bu, bütün sosyal-şovenıstlenn temel düşüncesinin sözde marksist savunusudur.
lenin burada çok doğru bir yere parmak basmış.. devletlerarası savaşları.., istilaya karşı.., vatan savunması olarak sunmaya kalkarsan.. haliyle kitleleri de o devletin "yurt-vatan" severi olarak manüple etmiş olursun.. sonrada bu kitleler nasıl sosyal-şöven oldu!! dersin..


ama aynı lenin iş osmanlıya geldiğinde farklılaşıyor.. osmanlıyı istila etmiş ülkelere karşı vatan savunması ulusal bağımsızlık gerekçesi yaratıyor..
savunulan vatan nedir? osmanlı.. osmanlı nedir işgalci sömürgeci bir devlet..
ankaradakiler kimler..? .. bu osmanlı artıkları i.terakkiciler.. savundukları vatan ne?? kürdistanın bir parçası.., lazistanın bir parçası gürcistanın bir parçası ve içindeki ermeni-rum halklarının yaşadığı topraklar..

sözde bir ulus adına yapılıyor ama.., ortada özgürleştirilen bir ulus da yok.. türkler de parçalanmış batı-trakyada kırcali-deliormanda bırakılmış.., onlarla ilgilenen yok.. türklerin yoğun olmadığı alanlara vatan ve ulusal mülkiyet alanı olarak bakılıyor.. üstelik ortada ingilizlere karşı tek bir savaşan yokken ingiliz emperyalizmine karşı savaşıldı hikayeleri yazılıyor.. 3. enternasyonal de bunu "onaylıyor"..
oysa 1918 de başlayıp.., 1924 e kadar ingiliz işgaline çatır, çatır direnen kürtler var.. üstelik genç sscb'den de yardım istiyor ama veren yok.. ankaradaki ittihatçı artığı ingilizlerle anlaşanlara ve iç tasfiyeleri yapanlara var..

3. enternasyonal ve bolşevikler burunlarının dibindeki bu gerçeklikleri atlamışlar.. ipliği pazara çıkmış avrupa sosyal-şövenlerini dövüyor..

gerekçe ise hemen hazır.. osmanlı feodalitesinin yerine kapitalist bir cumhuriyet kuruluyor..
nasıl kuruluyor..? kimler için kuruluyor..? içindeki halklara ne yararı var? bunlar es geçiliyor..
kurulan.., aslında kurdurulan bu cumhuriyetin ilk ezmeye kararlı oldukları kürtler itiraz ediyor.. ama bunu da gören yok.. gerici-feodaller genç cumhuriyete karşı.. genç ilerici!! cumhuriyet kendi kapitalizmini kurarken haliyle bu refleksleri gösterecek..

bu mantık.. kürtler nezdinde sosyal-şövenizm değil de nedir.. bana bir tek..; işgalci ingilizlere direnen berzenci isyanının neden desteklenmediğini ve neden halkların mücadelesi tarihinde m-l'leri hiç ilgilendirmediğini anlatmaya çalışın!! yeter..

o zaman ... sınırları düşmana karşı savunma arzusu tüm halka yayılır... Öfkeye kapılan yığınlar, orduların sınırlara gönderilmesini engellemeye çalışanları öldürebilir." (K Kautsky'nin 1911 tarihli yazısında).
gerekçesi.., genç cumhuriyetinde gerekçesi oldu ve kürtleri 1925 1938 ve başkaca tarihlerde.., sık sık ezdi..
ve bu gerekçe bugün faşizmin ve sosyal-şövenizmin ana gerekçesidir.. kürtler emperyalizme hizmet edebilir!!! yada ediyor..!!vatanı bölecek!!
ve böyle bir düşünceyi basın, vb. yoluyla halka işlemeye çalışmayacak hangi hükümet vardır!-(lenin) ..

şimdi bir daha düşünün.., kim sosyal-şövenmiş iyi düşünün..

...daha devam edecek.....


 
#2
Sosyal-Şovenistlerin Safsataları


PETROGRAD'DA tasfiyecilerin çıkardığı Naşe Dyelo (n° 1, 1915), Kautsky'nin Enternasyonalizm ve Savaş başlıklı broşürünün çevirisini yayınlıyor. Ama aynı zamanda bay A. Potresov, kendi görüşünce bir "savunmacı" (yani Fransız-Rus türünü tanımaya yanaşmayan, ama Alman sosyal- şovenizmi için ricacı olan bir savunmacı), bir "yargıç" (yani marksist yöntemi herhangi bir önyargıya saplanmaksızın uygulamaya çalışan bir marksist) gibi davranan Kautsky'yle aynı görüşü paylaşmadığını söylüyor.

İşin aslında hem bay A Potresov, hem Kautsky apaçık safsata yapıp ulusal liberal-işçi siyasetini savunarak, ana sorunlarda marksizme ihanet etmişlerdir. Bay A Potresov ayrıntılar üzerine Kautsky'le tartışmaya girişerek, okurlarının dikkatini temel noktalardan uzaklaştırıyor. Bay Potresov'a (sayfa 172) göre, İngiliz ve Fransız "demokrasileri"nin (yazar, işçi sınıfı demokrasisini kastediyor) savaş karşısındaki tutumu sorununa getirilen "çözüm", "bir bütün olarak iyi bir çözüm"dür (s. 69); bu demokrasiler, diyor Potresov, getirdikleri çözüm her ne kadar bilinçli olmasa da, "mutlu bir raslantı sonucu ulusal çözümle uyuşum halinde bulunduğuna" göre, "doğru davranmışlardır".

Bu sözlerin anlamı açıktır. Bay A Potresov, İngiliz-Fransız perdesi ardında Rus şovenizmini savunuyor, Üçlü Anlaşma sosyalistlerinin kullandığı yurtsever taktikleri haklı gösteriyor. Bay Potresov, Kautsky'ye karşı çıkıyor, ama bir marksistin bir şoveniste karşı çıkması gereken biçimde değil, bir Rus şovenistin bir Alman şovenistine karşı çıkması biçiminde karşı çıkıyor. Bu eski, havı dökülmüş bir yöntemdir; ama belirtmek gerekir ki, bay A. Potresov sözlerinin açık ve yalın anlamını, olabildiği ölçüde sulandırıp karışık bir biçime sokmaya çalışıyor.

Bay A Potresov'la Kautsky'nin üzerinde görüş birliğinde oldukları noktalar, işin özüdür. Örneğin, "bugünkü proletarya enternasyonalizmi, ülkenin savunmasıyla bağdaşır" (K. Kautsky, broşürün Almanca baskısında s. 34) görüşünde birleşiyorlar. Bay A. Potresov, "bir saldırıyla karşılaşan" ülkenin özel durumundan sözediyor. Kautsky, "halk, bir düşman istilasından korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz" diyor. "Eğer bir ülkenin insanları savaşa kendi hükümetlerinin değil, ama komşu devletin karanlık tasarımlarının neden olduğunu görürlerse -ve böyle bir düşünceyi basın, vb. yoluyla halka işlemeye çalışmayacak hangi hükümet vardır!- o zaman ... sınırları düşmana karşı savunma arzusu tüm halka yayılır... Öfkeye kapılan yığınlar, orduların sınırlara gönderilmesini engellemeye çalışanları öldürebilir." (K Kautsky'nin 1911 tarihli yazısında, s.33).

Bu, bütün sosyal-şovenıstlenn temel düşüncesinin sözde marksist savunusudur.

Kautsky, hükümetin (ve burjuvazinin), kabahati bir başka ülkenin "karanlık tasarımları"na bağlayarak "halkı, nüfusu, yığınları" aldatabileceğini daha 1911'de açıkça görmüştür. Öyleyse akla gelen soru, böyle bir aldatmayı desteklemenin -savaş ödeneklerinden yana oy vermenin, konuşmanın, yazı yazmanın, vb.- enternasyonalizm ve sosyalizmle (sayfa 173) bağdaşıp bağdaşmadığı, ulusal liberal-işçi siyasetiyle bir olup olmadığı sorusudur! Kautsky, bu sorunun yerine başka bir soruyu, yani "bireyler"in, kendi hükümetlerince aldatılan halk çoğunluğunun arzusuna karşı çıkarak "orduların gönderilmesini engellemeye çalışmaları"nın makul olup olmadığı" sorusunu koyduğu zaman, "savunmacı"nın en utanmazı, safsatacının en kötüsü gibi davranıyor. Sorun bu değil. İşin özü bu değil. Aldatılan küçük-burjuva, bu görüşün tersine inandırılmalı, aldatmaca, onlara açıkça gösterilmelidir: Bazan onlarla birlikte savaş alanına gitmek ve savaş deneyimiyle ayılmalarına kadar beklemek gerekli olabilir. Ama burada tartışma konusu olan şey bu değildir; burada tartışılan şey, burjuvazinin "halkı" aldatmasına sosyalistlerin katılmasına göz yumulabilip yumulamayacağıdır. Kautsky'yle Potresov, bütün "Büyük" Devletlerin -İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya'nın- hükümetleriyle burjuvazisinin "karanlık tasarımları"nın 1914 emperyalist savaşında eşit ölçüde payı ve sorumluluğu olduğunu pek iyi bildikleri halde, böyle bir aldatmacayı haklı gösteriyorlar. Örneğin 1912 Basle kararında, bu açıkça belirtilmiştir.

Hiç kuşku yok ki, "halk", yani küçük-burjuva yığınları ve aldatılmış bir bölük işçi, düşmanın "karanlık tasarımları" yollu burjuva masalına inanır. Ama sosyal-demokratlara düşen görev, bu aldatmacayla savaşmaktır, onu desteklemek değil. Savaştan çok önce, bütün ülkelerdeki tüm sosyal-demokratlar, Büyük Devletlerin hepsinin gerçekte, sömürgeler üzerinde egemenlik kurup genişletmeye, küçük ulusları ezmeye çalıştığını söylemişlerdir. Bu, Basle'da yinelenmiştir. Savaş, sömürgelerin paylaşılması ve öteki toprakların yağmalanması amacıyla sürdürülüyor; hırsızlar bozuşmuştur, böyle bir zamanda bazı hırsızların kötü durumda olduğunu söylemek utanmazca bir burjuva yalanıdır; böyle yapmak hırsızların çıkarını halkın ya da ata toprağının çıkarları gibi göstermek demektir. Savaşın zararını çeken halka doğruyu söylemeliyiz; doğru şudur ki, savaşan ülkelerin burjuvazisi ve hükümetleri devrilmedikçe, savaşın getirdiği acılar hiçbir biçimde savunulamaz. Galiçya'yı ya da Macaristan'ı boğazlamak suretiyle Belçika'yı savunmak "ata topraklarının savunulması" demek değildir.

Savaşları kınayan Marx da örneğin 1854-76'da olduğu (sayfa 174) gibi, sosyalistlerin arzusuna karşın, savaş bir gerçeklik haline geldiği zaman, savaşan taraflardan birini tutmuştur. Kautsky'nin broşüründeki başlıca kozası ve dava da budur. "Enternasyonalizm"i, belli bir ülkede değil, ama tüm dünyada, proletaryanın çıkarları açısından savaştaki hangi tarafın başarısının daha istenir ya da daha az zararlı olduğunu bulmak diye anlayan bay Portesov'un tutumu da aynıdır. Savaş, diyor Potresov, hükümetler ve burjuvazi tarafından sürdürülmektedir; hangi hükümetin zaferinin dünya işçileri için daha az tehlikeli olduğuna karar vermek proletaryaya kalmış bir iştir.

Bu mantığın safsatası, tarihin geçmiş bir dönemini bugünün yerine koymasındadır. Kautsky'nin sözünü ettiği eski savaşların ana özellikleri şunlardı: (1) Eski savaşlar burjuva-demokratik reformların sorunlarıyla ve mutlakıyetin devrilmesi ya da yabancı baskısından kurtulmakla ilgiliydi; (2) sosyalist bir devrimin nesnel koşulları henüz olgunlaşmamıştı, savaş öncesinde hiçbir sosyalist, (1907) Stuttgart ve (1912) Basle kararlarının yaptığı gibi, savaştan "kapitalizmin düşüşünü hızlandırmak" üzere yararlanmanın sözünü edemezdi; (3) birbirine karşıt toplulukların hiçbirinin ülkesinde, savaşımda sınavdan geçmiş, geniş yığınlara seslenebilecek, güçlü hiçbir sosyalist parti yoktu.

Sözün kısası, birbirine düşman ülkelerin hükümetleriyle burjuvazilerine karşı herhangi bir genel proletarya hareketinden sözetme olanağının bulunmadığı bir dönemde Marx'ın ve marksistlerin, hangi burjuvazinin üstün gelmesinin dünya proletaryası için daha az zararlı (ya da daha yararlı) olacağını saptamakla yetinmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.

Savaştan uzun zaman önce ve dünya tarihinde ilk kez, şimdi savaşmakta olan ülkelerin sosyalistleri biraraya gelmişler ve savaştan "kapitalizmin düşüşünü hızlandırmak" için yararlanacaklarını ilan etmişlerdir (1907, Stuttgart kararı). Başka deyişle, "düşüşü hızlandıracak", yani sosyalist bir devrime yol verecek nesnel koşulların olgunlaştığını kabul etmişlerdir. Bu demektir ki, onlar, hükümetleri bir devrimle tehdit etmişlerdir. (1912) Basle kararında ise, Komüne ve Ekim-Aralık 1905'e[83] yani iç savaşa değinerek, aynı şeyi daha açıkça belirtmişlerdir. (sayfa 175)

Hükümetleri devrimle korkutmuş ve proletaryayı devrim yapmaya çağırmış olan sosyalistler, savaş patladığı zaman yarım yüzyıl önce olup bitenleri öne sürmeye başlamışlardır; bugün de hükümetlere ve burjuvaziye gösterilen sosyalist desteği haklı çıkarmaktadırlar. Marksist Gorter, Felemenk dilinde yayınlanan Emperyalizm, Dünya Savaşı ve Sosyal-Demokrasi başlıklı broşüründe Kautsky türünden "radikaller"i söze gelince yiğit, işe gelince hain olan 1848 liberalleriyle karşılaştırırken (s. 84) yerden göğe haklıdır.

Onlarca yıldan beri, Avrupa sosyalizmi içinde, devrimci sosyal-demokratlar ile oportünistler arasında bir çatışma süregelmiştir. Bunalım şimdi tepe noktasındadır. Savaş, çıbanı patlatmıştır. En resmi partiler, "kendi" burjuvazilerinin ayrıcalıklarını ve onların sömürgelere sahip olma, küçük ulusları ezme, vb. ayrıcalıklarını savunan ulusal liberal-işçi politikacıları önünde boyun eğmişlerdir. Hem Kautsky, hem Potresov, ulusal liberal-işçi siyasetini, proletaryanın gözleri önüne serecek yerde, savunmakta ve haklı göstermektedirler. Sosyal-şovenistlerin safsatalarının özü işte budur.

Bay A. Potresov "Stuttgart formülünün ilke olarak savunulamazlığı"nı söyleyerek dikkatsizce baklayı ağzından çıkarı vermiştir (s. 79). Buna ne buyrulur? Proletarya için açık dönekler, kendini gizleyenlerden yeğdir. Devam edin bay A. Potresov; Stuttgart'la Basle'ı yadsımak, daha dürüst bir tutumdur.

Diplomat Kautsky, bay A Potresov'dan daha düzenbazdır; Stuttgart'la Basle'ı yadsımıyor. Kautsky'nin yaptığı şey, yalnızca, -"yalnızca"!- Basle bildirisini, devrimle ilgili her şeyi atlayarak aktarmaktır. Sansür, mavi kalemini hem Potresov, hem Kautsky için kullanıyor olabilir mi? Gerek Potresov, gerek Kautsky, devrimden, ancak sansürün izin verdiği ölçüde sözetmeğe hazır görünüyorlar.

Potresov'la Kautsky'nin ve yandaşlarının, Stuttgart ve Basle kararlarının yerine şöyle bir şey konmasını önereceklerini umalım: "Çabalarımıza karşın savaş patlarsa dünya proletaryası açısından, neyin onun yararına olduğuna karar vermeliyiz: Hindistan'ı İngiltere yağmalarsa mı daha iyi olur, yoksa Almanya yağmalarsa mı; Afrika'nın zencilerine 'ateş suyu'nun nasıl kullanılacağı öğretilip Fransızlar tarafından soyulurlarsa mı daha iyi olur, yoksa Almanlar (sayfa 176) tarafından soyulurlarsa mı; Türkiye, Avusturya ile Almanya tarafından mı ezilirse daha iyi olur, yoksa İngiliz-Fransız-Rus ittifakı tarafından ezilirse mi; Almanlar Belçika'yı boğazlarsa mı iyi olur, yoksa Ruslar Galiçya'yı boğazlarlarsa mı; Çin, Japonlar tarafından mı bölünürse iyi olur, yoksa Amerikalılar tarafından mı", vb.. (sayfa 177)





Sotsial-Demokrat, n° 41,
1 Mayıs 1915

Collected Works,
vol. 21, s. 183-187.
SF - KÜTÜPHANE

doğru şudur ki, savaşan ülkelerin burjuvazisi ve hükümetleri devrilmedikçe, savaşın getirdiği acılar hiçbir biçimde savunulamaz. Galiçya'yı ya da Macaristan'ı boğazlamak suretiyle Belçika'yı savunmak "ata topraklarının savunulması" demek değildir.


Bu durumda Türkiyeyi savunan varmıdır. Hanefi avcı bile savunamıyor.! Değilki sosyalistler savunsun yada sol savunsun.! Tüm gücüyle Ulusalık temelinde savunmak marksist düşünceye uyumlu değildir. O dönem kapandı. Bitti.
 
Son düzenleme:
#3
Bay A Potresov'la Kautsky'nin üzerinde görüş birliğinde oldukları noktalar, işin özüdür. Örneğin, "bugünkü proletarya enternasyonalizmi, ülkenin savunmasıyla bağdaşır" (K. Kautsky, broşürün Almanca baskısında) görüşünde birleşiyorlar. Bay A. Potresov, "bir saldırıyla karşılaşan" ülkenin özel durumundan sözediyor. Kautsky, "halk, bir düşman istilasından korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz" diyor. "Eğer bir ülkenin insanları savaşa kendi hükümetlerinin değil, ama komşu devletin karanlık tasarımlarının neden olduğunu görürlerse -ve böyle bir düşünceyi basın, vb. yoluyla halka işlemeye çalışmayacak hangi hükümet vardır!- o zaman ... sınırları düşmana karşı savunma arzusu tüm halka yayılır... Öfkeye kapılan yığınlar, orduların sınırlara gönderilmesini engellemeye çalışanları öldürebilir." (K Kautsky'nin 1911 tarihli yazısında).

Bu, bütün sosyal-şovenıstlenn temel düşüncesinin sözde marksist savunusudur.


demiş lenin.. doğru da demiş.. -ve böyle bir düşünceyi basın, vb. yoluyla halka işlemeye çalışmayacak hangi hükümet vardır!-
itirazı.., yerinde ve mantıklı bir itiraz..

geleyim.. şu sözlere..
irlanda sorunu çözülmeden ingiliz işçi sınıfı sosyal-şövnizmden yani burjuvzinin etkisinden koparılamaz.. bu anlamda irlanda sorunu yani ulusal sorun işçi sınıfı mücadelesinin önünde bir engeldir..
aynı kelimelerle değil ama bu içeriklerle marks da söz söylemiştir.. bazı m-l'lerde sosyal-şövenizme karşı bu sözlerle(gerekçelerle) itiraz ederler..

vatan-yurt savunması ve bütünlüğü mevzubahis ise.., ve böyle bir düşünceyi basın, vb. yoluyla halka işlemeye çalışmayacak hangi hükümet vardır!-
bilindiği gibi.., her ulusal sorunun çözümü ya ayrılmadır.. yada var olan sistemin değişmesi yani var olan ve binbir zahmetle!! ulusal-bağımsızlık ile kurulmuş ulus-devlet sisteminin değişmesidir..
eh.. böyle bir "tehlike" sözkonusu ise.. ve böyle bir düşünceyi basın, vb. yoluyla halka işlemeye çalışmayacak hangi hükümet vardır!- da illaki bölünme yada bir emperyalist gücün dürtmesi konusu işlenmesin..

mesele.., var olan ulus-devlet formatı yada var olan sistemin ilhakçı işleyişi ise.., buna itiraz edilir.. bunun işçi sınıfının özgürleşme mücedelesinin önünde engel olması ile ilgisi nedir ki..!!
işçi sınıfını ezilen ulusun ayrılmasına ayrı bir devlet olmasına ne adına ikna edeceksin.. adı üstünde işçi sınıfı bir etnisite değil ki.., içinde irlandalısı da var.., iskoçu da var hatta sömürgelerden gelmiş olanları da var.. bunları etnisite tanımlı işçi sınıfı olarak mı? tasnifliyorsun.. da irlanda ayrılsın diyorsun..

hadi buna işçi sınıfını ikna ettin.. bunu gören irlanda işçi sınıfı neden ayrılsın ki.. hazır ikna olmuş bir ingiliz işçi sınıfı var beraber bir işçi sınıfı devleti kuruverirler.. adı üstünde işçi sınıfı devleti bir etnisite tanımı değil ki!

yani.., bir berber bir berbere gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş.. gibi..

bu..; "ulusal sorun'' işçi sınıfının mücadelesinin önünde engel" söylemi aleni farklı bir sosyal-şövenizmdir.. bir halkı .., etnisite tanımını tanımak taleplerine hak vermek gerekçesi ile bir başka etnisitenin işçi sınıfını başat yapmak.., onun sosyalizm devrimini ulusal devrim gibi tanımlamaktan ve de.., sınıfı etnisitelere bölmekten başkaca içeriği var mı?

irlanda bağımsız olsun..!! ama nasıl olursa olsun.. da yüce ingiliz işçi sınıfı ulusal işçi sınıfı devrimini yapsın..

irlanda halkı nasıl özgürleşebilir sorusu havada asılı kalıyor..
aşağıya indirip yanıtlamaya kalkınsa.., bu sefer de.., madem irlanda işçi sınıfı devrim yapsın diyeceksin de o zaman iki işçi sınıfını ayrı etnisitelere bölüp ulusalcı bir işçi sınıfı devrimi önermiş olmuyormusun..
ya.., çok karışık halkların yaşadığı sistemlere(vatanlara!) ne önereceksin..

sosyal-şövenizmin özü vatan-yurt yani onu somutlaştıran devlettir.. ister içindeki işçi sınıfı adına konuş istersen başka sınıfları da katarak konuş.. özünde sınıfsal değil vatan-sal bakıyorsun..dur..

halkların özgürleşmesi.., ile insanlığın özgürleşmesi ayrı değildir.. ama aynı da değildir.. biri.., bir sorunlar bütünü çerçevesindeki biçim ile sınırlıdır.. diğeri ise.., buda dahil tüm sınıflarda dahil.. tümünü kapsayan bir şeydir..

işte kendine marksist yada marksist-leninist diyenlerin "aymaz"lığı burada yatar..

ya vatan ile sınırlı bir sınıfsal darlıkta ulusalcılık işletirler..
yada sınıfı yan ceplerinde tutup önce vatan ve ulus diyerek ulusalcılık işletirler..

sosyal-şövenizm.. bir devlet-sistem manüplesidir.. bunu bu mantıklarla asla kıramazsınız.. öncelikle her ulus-halk.., vatan-yurt tanımları dışında.., kendi gerçekliğini yakalayacak ve bunu yakalarken "diğerlerinin" de varlığını kabüllenecek.., böylece ortada bir vatan tanımı kalmayacak..
 
#4
sınıflararası mücadele farklı bir katagoridir..
her ezilen sınıfın varlığının nedeni olan bir egemen üst sınıf vardır..
sınıflı sistemin geldiği bu aşamada.., egemen sınıflar ile ezilen sınıflar arasındaki bu direk bağ tanımları kopmuştur.. genel bir egemenlik işleyişi içinde işler..

örneğin mali-sermayenin(burjuvazi) egemenliği ile bir işçi arasında ilişkiyi direk kuramazsın.. araya sanayi-sermayesi sahibi girer.. hatta bir çok ara alt sınıfsal katmanlar girer.. sistem yolu ile bürokrasi(asker-sivil) girer..
ve ayrıca egemen sınıflar içinde de esme ve bağımlılık işleyişleri ve çatışmaları da yaşanır..

ama toplumların sosyal-kültürel varlıklarının yarattığı aidiyet ve var olma tanımları ve bu aidiyetlikler arasındaki ezen-ezilen işleyişleri.., bu sınıfsal işleyişi de aşan bir işleyiştir..

aşar ama sınıfsal alana da yansıyan yanları vardır..
işte sistem bu farklılıkları işleyip kitleleri manüple eder.. yönlendirir.. kodlar..

kürtler ayrıldı gitti bizbize kaldık haydi şimdi sınıf mücadelesi ile sosyalizm gibi garabet bir teori olmaz..

kendini açık yada gizli yani farkında olmadan türk ulusunun işçi sınıfı yada sosyalizm temsilcisi görenlerin mantığı budur.. kürt "sorunu" çözülsün ki.., bizde sınıfı örgütleyebilelim..

oysa çözülmesinin önündeki temel engel yaratılan toplumsal sosyal-şövenizm ve ırkçılıktır.. bu aşan zaten devrime yürüyordur..

kürtlerin talepleri kabül edilmelidir diyen bir kitle-sınıf-vs. zaten kadınlarında taleplerini dikkate alır.. ekolojik sorunlarında.., pazar-piyasa işleyişinin yarattığı mülkiyetçi anlayışların da.., çünkü sonuç da tümü mülkiyetçi anlayışların yaratımıdır ve aslında anti-kapitalist olunmadan hiç bir sorunu çözemezsin sadece iyileştirirsin..
buda yanlış değildir.. iyileştirme basamaktır.. ama bu yetmez.. kafalar değişmedikçe yetmez.. iyileşen yerde yine mikrop yeşerir..


özgürlük hareketi bunu yakalamış ki ne devlet ne özerklik isterim diyor .., ama demokratik özerklik dedikçe sistem hop oturup hop kalkıyor..
çünkü .., özgürlük hareketi.., bir halkın özgürleşmesini başkaca şeylere de bağlayarak savunuyor.. halkın özgürleşmesini insanın özgürleşmesine bağlıyor..
sistem bunu gördü ve gardını aldı..

ama türkiye solu hala tutarsız ve kendinle çelişkili teorilerin üzerinden konuşuyor..
bu önermeleri bırak anlamayı birde anlamsızca eleştirmeye kalkıyor..

kürt halkı bu sistemde kendisinin bir statüsünün olmasını istiyor.. bu kırılan ilk zincir olacaktır..

kendine bir ulus ve devlet yaratarak toplumun belirli kesimini ideolojik-hegomanyası altına almış sistemi işletenler burada bunu yapamayacak.. ağzını açana bölücü diye saldırtacak kimseyi bulamayacak..
ama.., kürtler bu anlamdaki bir statü ile sınrlı talepleri önermiyor ki.., yönetsel bir statü de talep etmiyor işleteceğiz diyorlar.. devlete de sen kendini buna göre düzenle değiştir yada çatış diyorlar..

"sorun" asıl buradadır..

vietnam savaşı sürecinde abd gönüllülük dışındac resmi asker alımlarına başladı.. buna mormonlar itiraz etti.. onların inançlarına göre savunma dışında öldürmek günahtı.. vietnam savaşınında bir savunma olduğuna ikna olmamışlardı.. ve bu anlamda askere almaya itiraz etmediler ama savaşa gitmeye silah almaya itiraz ettiler..

abd yönetimi bunlar olmasa ne olur bir avuçlar demedi işi ciddiye aldı.. çünkü bu ciddi bir yerinde öz-yönetimsel karardı.. verili siteme ciddi bir itirazdı..
mormonlar direndi.. savaşın yarattığı yıkımla birlikte abd toplumu da itirazlara başladı..

vietnam savaşını elbette vietnam halkı kazandı ama bunda abd toplumunun ciddi itirazları da etkili oldu.. bir üniversite yapılan protestoya yerel milis güçlerinin(bunlar resmi silahlı sivil yerel para-militer örgüttür.. oradaki halktan seçilir.. normal zamanlarda.., nadir olarak talim yapmak için toplanırlar ama gerektiğinde silah verilip müdahale ettirilir)
müdahalesi sonucu çok öğrenci katledildi..

türkiyede bu işler.., resmi kontra yapıların örgütlenmesi ile.., illegal biçimde.., kitlelere işletiliyor.. işin bu yanını çözmenin yolu vatan-yurt emperyalizme karşı olmak gibi argüman ve manüplelerden uzak durmakla başarılır..

ama.., türkiye solu sıkı bir vatanseverdir.. bu anlayışa itiraz!! edenler ise sıkı bir işçi sınıfcısı olduğundan.., olaya dolaylı olarak bir vatanın sınıfı mantığı ile bakarlar..

türkiye işçi sınıfı ile kürt halkının ortaklaşması sözleri de bir çeşit şövenizmdir..

kürt halkının içindeki işçi sınıfını bölüyorlar.. geriye türk işçi sınıfı kalıyor..

bir halk ile bir sınıfın ortaklaşması gibi garabet bir teorisel mantık olamaz.. halklar ortaklaşır.. yada sınıflar ittifak yapar..

halkların ittifakı zaten aynı zamanda sınıfların kendi sınıf alanında ortaklaşması demektir.. bu ayrı bir çatışma alanı olabilir.. ama sorunun halkarın ortaklaşması olarak konması ile bunun içindeki ayrıca sınıfların çatışması ayrıdır..
kürt halkı içindeki "sınıfsal çatışma zaten işler.., türk halkı içinde işler başkaca halklar içinde zaten işler.. ama halkların ortaklaşması başkadır..

sen kendini bir halk tanımı ile ifade etmeden direk sınıf olarak ifade et sonrada gel ben kürt halkı ile ittifak yapıyorum de bu komedidir.. kürt halkı hangi sınıftır ki.. sende karşısında ayrı bir sınıf olarak duruyorsun ya da sen işçi sınıfını temsilen varsın.., ya kürt halkı hangi sınıfı temsilen var..

bu çelişik ve tutarsız duruşları sorgulamayan şövenizmin içindedir.. var olanlara göre iyidir ama içindedir..

 
#5
Bu durumda Türkiyeyi savunan varmıdır. Hanefi avcı bile savunamıyor.! Değilki sosyalistler savunsun yada sol savunsun.! Tüm gücüyle Ulusalık temelinde savunmak marksist düşünceye uyumlu değildir. O dönem kapandı. Bitti.

yaşamın gerçekliklerine uymayan bir duruş.., kendini sorgulamak yerine.., yaşamın gerçekliklerini yok sayar yada bu gerçeklikleri-realiteleri kendince uydurur..

Bu durumda Türkiyeyi savunan varmıdır
öncelikle.., bu durum hangi!? durumdur.., bunu netleştirelim.. "itirazın" kendisine başvuralım..
doğru şudur ki, savaşan ülkelerin burjuvazisi ve hükümetleri devrilmedikçe, savaşın getirdiği acılar hiçbir biçimde savunulamaz. Galiçya'yı ya da Macaristan'ı boğazlamak suretiyle Belçika'yı savunmak "ata topraklarının savunulması" demek değildir.

sanırım buradaki cümle anlaşılamamış.., galiçya bildiğimiz romanya'dır macaristan da biliniyor.. belçika ise apayrı bir bölgedeki alandır.. burada bahsedilen şey nedir..? bunu anlamak için tarih-coğrafya bilgisi gerekir..

belçika denilen "ülke-vatan"..; 1700-1800lerin hollanda yada flandr(alçak ülkeler) birliğinin içindeki alandır.. germen etkili ama keltlerle karışmış bir toplumsal yapıdır.. valonca-flamanca konuşulur.. bir de fransızca
aslında üçü de germen kökenli bir dildir ve halktır..
1815-30 arasında napolyon küresel(kıtasal anlamda) savaşlarından sonra önce hollanda birleşik krallığı olmuş sonra da belçika krallığı olmuş..
lenin'in bahsettiği "ata toprakları" söylemi bu anlamdadır..
schlieffen planı denir.. almanya bu plan ile germen ata toprakları saydığı alsas-loreni işgal etmek isteyen fransa karşısında.., belika-hollanda işgali ile fransayı arkadan çevirmek ister..
işte lenin'in.., sosyal-şövenizmi anlatırken bahsettiği tarihsel ve dönemsel konjoktürel durumun kısa kodlarla anlatımı budur..

derki..; sen "ata topraklarını"(kutsal roma-germen) savunma adına belçika işgalini onaylarken.. diğer yandan galiçya-macaristan gibi "ata toprakları" ile ilgisi olmayan bölgenin işgalini ve bu halkların boğazlanmasını da onaylıyorsun.. dediği aynen budur..
Galiçya'yı ya da Macaristan'ı boğazlamak suretiyle Belçika'yı savunmak "ata topraklarının savunulması" demek değildir.

işin bu içeriği bilmeden anlamadan yorum yapmak yaşamın ve tarihin gerçeklikleri dışında teori yazmaktır.. yada teoriyi-söylemleri kendine göre "anlamak" "kullanmaktır"..

Bu durumda Türkiyeyi savunan varmıdır. Hanefi avcı bile savunamıyor.! Değilki sosyalistler savunsun yada sol savunsun.! Tüm gücüyle Ulusalık temelinde savunmak marksist düşünceye uyumlu değildir. O dönem kapandı. Bitti
lenin yukarıdaki sosyal-şövenizmi ve içeriğini 1915 de vurgulamış.. bakalım gerçekten bitmiş mi?

1918-23 de..; türkiye(aslında osmanlı çünkü daha ortada türkiye yok zaten osmanlı olarak tanımlanıyor) "vatan"ını emperyalizme!! karşı savunmak adına.., teori!! yaz.. ama ilhal edilen kürdistanı-gürcistanı yok say.. üstelik daha önce imha edilen ermenileri ve de 1923 mübadelesi ile rumları da yok say.. ve ortaya çıkana vatan de..
leninin bahsettiği olayda almanlar hiç olmaz ise kendilerinden saydıkları alsas-loren ve flandr(belçika-hollanda) bölgelerine sahiplenmeye kalktı.. ya 1923 cumhuriyeti..!! türk ulusal bağımsızlığı palavrasına karşın batı-trakya-deliorman-kırcaliyi bıraktı..

bilinçte böylesi bir tarin "aymazlığı" ve yaşamın gerçekleri dışında" algılar varken şövenizm yok olur mu?

Bu durumda Türkiyeyi savunan varmıdır
lenin'in bahsettiği durum nedir açıkladım varsa yanlış itiraz edilir.. yoksa.. lenin ne demiş türkiye solu bilinci ne anlamış demek zorundayım.. ben kaba türkiye devleti savunusundan bahsetmiyorum.. lenin'in işaret ettiği bu ince ulusalcılıktan bahsediyorum..
o durum ile bu durum çok farklı..

kürdistanın sömürge olduğunu kabül etmeyen sosyal-şövendir..
kürdistana ilhak dediği halde ayrılma hakkını tanımayan üstelik parçalarını yok sayarak sadece türkiye "vatan"ındaki kürtlerle çözüm üreten de şövendir..
kısaca.., 1918-23 de ortaya çıkanı anlamayanların tümü kademeli olarak sosyal-şövendir..









 
#6
Potresov'la Kautsky'nin ve yandaşlarının, Stuttgart ve Basle kararlarının yerine şöyle bir şey konmasını önereceklerini umalım: "Çabalarımıza karşın savaş patlarsa dünya proletaryası açısından, neyin onun yararına olduğuna karar vermeliyiz: Hindistan'ı İngiltere yağmalarsa mı daha iyi olur, yoksa Almanya yağmalarsa mı; Afrika'nın zencilerine 'ateş suyu'nun nasıl kullanılacağı öğretilip Fransızlar tarafından soyulurlarsa mı daha iyi olur, yoksa Almanlar (sayfa 176) tarafından soyulurlarsa mı; Türkiye, Avusturya ile Almanya tarafından mı ezilirse daha iyi olur, yoksa İngiliz-Fransız-Rus ittifakı tarafından ezilirse mi; Almanlar Belçika'yı boğazlarsa mı iyi olur, yoksa Ruslar Galiçya'yı boğazlarlarsa mı; Çin, Japonlar tarafından mı bölünürse iyi olur, yoksa Amerikalılar tarafından mı", vb.. (sayfa 177)

Sotsial-Demokrat, n° 41,
1 Mayıs 1915

Collected Works,
vol. 21, s. 183-187.

türkiye solunda "ustalardan" alıntı ile yaşamı ispatlama!.., kendi düşüncesini iapatlama! "becerileri" çok fazladır..
ama.. teorik demet!! içinden seçtikleri sopaların aslında bir başka ustayı dövüyor olduğunu da fark edemezler.. çünkü eklektik ve sığ bir bakışa sahiptirler..

yukarıdaki alıntıda böylesi bir işlev.. lenin eline sopayı almış kautky'i pataklıyor.. hatta alay ediyor..
madem savaş ile ilgili karar alıyorsunuz şunu da deyin diyor..
Çabalarımıza karşın savaş patlarsa dünya proletaryası açısından, neyin onun yararına olduğuna karar vermeliyiz: Hindistan'ı İngiltere yağmalarsa mı daha iyi olur, yoksa Almanya yağmalarsa mı;
diyerek.., kautky'nin sosyal-şöven olduğunu ispatlıyor!!!
ama marksın hindistan ile ilgili sözlerini unutarak bunu yapıyor..
Öyleyse Hindistan istila edilme yazgısından kaçamazdı, ve tüm geçmiş tarihi, eğer böyle bir tarih varsa, ardarda uğradığı istilaların tarihidir. Hindistan toplumunun bir tarihi, hiç değilse bilinen bir tarihi yoktur. Onun tarihi dediğimiz şey, imparatorluklarını bu direnmeyen ve değişmeyen toplumun edilgin temeli üzerine kurmuş bulunan ve peşpeşe gelen davetsiz yabancıların tarihinden başka bir şey değildir. Demek ki, sorun, İngilizlerin Hindistan'ı fethetmeye hakları olup olmadığı değil, Türkler, Persler, Ruslar tarafından fethedilmiş Hindistan'ı, İngilizler tarafından fethedilmiş Hindistan'a yeğleyip yeğlemeyeceğimizdir.

İngiltere'nin, Hindistan'da bir toplumsal devrimi yaratırken, ancak en iğrenç çıkarlara göre hareket ettiği ve bunları kabul ettirmede aptalca davrandığı doğrudur. Ama sorun bu değildir. Sorun, insanoğlunun, Asya'nın toplumsal durumunda köklü bir devrim olmaksızın yazgısını tamamlayıp tamamlayamayacağıdır. Eğer tamamlayamayacaksa suçu ne olursa olsun, bu devrimi getirmekle İngiltere, tarihin bilinçsiz aleti olmuştur.
yani ingiltere işgali.., işçi sınıfının doğması için kapitalizmi geliştirecektir..

şimdi.., lenin.., alaylı bir dil ile kautky'e ne öneriyor..?
dünya proletaryası açısından, neyin onun yararına olduğuna karar vermeliyiz: Hindistan'ı İngiltere yağmalarsa mı daha iyi olur, yoksa Almanya yağmalarsa mı;
iyi de bunu zaten marks zamanında önermedi mi? bunda kautky'nin ginahı ne? kautky bunu söylemiyor lenin söyletiyor ama söylemiş olsa dahi marksa göre neresi yanlış..

1918 de ön-asya ve orta-doğu gerici osmanlıda mı kalsa iyidir yoksa oraya kapitalizmi zorunlu! getirecek ingilteremi işgal etse daha iyidir..
marksa bakarsak ingiltere.. kautky marksist olduğundan işe.., gerici-feodalizm ve ilerici kapitalizm temelli bakıyor..

marksın hindistan tespitleri üzerinden çok değil.., sadece.., 60 yıl geçmiş.., ve bu sürede ne hindistanda kapitalizm vardı ne osmanlıda.., öyle değil mi?

kısaca.. ele alınan sopa yani teori böyle olur ise bu alışkanlık haline gelir.. ayetleri kafasına göre alır kullanırlar hatta yetmez.., kafalarına göre.., yorumlarlar da..

1915 de bu pragmatik demagoji ile kautky'e itiraz edenler aslında marksa itiraz etmektedir..
ve bu itirazları yaşama uysun diyede.. yıkılan osmanlıdan bir kapitalist ülke yaratmak zorundadırlar.. olmayan kapitalizmin olmayan burjuvası iile burjuva devrimi nasıl olabilir sorusuna yanıtı da küçük burjuvazi yaptı deyiverirler.. osmanlı paşaları oldu.., kapitalizmi ve burjuvaziyi yaratan küçük burjuvazi..

 
#7
Savaşları kınayan Marx da örneğin 1854-76'da olduğu (sayfa 174) gibi, sosyalistlerin arzusuna karşın, savaş bir gerçeklik haline geldiği zaman, savaşan taraflardan birini tutmuştur. Kautsky'nin broşüründeki başlıca kozası ve dava da budur. "Enternasyonaliz m"i, belli bir ülkede değil, ama tüm dünyada, proletaryanın çıkarları açısından savaştaki hangi tarafın başarısının daha istenir ya da daha az zararlı olduğunu bulmak diye anlayan bay Portesov'un tutumu da aynıdır. Savaş, diyor Potresov, hükümetler ve burjuvazi tarafından sürdürülmektedir; hangi hükümetin zaferinin dünya işçileri için daha az tehlikeli olduğuna karar vermek proletaryaya kalmış bir iştir.


Bu mantığın safsatası, tarihin geçmiş bir dönemini bugünün yerine koymasındadır. Kautsky'nin sözünü ettiği eski savaşların ana özellikleri şunlardı: (
1) Eski savaşlar burjuva-demokratik reformların sorunlarıyla ve mutlakıyetin devrilmesi ya da yabancı baskısından kurtulmakla ilgiliydi; (2) sosyalist bir devrimin nesnel koşulları henüz olgunlaşmamıştı, savaş öncesinde hiçbir sosyalist, (1907) Stuttgart ve (1912) Basle kararlarının yaptığı gibi, savaştan "kapitalizmin düşüşünü hızlandırmak" üzere yararlanmanın sözünü edemezdi; (3) birbirine karşıt toplulukların hiçbirinin ülkesinde, savaşımda sınavdan geçmiş, geniş yığınlara seslenebilecek, güçlü hiçbir sosyalist parti yoktu.


Sözün kısası, birbirine düşman ülkelerin hükümetleriyle burjuvazilerine karşı herhangi bir genel proletarya hareketinden sözetme olanağının bulunmadığı bir dönemde Marx'ın ve marksistlerin, hangi burjuvazinin üstün gelmesinin dünya proletaryası için daha az zararlı (ya da daha yararlı) olacağını saptamakla yetinmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.


Sotsial-Demokrat, n° 41,
1 Mayıs 1915

Collected Works,
vol. 21, s. 183-187.
SF - KÜTÜPHANE
 
#8
Savaşları kınayan Marx da örneğin 1854-76'da olduğu (sayfa 174) gibi, sosyalistlerin arzusuna karşın, savaş bir gerçeklik haline geldiği zaman, savaşan taraflardan birini tutmuştur
marks bu işi yapmış.. kautky de yapmış.. ama kautky suçlu marks haklı..!!!
olabilir .. biz gerekçeye balkalım mantıklı mı görelim.. yada özürü kabahatinden de büyük ilkesi mi işlyor anlayalım..

Kautsky'nin sözünü ettiği eski savaşların ana özellikleri şunlardı:

(1) Eski savaşlar burjuva-demokratik reformların sorunlarıyla ve mutlakıyetin devrilmesi örneğin osmanlı ve rus mutlakiyetinin devrilmesi olayı gibi.. devirmek isteyen ingiltere ve fransa.., savunan almanya
demekki almanyayı değil ingiltereyi desteklemeliyiz..
ya da yabancı baskısından kurtulmakla ilgiliydi;
iyi de i.terakki de batı sömürgeciliğinin baskısından kurtulma istiyordu!! neden i.terakki almanya ile birlikte desteklenmiyor..
kautky.., i.terakki(osmanlı) ve almanyayı desteklemekle nerde yanlış yaptı bu ilkeyi işletmiyor mu?

(2) sosyalist bir devrimin nesnel koşulları henüz olgunlaşmamıştı, savaş öncesinde hiçbir sosyalist, (1907) Stuttgart ve (1912) Basle kararlarının yaptığı gibi, savaştan "kapitalizmin düşüşünü hızlandırmak" üzere yararlanmanın sözünü edemezdi;
sosyalist devrimin nesnel koşulları yoksa burjuvazi yada bir devlet desteklenir diye bir gerekçe marksist komünistlere ne kadar uymuş.. doğrudur da.. sosyalist devrimin koşulları yok diye 1848 devrimleri 1850 ayaklanmaları ve de 1871 paris komünü de desteklenmemeliydi.. burjuva reformları desteklenmeli burjuvazinin iktidara ve sisteme "yerleşmesi" desteklenmeliydi.. üretici güçlerin diyalektik tarihsel materyalizmi böyle işliyor değil mi?

sanki 19013-18 de osmanlıda polonyada finlandiyada iranda rusyada kapitalizm olgunlaşmış armut gibi dibine düşmeye hazırdı da..
marks daha ölmeden önce ve engels de en son 1890ların sonunda.., ne rusyada ne de bir çok ülkede kapitalizmin olgunlaştığını söylememişti kapitalizmin küresel olarak miyadını doldurduğunu da söylememişti.. aradan.., çok değil 15-20 sene sonra.., kapitalizm birden olgunlaştı bunu marks göremedi lenin gördü haliyle devrimler çağı başladı deme nasibi leninin oldu.. oldu ama 1917 den sonra rusyada kapitalizmin eksikliklerinin giderilmesi ve burjuva devriminin pd eli ile tamamlanması gibi önermelerde(gerekçeler.. nep gibi) de bulundu..

(3) birbirine karşıt toplulukların hiçbirinin ülkesinde, savaşımda sınavdan geçmiş, geniş yığınlara seslenebilecek, güçlü hiçbir sosyalist parti yoktu.
!!!!!!!enternasyonal güçsüzdü..!! 1848-50 ayaklanmaları kendiliğinden oldu.. 1871 paris komünü örgütsüzlerin işi..
1917 şubat ve ekim de asker-köylü ve işçi sovyetlerinde kimler etkindi? rsdip içinde bolşevikler çoğunlukmuydu?
da.., rustada devrimi yapacak olan güçlü bir partiden söz ediliyor.. tarihi bilmeyen yada sağdan sola okuyanlar bunu yiyebilir ama gerçek bu değildir..
lenin bu işleri yaparsa.. haliyle ardılları daha fazlasını yapar..

tarihsel yaşanmışlıkları ve içeriklerini yok say.. teoriyi kendine göre hadis şeklinde yorumla.. bir yerde geçerli olanı öbür yerde aynı gerekçeye karşın geçersiz say.. karşındakinin yaptıklarından içerik olarak farklı yol izleme farklı teorik zeminleri savunma ama haklı çıkmak için gerçeklikleri altüst et.. çünkü karşındakiler yanlışın özünü aleni savunuyor ve bir devrim yapabilmiş değiller..

bu mantalitenin ortaklığı üretici güçler teorisidir.. kapitalizm yaşanması zorunlu bir nesnel süreçtir.. sosyalizm ise bu süreç yaşanmadan olası bir şey değildir.. bu aşamaya kadar kapitalizm desteklenecektir.. bu "ilerleme"nin zorunlu işlevidir..
kautky buna sadık kaldı.. lenin bunu tersledi ama özüne sadık kaldı sscb de kapitalist olmayan yol ile üretici güçlerin gelişme sürecine destek amaçlı.., sanayi toplumu yaratmaya çalıştı.. bunun sonuda kapitalizme varıldı.. yani aslına rücu etti..
17 ekim devrimini yapanlar bunu amaçlamamıştı ama tutulan yol buraya çıkıyordu..
kautky de aynı şekilde sosyalizmi hedefliyordu ama tuttuğu yol-yordam kapitalizmin gelişmesi ve küresel yayılması feodalizmi tasfiyesi amaçlıydı..
kautky bunu açıkça savundu..
lenin ise bu iş doğruydu ama süreci bitti gerekçesine sarıldı..
(2) sosyalist bir devrimin nesnel koşulları henüz olgunlaşmamıştı, savaş öncesinde hiçbir sosyalist, (1907) Stuttgart ve (1912) Basle kararlarının yaptığı gibi, savaştan "kapitalizmin düşüşünü hızlandırmak" üzere yararlanmanın sözünü edemezdi;
demekki bir mucize oldu 3-5 yıl içinde hem kapitalizm sürecini tamamladı hemde devrimi yapacak parti oluştu.. !!

bu kafa ile sadece "yazarsınız" ama "yazarsınız" yaşamı ne örgütleyebilir nede toplumları dönüştürebilicek devrimci yol'a koyulursunuz..
sürekli ara duraklarda beklersiniz..
 
#9
Sözün kısası, birbirine düşman ülkelerin hükümetleriyle burjuvazilerine karşı herhangi bir genel proletarya hareketinden sözetme olanağının bulunmadığı bir dönemde Marx'ın ve marksistlerin, hangi burjuvazinin üstün gelmesinin dünya proletaryası için daha az zararlı (ya da daha yararlı) olacağını saptamakla yetinmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.

Sotsial-Demokrat, n° 41,

1 Mayıs 1915

Collected Works,
vol. 21, s. 183-187.
ben şaşıyorum.. çünkü türkiyede ortada bir proleterya hareketi yok.. iranda yok suriyede yok libya da yok mısır da yok.. avrupa da hiç yok..


bu olmayanların içersinde biri olarak.. Marx'ın ve marksistlerin, hangi burjuvazinin üstün gelmesinin dünya proletaryası için daha az zararlı (ya da daha yararlı) olacağını saptamakla yetinmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.
sözüne şaşıyorum..

Marx'ın ve marksistlerin, hangi burjuvazinin üstün gelmesinin
bu ifadeyi tercüme edin.. burada bahsedilen.., sanayi-burjuvazisi.., mali-burjuvazi.., vs mi? yoksa devletler nezdinde ulusal burjuvazi mi?
bunu nasıl algıladı ise.., bir açıklayan varsa açıklasın söylenecek çok şey var da..
 
#10
Marx'ın ve marksistlerin, hangi burjuvazinin üstün gelmesinin
bu ifadeyi tercüme edin.. burada bahsedilen.., sanayi-burjuvazisi.., mali-burjuvazi.., vs mi? yoksa devletler nezdinde ulusal burjuvazi mi?
bunu nasıl algıladı ise.., bir açıklayan varsa açıklasın söylenecek çok şey var da..


Kişisel görüşüm
sanayi-burjuvazisi.., mali-burjuvazi.., vs mi? yoksa devletler nezdinde ulusal burjuvazi mi?
bu üçüde bir zincir gibi birbirine bağlı olduğundan hepsini ifade etmiş olabilir.
mali ve sanayi birbiriyle iç içe geçmiştir bunların en tepesinden devlet vardır...


saygılarımla
 
Son düzenleme:
#11
Marx'ın ve marksistlerin, hangi burjuvazinin üstün gelmesinin
bu ifadeyi tercüme edin.. burada bahsedilen.., sanayi-burjuvazisi.., mali-burjuvazi.., vs mi? yoksa devletler nezdinde ulusal burjuvazi mi?
bunu nasıl algıladı ise.., bir açıklayan varsa açıklasın söylenecek çok şey var da..

Kişisel görüşüm
sanayi-burjuvazisi.., mali-burjuvazi.., vs mi? yoksa devletler nezdinde ulusal burjuvazi mi?
bu üçüde bir zincir gibi birbirine bağlı olduğundan hepsini ifade etmiş olabilir.
mali ve sanayi birbiriyle iç içe geçmiştir bunların en tepesinden devlet vardır...


saygılarımla
ben başka balık beklerken sen geldin.. bari seni kızartayım.. :):D

1- mali-sermaye ile sanayi-sermayesi içiçe geçmiştir tespiti lenine ait anlamsız bir tespittir..

bunlar dış-dışa ne zaman nasıl oldu bilen varsa anlatsın..bu ikinci sorum! olsun..

çiller gibi annesinin bohçasından kalan altını bozup manüfaktür açan yok.. zaanatkarların işleklerine ve hammade getiren ve mamül maddeyi pazarlayan ticaret-burjuvazisine kredi açan mali-sermaye ile bu işletmeler gelişti.. yoksa ne hammadde alabilir ne de malını pazarlayabilirlerdi..
içiçe değil üst-üste idiler üste olan daima mali-sermaye idi.. lenin.. ondan önce anlatılan-yazılan ve formüle edilen mali-oligarşi(finans-kapital) tezlerini alıp ultra emperyalizm tezlerini yazan kautkyden sonra bunları "yazmıştır"..
yazmak zorundadır çünkü marks tezlerine göre kapitalizm daha avrupada gelişmesini tamamlamadı ve küresel olarak da geri-üretim biçimleri olan feodalizmi tam tasfiye edip egemen olamadı..

birinci dünya savaşının özü de budur.. avrupadaki son kale avusturya-macaristan ve doğudaki son kale iran-rusya-osmanlı devrilmeli idi..
burada almanya bu işlerden ekmek çıkar ve savaş sonrası küresel kapitalizmin egemeni ben olurum diye.., yine marksa göre kapitalizm ve burjuva sistemi olarak.., en gelişmiş ingiltere-fransanın bu konseptine karşıt konsept geliştirdi.. bu ülkeler ile ilişkilenirim varlıkları dururken kapitalizmi işletirim diye düşündü..
rusaya olayının nedeni de şudur.. o tarihlerde rusyada gelişen kapitalizm içinde ingiliz-fransız sermayesi başat idi.. yine burjuvazi anlamında ilişkili idi.. ama osmanlı daha öncelikli yıkılması gerekilen alan idi çünkü orta-doğu üzerinde oturuyordu.. rusya yalıtılarak idare edilebilirdi ama osmanlı için bu olanaksızdı..
hem orta-doğu üzerinde oturuyor olmasından dolayı bütün kalması sakıncalı idi hemde kocası çoktu illaki bir paylaşım savaşı çıkacaktı.. almanya bu anlamda osmanlı ve avusturya-macaristan ile ilişkilenince rusya ile ittifak zorunlu oldu.. çünkü bu ittifak güçlerine karşı doğudan bir başka güce gereksinimleri vardı..

anımsatayım.. savaşın bitiminden sonra fransa ile ingiltere orta-doğu paylaşımında savaşın eşiğine geldiler.. skes-pirot anlaşmasını(onaylanmış resmi değildi zaten) ingiltere tanımadı

uzatmayayım.. :)
kapitalizmin gelişimi noktasında marksa göre kautky haklıdır lenin rusya ortamında bir iktidar olanağı yakaladı ve doğru strateji ile başarılı oldu..

zaten en güzel ve en akıllı öngörüsü budur.. savaşın içinden bir devrim çıkartılabilinir.. olanağını gördü ve başardı..
bunu savaşın çanları çalarken gördü ama avrupada bekledi.. bu anlamda 1905 deki görüşleri(iki taktik) başkadır yani burjuva devrimini desteklemek bir taktik ama bu esnada işçi sınıfını devrime hazırlamak ikinci taktiktir der bunu hep atlarlar.. savaşın sonlarına doğru rusyadaki gelişmeleri ve ikili iktidar konumlanışını gördü o zaman yönünü doğuya çevirdi nisan tezleri(1917 şubat devrimi sırasında) bu değişimin özce anlatımıdır..

yine uzatmayayım ama gerekli idi.. :)
lenin'in bahsettiği bu burjuva-lar değil devletlerdir.. varsa itiraz eden lütfen "belirtsin"
 
Üst