politik süreç üzerine değerlendirmeler

#1
bu bir savaş ilanıdır.. bir anlamda kürt özgürlük mücadelesi/hareketi tahrik edilmektedir.. ama politik olarak şimdiye kadar süreci doğru işleten özgürlük hareketi., devreye kürt özgürlük hareketi kitlesini sokmuştur.. yani halk ile sistem karşı karşıyadır.. YA NAMUSUNA SAHİP ÇIKACAK YADA OTURUP DÜŞÜNECEK. ÇÜNKÜ HALK ARTIK BİR GERİLLADIR..

bunu anlamayanlara sözüm zaten yok.. askeri-gerilla gücü devletin askeri gücü ile savaşır.. bunun dışındaki zeminlerde örgütlü halk hareketi savaşır.. çünkü., kürt halkı artık örgütlüdür.. ne zamanki devreye devltin savaş gücü girer, o zaman devreye girecek olan da bellidir.. 06 Nisan 2014, 23:59
...
kısaca..
seçimlerden sonra ortaya şu taplo çıkacaktır..

1- tayyip-milli görüşün bir kesimi ile akp.. liberal islamcı-türkçü kitle
2- mhp ile devletçi liberal türk-islamcı bir taban.. (ipli ipsiz destekleri ile)
3- chp-ödp-tkp ile devletçi-cumhuriyetçi beyaz sol türk taban
4- bbp ve eski ergenekon artıkları ile sokak çeteleri
ve bu grupların tümünün karşı olacağı hdk/hdp ile özgürlükçü toplumsal muhalefet tabanı
işte seçimler sonrası bu zeminlerde politik argümanlar ve pratikler görülecektir..

kürdistanda ise
1- hüda par ile islamcı kontra sokak çeteleri
2- akp üzerinden liberal kürt tabanı(kürt milliyetçi sol desteği ile)
ve bunların karşısında özgürlük hareketi tabanı..

bu oluşumdan., savaş da çıkar.. çözüm de ama çözüm çok sancılı işler..
01 Nisan 2014

alıntı
http://www.enternasyonalforum.net/p...in-bir-asamasi-bitecek-yenisi-baslayacak.html

belediye seçimlerinden sonra yazılmıştı.. süreç çözüme evrilmedi.. savaşa doğru evrilmeye başladı ama açık bir savaş ilanı olmadan işletildi.. benim asıl bahsedeceğim şey.. bakın ne demiştim ne oldu meselesi değildir.. olasılıklar karşısında alınan pozisyonlar ve becerilerdir..


bu noktada.;

1- türkiye solu genelinde kötü bir sınav verildi.. nasyonalist cephe karşısında enternasyonalist cephe başarılı olamadı.. teşhir edemedi., etkisiz hale getiremedi., ayrışmaları yani saflaşmaları netleştiremedi.. haliyle kendi cephesi içinde de yalpalamalar yaşadı.. en önemlisi.; hdk sürecini boşlamış olmasıdır.. bu konuda kürt devrimcilerinin de hata payları vardır., kendi önermelerine yeterince sahiplenemediler..

nasyonalist cephede başarılı olamadı ama bulanık ortamın devam etmesinden faydalandı ve kontra faliyetler dahil tümünde etkili olabildi.. yine de istenilen biçim ve nicelikte bir nasyonalist sol cephe yaratamadı.. bunun en büyük nedeni osmanlıdan süregelen devşirme-dönme erksel güçler içi çatışmadır..


2- sürecin en etkin ve örgütlü-kitlesel dinamiği olan kürt halk hareketi.; toplumsal devrim sürecindeki ilerlemesini ve şirazesini kaybetmedi., dağıtmadı ama politik hedefler konusunda istenilen aşamaya gelemedi.. özellikle demokratik mücadele alanında ideolojik kadrolaşma ve sistem yaratma konusunda yetersiz kaldı.. bu nokada bakur alanlarında bile eksiklikler görülmektedir.. ama direniş noktasında eskiye oranla daha net ve aktif konumdadır.. bir diğer olumlu noktada.; çizgiye bağlılık duruşunu bozmaması yada bozulmasına zemin yaratmamaktır..
yine., rojava devrimi süreci enternasyonalist birlik ve mücade noktasında önemli gelişmeler ve zeminler yaramıştır... bu konuda bazı enternasyonalist m-l hareketlerin özverili ve sağlam duruşu önemlidir..


toparlarsam..
cumhurbaşkanlığı., ardından haziran seçimleri ve sonrasında haziranı güncelleyen kasım seçimleri aşamaları yaşandı.. bitti..

burada süreç noktasında en büyük hatalı tespit başkanlık konusudur.. tayip'in amacı-hedefi ne olursa olsun politik sürecin ana hattı ve ana zeminleri başkanlık değildi.. bunu öne çıkartması taktik oyundu ve bu oyuna gelindi..
oysa sürecin ana hattı bölgedeki gelişmeler ve ortaya çıkan politik güçlerdi.. bu gelişmeler t.c. sistemini de etkiliyordu.. t.c. içindeki dinamiklerin ve erksel güçlerin mevzilenmelerini bu mevzilenmelerin uluslararası ilişkilerini de etkiliyordu..

sürekli akp ve başkanlık tartışmaları., sürekli sınıf mücadelesi etnik mücadele değil tartışmaları gündeme oturdu.. başkanlık konusu toplumsal muhalefetin iktidara karşı mevzilenmelerinin düzensiz ve işlevsiz kalmasını sağladı.. sınıf mücadelesi konusu da özellikle toplumsal muhalefetin gerçek sol cepheleşmelerini engelledi..

kurnazca bir deformasyon işletildi.. mesele başkanlık değil demokrasiydi.. ister başkanlık ister parlamento sistemi olsun her ikisinin ana konusu demokratik formatla ilgiliydi.. nasyonalist solun desteği ile başkanlık konusu demokrasi karşıtı konu oluverdi.. hdp bu noktada ne dedi ise akp yandaşlığı olarak damgalandı..

sınıf mücadelesi knusu aslında çok daha derin bir konu.. türkiye solu sınıf mücadelesi dediği fabrika emekçilerini örgütleme noktasında tarihsel olarak sadece lafta kalan bir süreç işletmiştir.. bu zeminde en başarılı görünen antik-tkp bile işçi sınıfını chp yedeğinde tutmaktan öte bir sınıf mücadelesi işletmemiştir.. radikal hareketler ise özverili mücadele eden kadrolarından öte bir sınıf örgütlenmesi yaratamamıştır.. hal böyle iken ne geçmişteki ne de sonrasındaki bu beceriksizliklerini kendi içlerinde ve kendi zeminlerinde analiz etmemişler., sürekli dış mihraklar bahanelerine sarılmışlardır.. şimdiki bahaneleri de kürt halk özgürlük mücadelesi olmaktadır..


kürt halkı sınıf mücadelesi veremez.. böyle bir kavram içinde ele alınamaz.. elbette kürt halk özgürlük mücadelesi içinde sınıf mücadelesini temel alan hareketler olacaktır.. bu hareetler çizgisel olarak türkiye solu tanımı içinde yer alabilir ama yine çizgisel olarak m-l ulusal kurtuluş mücadelesi kavramını savunmalşarından dolayı birleşik kürdistan üzerinden bir sosyalist devlet hedeflerine sahip olacaklardır..


işte zurna burada zırt demektedir..

.... devam edecek...
 
#2
devamı..

kürt halkı sınıf mücadelesi veremez.. böyle bir kavram içinde ele alınamaz.. elbette kürt halk özgürlük mücadelesi içinde sınıf mücadelesini temel alan hareketler olacaktır.. bu hareetler çizgisel olarak türkiye solu tanımı içinde yer alabilir ama yine çizgisel olarak m-l ulusal kurtuluş mücadelesi kavramını savunmalşarından dolayı birleşik kürdistan üzerinden bir sosyalist devlet hedeflerine sahip olacaklardır..


işte zurna burada zırt demektedir..

türkiye solu., başından itibaren., yani kendi tarihsel başlangıç miladı tespitinden itibaren ulusal kurtuluş çizgisinde var olmuştur.. yani kürt siyasalından farklı değildir.. sadece ortada bir halk tanımı olmayan ulusal kurtuluşcudur.. kısaca devlet kurtuluşcusudur.. haliyle t.c. tapulu arazisi dışında bir devrimci mücadeleyi ne anlayacak konumda ne de kendini anlayacak konumda..

antik-tkp bu noktada farklı bir duruşa sahiptir.. çizgisine göre ulusal kurtuluş kavramı sömürge bir devletin burjuva devrimini yapması ile ilintilidir.. bunlar için t.c. bu süreci bitirmiş., en fazla burjuva devrimini tamamlaması gereken ve sonrasında sosyalist devrime ilerleyecek olan bir devlet olarak tanımlanır..
bunların dışındakilerin hepsi ulusal kurtuluş üzerinden sosyalist devrimi savunur..

thkko-thkp-tkp/ml olarak 68 sürecinde ortaya çıkan bu kesim sonrasında ortaya çıkanların temel aldığı hareket ve çizgilerdir.. bu hareketlerin üçü de 1919-23 cumhuriyet ile sonlanan süreci ulusal kurtuluş mücadelesi süreci olarak tanımlar.. bazıları buna burjuva devrimi süreci bile demez.. küçük burjuva devrimci önderlik süreci gibi garabet bir tanım koyar..

benim üzerinde durduğum asıl zemin şudur..
gerek cumhuriyet sürecini gerek ise sonrasında tamamlamak amaçlı yürütülecek olan demokratik halk devrimi sürecini ulusal kurtuluş olarak tanımlıyorsan ortada bir ulus tanımın olmalıdır.. var olan bir devleti yeni-sömürge(bağımsız gibi görülen ama sömürge olan anlamında) olarak görüyorsan., elbette bir ulus tanımı koymadan bir devlet nezdinde bir kurtuluş tanımın olabilir bunu çin-vietnam örneklerinde görüyoruz.. ama bu devletin kuruluşunu ulusal kurtuluş olarak tanımlamışsın.. yani bu devlet bir ulusun yarattığı ulus devlettir.. türkiye solu tarihine baktığımızda bu tanım açık olarak kullanılmaktaydı.. türk solu gibi..
türkiye solu türk ulusu ve kurtuluşu tanımlarını rafa kaldırıp., yerine türkiye devleti bağımsızlığı koydu ama soru halen rafta da olsa aynen durmaktadır.. haliyle sadece rafta kalmıyor., bilinçte ulusal bir kurşun olarak durmaktadır..

ikinci karmaşa ise.; kürt halkının özgürlük mücadelesinin tanımlanması ile ilişkilidir..
kürt halkının parçalanmış bir halk olması ve bunun bilincinde olması ve bu anlamda var olan çakma devletlerin bu halkın yaşadığı toprakları işgal etmiş olması ve hatta bu halkı da iç etmek(asimilasyon) amaçlarının olması türkiye solunu ilgilendirmemektedir..

kürt devrimcileri ve hareketleri t.c. ulusal kurtuluşu ile birebir ve başat ilgilenemezler.. bu anlamda sınıf mücadelesini savunsalar bile önccelikle ulusal kurtuluş hedefleri olmak zorundadır.. bu duruşları.; marksizm noktasında denk düşmese de leninizm ve maoizm noktasında denk düşmektedir.. türkiye solu da bu anlamda lenin ve mao'ya sadik kalacaklarsa kürt devrimcilerinin bu durşunu anlamaları gerekir..
ama.. ulusalcılar deyip çıkıyorlar.. oysa aynı çizgisel nedenlerle kendileri de ulusalcı..

geçenlerde tkp/ml geleneğinden gelen bir hareket türkiye kapitalistleşmiştir bundan sonrası hedef sosyalist devrimdir deyiverdi.. renkdaşları topa tuttu.. kendileri bunu neden dedi tartışması ayrı ama dediklerinin içeriğinden ne kadar haberler bilemem..
bu kaçınılmazdı.. bu hareketlerin ana tabanı alevi kürtler.. bu hareketlerin ana çizgisi ulusal kurtuluş mücadelesi.. ama t.c. üzerinden..
yani.. devlet temelli pozisyon almakla doğru yapıyorlar.. çağımızda küresel hegomanya anlamında bağımsız kapitalist bir devlet ve dahi ulusun olması artık mantık dışı görülüyor.. halile hem kürt tabanına sahip olacak hem ulusal kurtuluş diyeceksin ama bu tabanın ulusal kurtuluşunun t.c. devleti ile bağının olmadığını görmeyeceksin.. olacak iş değil..
zaten zurna zırt derken., sınıf., sınıf diye zırtlaması bundandır.. madem sınıf mücadelesi veriyorsun.. gidip sınıfı örgütleyeceksin.. kürtler ne yapıyor seni ilgilendirmeyecek.. yada kürt özgürleşmesini bu sınıf mücadelesi içine alacak bir duruş sergileyeceksin..
sınıfın etnik tanımı olmaz.. sınıfı örgütlerken kürt varsa onun dertlerini de dikkate alan çözüm üreten bir duruşa sahip olacaksın.. bırak devrim sonrasını sınıfı örgütlerken bile kürt emekçilerini dikkate almak zorundasın.. sınıf mücadelesi içindeki bir kürt., kürt olarak vardır ama emekçi olarak da vardır.. emekçi yanına sahip çıkarken yanı başındaki sınıf kardeşleri onun kürt yanını yok sayarsa hatta düşmanca yaklaşırsa senin neyine güvensin..

demem o ki., sınıf mücadelesi başkadır kürt özgürlük mücadelesi başkadır.. sınıf mücadelesini temel alıyorsan., o sınıf içinde yer alanların tümünün farklı faklı sorunlarını da omuzlamak zorundasın.. yani., öncelikle sınıfı örgütlemelisin ama bunu yapabilmek için sınıf içindeki farklı öznelerin sorunlarına çözüm üretmelisin.. yoksa en fazla ulusal bir sınıf örgütleyebilirsin..

türkiye solunun m-l hareketleri bu anlamda nasyonalist ve enternasyonalist olarak iki ayrı cephe konumundadır.. enternasyonalist derken t.c. üzerinde bir sosyalist devrim hedefi olmaz anlamında demiyorum.. bu devrime ulusal bir muhteva biçmeyenler demek istiyorum.. ne yazık ki.., en iyileri bile bu noktada tam olarak bilinç temizlemiş değil..

sistem bunun farkında.. kürt halk özgürlük mücadelesinin bölgesel anlamdaki enternasyonalist gelişmesini durduramadılar ama t.c. sınırlarına etki yapmasnı engellemeye çalışıyor.. yani., diğer dinamiklerle ortaklaşmasını engellemeye çalışıyorlar.. bu dinamiklerin en başat olanı emekçilerdir(ml anlamında proletarya).. bu anlamda sınıf mücadelesi etnik mücadele tartışması sistemin işidir ve bazı aymazlar buna destek sunmaktadır..

kürt halk özgürlük mücadelesinin örgütlü enternasyonalist bir sınıf mücadelesi ile sorunu olamaz.. elbette ulusal mücadele içindeki bazı sınıfların olabilir bu da doğaldır.. bu noktada sınıf mücadelesini savunanlar doğru yerlerle ilişkilenerek bu kürt elitlerinin kitle üzerindeki etkisini engellerler.. ama tersi iş yaparsan aynı onlar gibi işçi sınıfının ulusalcı-devletçi yanını körüklersin.. haliyle kürt emekçilerinin güvenini kaybedersin..

bağımsız türkiye.. bu slogana politik hedef olarak bakarsak., bir kürt emekcisi neden bağımsız türk cumhuriyeti için savaşsın.. savaşacaksa bağımsız kürdistan için savaşır..
hadi kürt devrimcisi ben bağımsız kürdistan için savaşırken sende türk-iye için savaşırken ortaklaşalım sonra bakarız birleşebiliriz dese., bunlar kürt ulusu adına konuşurken sen hangi ulus adına muhatapsın..

uzatmayayım..
türkiye solu bu sorulara yanıt bulmak zorundadır.. ya açık olarak türk ulusunun bağımsızlığı adına hareket edecek ve iki halkın özgürleşmesini birleştirecek veya dayanışma halinde hareket etme zeminlerini yaratacak yada devlet üzerinden konuşuyorsa., kürt halkının devlet üzerinden konuşmasına elli kulp takmayacak.. enternasyonalist bir sosyalist devrim ve iktidarına hangi halk itiraz eder ya da engel olur ki.. devletin tekçi ulus formatına sahip çıkmıyorsan..

sorun sınıf savaşı-etnik mücadele ikilemi değildir., sorun kafalardaki devletçi nasyonalizmdir..

sistem bu anlamda akp üzerinden türk-islamcı muhafakazar kesimi kalıplaştırırken., geriye kalanları da cumhuriyetçi-devletçi nasyonalist olarak kalıplaştırıyor.. bu durum kesinleştiğinde kürtlere ırak misali bir dükalık(özerlik) vermeleri zor değildir..
toprakları üzerinde yaşayan halklar üzerinden tanımlamazsan bu toprakları devlet üzerinden tanımlarsın ve her devlet illaki kendine bir ulus yaratır.. amerikan ulusu da bir ulus formatıdır.. bu formata girmeyen yada alınmayan her halk/toplum bir anlamda sömürgedir.. isterse bir evlek toprak üzerinde yaşıyor olsun..
HALKLAR SÖMÜRGELEŞTİRİLİR.. TOPRAKLAR DEĞİL.. ya bunu bilince çıkartırsın yada kapitalist modernitenin devletçi solu olmaya devam edersin..

şimdilik virgül koyuyorum.. devam edecek..
 
#3
'Dağ ve şehir birleşecek'

1988'lerden bu yana devletin saldırılarına karşı direndiklerinin bilgisini veren Nurşen Demir ise, direniş geleneğine dikkat çekti. Aralıksız devam eden direniş tarihine değinen Demir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ne olduğu belli olmayan binlerce çete Nusaybin'e getirdiler ama direnişimizi kıramadılar. Direniş bizimle başladı çocuklarımızla devam edecek. Bu ateş nasıl gürleşiyorsa davamız da bu ateş gibi gürleşiyor. Artık savaşımız dağda değil Nusaybin'de devam ediyor. Direnişi şehrimizde geliştireceğiz. Dağ ve şehirleri birleştireceğiz. Erdoğan'ın ve AKP'nin saldırılarına karşı gelin hep birlik olalım."
bakur'da süren direniş görülüyor ama bakılmıyor.. düşen rus uçağı konu ediliyor., aslında ettiriliyor.. bakur'da yaşanan sadece bir halk direnişi değildir.. ciddi anlamda toplumsal bir değişim/devrim süreci yaşanıyor.. doğada her toprağın ve üzerindeki canlıların kendi evrimsel gelişim süreci vardır ama birbirlerini etkiler.. burada aslolan bu sürecin ana etkin malzemesi ve işletici gücüdür.. kapitalist modernite temelinde mi? yoksa toplumsal devrim temelinde mi?.. ilerliyor..
rojava sürecine devrim demeyen çıkabilir.. ama bir değişimin yaşandığı gerçektir.. bakur'da başlayan mücadele rojavada toplumsal yapılaşmaya dönüştü şimdi bakur'u etkiliyor..
küresel sistem tüm bu gelişmeleri görmekte ve müdahil olmaktadır.. t.c.-sunni eksen ve daiş üzerinden müdahilliği çöktü şimdi farklı yollarla müdahil olma aşamasında..
rusya-abd rekabeti!! ve bu rekabetteki yan aktörler olayı.. işin hikaye kısmıdır.. uçak düşürme olayı da bu anlamda işin hikaye kısmıdır., perdedir.. 2012 yılında haziran ayı olsa gerek tsk uçağı düşürülmüştü.. sonra 2014 mart ayında bir suriye uçağı düşürüldü.. bu son olay bunlardan farklı değil..
kimileri savaş geliyor., kimileri abd-rusya çatışması vs. tespitleri!! yapmakta.. ama asıl fotoğrafa bakan yok..
MÊRDİN- Nusaybin'de 14 gün boyunca ablukaya ve aç susuz bırakma zulmüne karşı komün yaşamı örgütleyerek direnen kadınlar, harabeye dönmüş ve ev ve sokaklarda dim dik ayakta umudu dile getiriyor. "Bizi açlıkla terbiye etmeye çalıştılar" diyen Nusaybinli kadınlar; "Onlar aç bırakarak teslim almaya çalıştı, ama biz paylaştık ve direndik."
bakur direnişinde rojava gibi işçi sınıfı yok.. işçi sınıfı hamaseti de yok.. ama emek var.. yeni bir yaşam tarzının olabileceğini gösteren bir emek var.. sınıf mücadelesi mi?.. işte tüm bunlar ta kendisidir..
hegomanyaya., tahakküme ve mülkiyete karşı bir emek faliyeti var.. ezilen sınıf mücadelesi tam anlamıyla budur.. bunun kentlerdeki üretim alanlarında var olan emek(m-l tanımıyla proleterya) ayağı henüz yok.. ama olacak..
ne demişti.. nusaybin'li kadın direnişçi..
Artık savaşımız dağda değil Nusaybin'de devam ediyor. Direnişi şehrimizde geliştireceğiz. Dağ ve şehirleri birleştireceğiz.
evet.. şimdi fabrikalarla mahalleleri birleştirme zamanıdır..
buraya bakacak., burayı görecek ve burada yaratacaksın.. sadece bakur'a bakan., sadece fabrikalara bakan ve sadece mahallelerde kalan kaybeder..
 
#4
devrimci durum ve bakur ve türkiye

devrimci durum.: genel anlamı ile toplumun var olan sistemden kopma dönemidir.. bilerek kopma dedim., ayaklanma demedim.. çünkü devrimci durum ayaklanma anı değil., ayaklanmanın olabileceğini ifade eden aşamadır.. yani., ayaklanma yaratılabilir anlamındadır.. ama ayaklanma yaratılamayabilir ve devrimci durum sönebilir..

marksizme göre devrimci durum tek zeminde oluşur.. bu zemin nesnel zemindir.. üretici güçlerin geldiği aşamanın yarattığı bir durumdur.. böyle bir aşamada zaten kitleler ayaklanma halindedir.. tarihsel diyalektik nesnellik olarak öncü-önder sınıf da vardır.. marks devrimci durum üzerinde konuşurken., kitlelerin(işçi sınıf) hazırlanması üzerine konuşmaz.. nesnel koşullar üzerinden konuşur..
Benim katkım sınıf mücadelesinin KAÇINILMAZ biçimde proletarya diktasına varacağını göstermek olmuştur..
çünkü.. nesnel koşullar(üretici güçler) insan bilincini ve eylemlerini belirler.. kaçınılmaz derken bahsettiği sonradan teoriye eklenen subjektif koşullar değildir..
devrimci durum oluşumu aşamasına kadar., toplumsal dinamikler içindeki bir sınıfın., üretici güçlerin tarihsel diyalektik(nesnel) ilerlemesini yeni bir aşamaya(devrime) taşıyacak bir sınıfın gelişmesi de nesneldir.. yani bilinçlenme olayı bu nesnelliğin eseridir.. "kaçınılmaz" olarak bu sınıf bilinçlenir ve devrimci durumun oluşmasının eseridir..
geriye bu sınıfa öncülük yapacak bir parti kalır.. ki., elbette bilinçlenen toplum örgütünü de yaratcaktır.. bu da nesnel kaçınılmaz bir durumdur..

marks bu tezleri ve öngörüleri yazarken(1850 ve sonrası)., devrimci durum aşaması için bir tarih/milad belrtmemiştir.. bir toplumsal kalkışma yada eylem yada isyan hallerini dahi devrimci durum göstergesi saymamıştır.. 1871 paris komünü iktidarı döneminde bile devrimci durum tespiti yapmamıştır..
demek ki., devrimci durum denilen olgu toplumun isyanı değil.. tarihsel nesnel bir olgu..

tarihsel nesnel olarak devrimci durum.: üretici güçlerinin ilerlemesi ile eski toplumsal sistemin bu ilerlemeye engel olması ve eski toplumun kalıntılarının temizlenmesinin başlaması ve yerine yeni bir toplumun üretim ilişkilerinin yerleşmesi sonucu ortaya çıkan yeni bir süreç.. bu sürecin sonunda "kaçınılmaz" olarak burjuva iktidarı oluştu.. adı kapitalist toplumdur.. elbette burjuva devrimi/iktidarı siyasal devrimdi.. devrimci durum bu aşamaya ilişkin bir kavramdır.. devrimci ilerleme yada toplumsal devrim ise bu iktidar sonrası işleyen süreçtir.. kısaca., bu siyasal devrim ve işleteceği toplumsal devrim üretici güçleri ilerletemez., örseler hale gelinceye kadar sürecektir.. örselemeye başladığı aşamada yeni bir devrimci durum aşaması ortaya çıkacaktır..

devrimci durum diyoruz ama konumuz., burjuva devrim ve kapitalist toplum değil., işçi sınıfı ve komünist devrim..
marksizme göre., bu devrimci durum da aynıdır.. kapitalist üretim ilişkilerinin sürecinin tamamlanması., üretici güçleri engeller hale gelmesi ile oluşan koşulların adıdır..

marks.; bu devrimci durumun oluştuğuna dair açık net belirtiler sunmamıştır.. sundukları arasında toplumsal isyanlar yoktur.. olsa da henüz nesnel olarak devrimci durum oluşmamış ise tüm isyanlar "kaçınılmaz" olarak ilerleyen toplumsal devrime hizmet eder der..

kesin bilgiler şunlardır..
1- işleyen devrimci sürecin yıktığı eski sistemin sınıflarının ortadan kalkması ve yeni sürecin sınıflarının başat sınıflar olması.. bunu köylülüğün(serf ve küçük köy ailesi üretimlerinin ağırlığının kalkması) ortadan kalkması., haliyle feodal sermayenin(serf ve köylü üzerinden toprak rantı) tasfiyesi.. kentleşmenin gelişmesi ve kentlerde sanayi devrimi ve bu anlamda burjuva ve proleter sınıfının başat olması..
2- kapitalist üretim ilişkilerinin küresel yayılması ve büyük oranda küreselleşmesi.. bu süreç avrupa merkezli olacaktı.. abd de katılınca avrupa yerine batı kavramı kullanıldı ve batının okyanus ötesi temsili olarak abd de eklendi.. bu küresel gelişmenin gerisinde kalan ülkeler ise sömürge olsa dahi tarihin kaçınılmaz ilerlemesi sonucu bir şekilde kapitalistleşecekti.. batıda başlayan ve gelişecek olan kapitalizm en gelişkin aşamasına geldiğinde süreç olgunlaşacak ve gelişmemiş ülkeler batının kuyruğunda yeni bir devrime evrilecekti.. (hindistan tezleri)

marks bu görüşlerini ölümüne kadar değiştirmedi.. yaşanan toplumsal ayaklanmaları., batıda eski toplumun tasfiyesine katkı., doğuda(sömürgelerde) ise., burjuva devrimleri süreci olarak tanımladı.. hatta bazı ayaklanmaları eski toplumun manüpleleri-direnmeleri saydı..

yani.. marks.; üretici güçlerin yeni bir devrimci durum yarattığını belirtmedi.. aradan çok zaman geçti.. bahsettiğimiz dönem., 19. yy. şimdi 21. yy. içindeyiz.. aradan 2 yüzyıl geçti.. kapitalist üretim ilişkilerinin artık üretici güçlerin gelişmesine engel olduğu ve bu anlamda devrimci durum oluştuğu iddia edilebilir.. ama marks tezlerine sadık kalarak olur.. lenin tezlerine değil..

çünkü., lenin., devrimci durum tespitini marksa göre yapmadı.. toplumsal ayaklanma durumuna göre yaptı.. tamamlanmamış süreci artık burjuva sınıfı tamamlayamaz biz(proleterya ve partisi) tamamlarız dedi..

"burjuvazi devrimci barutunu tüketti".. lenin bu tespiti neye? göre yaptı..
burjuvazinin korkaklığı yada yetersizliği üzerine mi?.. yoksa üretici güçlere göre mi?..

üretici güçlere uysun diye kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm tespitini yaptı.. ama bu tespitinde ne üretici güçlerin gericileşmesi yani sanayileşmenin gelişmemesi., yayılmaması., ne işci sınıfının köylülük yerine geçtiği bir üretim biçiminin tamamlanması., üzerine yaptı..
kapitalizmin küresel yayılması ve küresel egemenlik yaratması üzerine yaptı.. yaptı ama.. bu yayılmayı sadece sömürgecilik olarak tanımladı.. öyle olsa idi kapitalizmin henüz tamamlanmadığı rusyada devrimci durum tespiti yapmazdı.. zaten rus devrimine yakın zamana kadar da devrimi avrupada bekledi..
kısaca.. lenin.. marksist devrimci durum yerine leninist devrimci durum tezi yazdı.. toplumda isyan başlamış ise gerekli olan tek şey öncülük-önderlik bu anlamda örgütlülük..
her isyan hali ve bu isyanda var olan önderlik/örgüt hali devrimci durum olsaydı.. paris komünü ve diğerleri için mars da aynı tespiti yapardı.. oysa marks., daha 1848 de yanıldık dedi ve 1871 iktidarına da devrimci durum demedi..

elbette.. marksdan 20-25 yıl sonra lenin devrimci durum tespitini eleştirmek olasıdır.. zaten devrimin sonucuna bakıldığında olması gerken oldu rusya kapitalistleşti demek de olasıdır.. bunlar ayrı bir tartışma konusu..

21.yy.dayız.. aradan 2 yüzyıl geçmiş.. çok şeyler yaşanmış.. devrimci durum tespit konusu şimdi marksa göre de iddia ad,ilebilinir.. ama bunu iddia edecek olanlar., t.c. yeni sömürgedir tespiti yapmayanlar., t.c. kapitalist bir devlettir diyenler olabilir.. yeni sömürge diyenler., lenin ve mao üzerinden bunu iddia edebilir.. yada burjuvazi ile ortak mdd iddiasında bulunabilir..
gerisi kuran ve peygamberi atlayıp., hadisleri temel almaktır..

bu anlamda.. ilk olarak kendisini sıkı marksist ve sadece işçi sınıfçı olarak sunanlar üzerinden konuya devam edeceğim..
 
#5
sosyalist devrim mi?.. demokratik halk devrimi mi? ..

68 ve 78 süreçlerinin temel tartışma konusu buydu.. tartışma içinde türkiye kapitalistmi? yoksa yarı feodal ve sömürge mi? konu bu zeminde işlense de., marksizmi asıl savunan-savunmayan anlamında dayanak olarak sunulan aslında üretici güçler teziydi..

1923 burjuva devrimi mi? yoksa sadece küçük burjuva önderliğinde ulusal kurtuluş mu?
ulusal bir kurtuluş savaşı verildiği noktasında taraf!lar hem fikirdi.. kurulan cumhuriyetin modern bir devlet olduğu noktasında da hem fikirdi.. ama iş önderlik tespiti konusunda değişiyordu.. daha doğrusu konu bu noktada karmaşıklaşıyordu..

burjuva devrimi diyenler.; bu devrimin yarım kaldığını söylemekle birlikte yarım kalma olayının tamamlanma sürecine devam etmesi yada feodal karşı devrimle sonlanmış olması noktasında belirsizdiler.. devletin bir kanadına bakıp., tamamlanma süreci derken., bir kanadına bakıp., feodal karşı devrim dediler.. yani hükümetlere göre tespit yaptılar.. arabaya değil., şoföre göre tespit yaptılar.. halen de öyle..

diğerleri ise burjuva devrimi olarak bakma yerine küçük burjuva devrimci ukusal kurtuluş olarak gördüler ve ortaya çıkan devletin ve iktidarı küçük burjuva gibi bir sınıfla ilişkilendirdiler.. üstelik burjuvaya rağmen.. 1923 tespitleri üzerinde çok durmadılar.. özellikle hükümet olan dp sürecini baz aldılar.. ulusal bağımsızlık yolunda devrim yapan bir hareket yerine karşı devrim geldi dediler ve t.c.'yi sömürge ilan ettiler.. bu anlamda teoriye bir katkı yaptılar.. ilerleyen devrim ilk defa hükümet-seçim üzerinden karşı devrim yapıyor.. ve hükümet değişimi ile ülke sömürgeleşiyor..

demem o ki., demokratik halk devrimi diyenlerin marksizmle ilişkisi tartışılmaz olarak yoktu.. sosyalist devrim diyen kesimler bu anlamda marksizme daha yakındı.. çünkü sonuç olarak bir burjuva devriminden bahsediyor ve yarım kaldığını tamamlanması gerektiğini iddia ediyorlardı.. ama leninizme uzaktılar.. lenizmde burjuvasız burjuva devrimi tamamlanması vardı.. elbette önce işçi-köylü iktidarı üzerinden., pd ise sonra

sosyalist devrim savunucuları 78 sürecinde aynı kaldı ama demokratik halk devrimi savunucularından eklemeler oldu.. bu sefer tartışmalar., sovyetik ayaklanma mı? halk savaşı mı? üzerinden ama aynı zeminlerde devam etti..

sosyalist devrim savunucuları arasındaki fark aslında Leninizm üzerindendi.. yani devrimci durum tespiti üzerinden..

t.c. henüz burjuva devrimini tamamlamamıştır ama tamamlayacaktır.. bu süreç içinde sosyalistlere düşen görev bu süreci desteklerken örgütlenme-bilinçlenme çalışmaları yürütmektir.. nesnel süreç olgunlaştığında devrimci durum ortaya çıkacak ve hazırlanmış olan parti sınıfı ayaklandırıp., iktidara yürüyecektir.. buna evrimci dönem denildi..

diğerleri ise.; leninizme göre emperyalizm çağında devrimci durum mevcuttur sadece bunun sübjektif koşulları yoktur bu anlamda çalışma ve örgütlenme ve mücadele biçimleri sınıfı ayaklanmaya kalkıştırmak olmalıdır diyordu.. bu anlamda evrimci ve devrimci mücadele koşulları iç içe demiş oluyordu.. ama genelde evrimci yan ağır basıyordu..

kısaca.. bunlara göre.. ya devrimci durum nesnel olarak henüz yoktu.. yada sübjektif olarak henüz yoktu.. bu anlamda ikinciler., kitle hareketlenmelerine göre devrim oldu olacak hikayeleri yazmakla meşhurdur.. ama yazarken buna kendileri neden hazır değil!! açıklamazlar..

bakur'da halk isyan halinde.. bu kesimlere göre nasıl bir durum tespiti yapılır.. (ne söylediklerine göre değil., aslında ne olduklarına göre kendi düşüncelerimi belirteceğim.. çünkü söyledikleri karmaşık., hem öyle hem böyle tam bir oportünizm yaşanıyor)

evrimcilere göre.; türkiye halen burjuva devrimi süreci sancılarını yaşıyor.. bu kesim burjuva devrimine direnen güçler karşıtlığı üzerinden pozisyon alırlar.. kitlelere hareketlenin çağrıları var olan "gerici"(burjuva devrimi karşıtı) hükümetlere karşı ve sınırlıdır.. ötesini anarşi-terör olarak tanımlarlar.. yada oportünist demagojilerle aynı şeyi savunurlar.. bu anlamda bakur'da olan biteni de bu çerçevede değerlendirirler.. bölge feodalizmin etkisindedir., burjuva devrimi veya ilerleme sürecini örseler., sınıf içinde ve toplumda ayrışmalar yaratır., kısaca bölücülüktür..
ayaklanmacılara göre.; bakur'da yaşanan etnik/ulusal bir "sorun"dur.. haklıdırlar ama asıl yapmaları gereken sınıf mücadelesine destek olmalıdır.. türk-iye işçi sınıfı mücadelesi olmadan ulusal kurtuluş da olmaz.. ayrıca bu tür süreçler işçi sınıfının örgütlenmesi önünde engeller yaratmaktadır.. vs. vs.

tüm bunlar görünen yada gösterilen genel duruşlardır ama özünde olan çok başkadır..
her iki kesim öz olarak ya devletçi sosyal faşist olarak hareket eder., yada devletçi liberal şövenistler olarak hareket eder.. şu yada bu biçimde devletin sol içindeki ama sol olmayan hareketleridir..

elbette ideolojik zeminlerinde ve duruşlarındaki çelişkilere ve zaaflara rağmen., Marksist yada m-l olarak enternasyonalist tavır alanları da vardır.. bu anlamda bakur'da yaşananlara devletin güdümünde değil., ideolojilerinin içinde var olanlara göre pozisyon alırlar ve olumlu duruşlar sergilerler..

Marksizm yada m-l çizgisi., ideolojik bir tartışma zemini olarak bakur ile ilişkilenmesinde eleştiriel yaklaşımlarında haklıdır ve hakkıdır.. çünkü bakur mücadelesi farklı bir çizgidir.. ama bu farklılık devlet karşısında ve enternasyonalist anlamda ilişkilenmeyi ve ortak mücadeleyi engellemez.. eleştiri ve bir çok pratik noktalarda ayrı duruşlar olursa bunu ayrı durmak olarak görmemek gerekir..
ama.. bahsettiğim çizgisel farklılık görüntüsü altında işletilen sosyal şöven ve sosyal faşist devletçi kesim bunlardan çok farklıdır..

bakur'da yaşananlara kimileri toplumsal devrim süreci der., kimileri ise hayır haklı bir hak mücadelesi demokratizm yada vs. der., konumuz olan Marksist ve m-l'ler üzerinden yazarsam.. devrim dememeleri doğaldır.. ama devletin yaşattıklarına karşı devrimci bir duruş sergilemek de bunların kaçamayacağı kaçmak için ideolojileri bahane edemeyeceği bir görevdir..

diğerlerini zaten ideolojik olarak ele almıyor., ahlak-vicdan üzerinden ele alıyorum..

topralarsam..
marksizme göre sosyalist devrim diyenler için t.c. mülkiyeti içinde henüz devrimci durum yok.. ister nesenel ister öznel olarak yok densin.. yok.. bakur'daki halk isyanını devrimci durum olarak tespit edenler ise., ya burjuva devrimi desin yada Marksist devrimci durum ve üretici güçler tezini sorgulasın..
bence.. işlerine baksınlar.. batıdaki işçi sınıfını örgütlesinler ve neden başarılı olamıyoruz noktasında dış!! gerekçelere sığınmasınlar..
marksizme göre sosyalist devrim diyenler bakur'da yaşanana devrimci durum değil diyorsa en azından marksizme uygun tespit yapmış oluyorlar.. yani t.c. devletinin format değişimini yada demokratikleşmesini bu anlamda burjuva devrimini tamamlamasını talep etmelidirler.. bu da., "sorun"un kürt sorunu olmadığının devlet sorunu olduğunun göstergesidir.. kürt halk hareketi üzerinden bu taleplerini işletmelidirler..

devletçi sosyal faşistlere sözüm yok..
 
#6
politik süreç ve türkiye solu

türkiye politik süreci bir aşamaya daha erdi.. bakur'da başlayan halk direnişleri ile yeni bir aşamaya geldi.. aslında yeni bir sürecin geçiş aşaması diyebilirim.. bu geçiş aşamasındaki gelişmelere göre yeni süreç başlatılacak.. başlatılacak diyorum çünkü., geçiş aşamalarında bir çok irade sürecin içinde öyle yada böyle özne iken., geçiş aşamasında ana özne yada tali özne olmaları netleşir ve süreç başladığında bir çoğu ana öznelerin altında ya da güdümünde kalır., yada tasfiye olur..

bu geçiş aşamasında iki ana aktör özne.; devlet ve kürt halk özgürlük mücadelesidir..

devlet nezdinde ana aktör akp-tayip ekibi görülüyor ama bu geçiş aşamasında tek başına devlet aktörü olduğu anlamına gelmez.. son bakur operasyonları devletin genel duruşu ile ilgilidir ve hatta küresel güçler programıdır..

devlet nezdinde bu geçiş aşamasında sadece türkiye politik süreci değil., bölge politik süreci de dikkate alınmaktadır.. hatta türkiye politik sürecini asıl belirleyecek olan bölge politik sürecidir.. bu anlamda türkiyede geçiş aşamasında yapılacak işlerden biri de türkiyedeki politik aktörlerin biçimlendirilmesi ve mevzilendirilmesi olmaktadır.. diğer yanı ise ana aktör konumundan hiç çıkmayan kürt halk özgürlük mücadelesini parçalamak., olmuyorsa sınırlamak ve en önemlisi türkiye solu ile bağlarını koparmak., olmuyorsa araya setler koymak şeklinde işletilmektedir..

kürt halk özgürlük mücadelesi ise.; sürecin ana aktörlerinden biri olma konumunu sağlamlaştırmış durumdadır ama iç yarılmaların önünü kesmek gibi bir işi vardır.. en önemli işi ise.; türkiye solu ile olan ilişkilerini geliştirmek., araya sokulacak setleri teşhir edip., türkiye solu içinden ayırmak., ve türkiye solunun sürecin asli öznelerinden biri olmasına destek sunmak..
tüm bunların yanısıra yeni sürecin artık lokal(t.c.) olarak işlemeyeceği bilinci ile bölgesel bakmak ve bu anlamda bölge ana aktörleri oluşumu üzerinden t.c. içinde politik duruş sergilemek.. yani kürt halkının ulusal birliği diyeyim..

türkiye solu.:
türkiye solu tarihi boyunca sürecin ana aktörü olmayı başaramadı.. bunu 68 ve 78 geçiş aşamalarında başarma noktasına getirebildi ise de tamamlayamadı.. yani bir türlü kendisi olamadı..

bu konularda çok yazdım., analizler yaptım., veriler sundum.. türkiye solunun en büyük açmazı kendisi olamamasıdır.. kendisi olmayı ayrışma-ayrı durma olarak görmektedir.. bunun bir sistem manüplesi olduğunu görmemektedir..

örneğin.; m-l olarak ortaklaşmayı becerememekte sürekli merkez yaratmayı kendi hareketi etrafında biat olarak işletmektedir.. m-l çizgisi olarak farklılıklarına her zeminde düşmanca duruş sergilemekte., "gerektiği" zamanlarda ise düşmanca değil., oportünistçe ilişkilenmektedir..

silahlı mücadele ile legal mücadele ayrışmasını düşmanca işletir..oysa silahlı mücadele yükseldikçe legal alanın desteğini alır ama legal alanın biat etmesi beklenmez.. burada aslolan legal alandır.. legal alanın sana tavır alacak şekilde konuşlanmamış olmasıdır..

m-l hareketlerin bir açmazı da., sınıf mücadelesi anlayışları üzerinden işletmeleri gerektiği işçi sınıfı örgütlenmesidir.. ne bu örgütlenmeyi becerebiliyorlar., ne de becerememelerini kendilerinde arıyorlar.. diğerleri sınıf örgütlenmesi dışında sayıp., kendilerini hakiki sınıfçı saymayı laf üzerinden işletiyorlar.. ve bu noktada başarıyı dar kitleyi(ki bu da işçi sınıfı olmuyor) ikna etme sayısı olarak görüyorlar..

böylesi hatalı-zaaflı ve yeteneksiz işleyişler sonucu sürecin asli öznesi olmayı beceremiyorlar.. bu yüzden., geçiş aşamaları bitiminde devletin bir kanadının kuyruğunda yada devletin güdümünde edilgen "politik özne" olarak iştigal ediyor., sürecin akışına kapılı yürüyorlar..

bu geçiş aşamasında da tarih tekerrür ediyor..

1918-20 arasında Osmanlı politik süreci içindeki gelişmeler okunamadı.. daha çok rusya iç savaşı ve SSCB kuruluş sürecine bağımlı duruşlar işletildi ve politik özne olmayı bırak daha başlamadan tasfiye ile sonuçlandı..
sonrası yıllarda aynı tarz devam etti.. duruşları., politik zeminleri olarak genetikleşti.. 1950-60 geçiş aşamasında bir kısmı chp devletçi-nasyonalizmi olarak mevzilenirken., bir kısmı önce dp demokratikleşme! sürecine dahil olmaya çalıştı., itilince chp içine döndü.. sonrası süreçde ise devletçi-nasyonalist bir karakter ile var oldu 68 süreci devlete karşı duruşlar ve devletin bir kanadına destek olarak ayrışırken., ideolojik zeminler hala sıkıntılı idi..
1970-80 arasını geçiş aşaması olarak görmek olasıdır.. bu aşamada türkiye solu denetimli serbest bırakıldı ve gelişmelere göre tasfiye işletildi.. bu aşamada sürecin asli öznesi olma olanakları da vardı ama becerilemedi..
özellikle silahlı mücadele ve karşıtları ve SSCB-çin yanlıları olarak yaşanan ayrışmalar nedeniyle sistemin geçiş aşamasını başarıyla bitirebilme olanakları oldu..

80 sonrasından günümüze gelene kadar bu durum değişmedi.. türkiye solu m-l hareketi hala kendisi olamadı ve hala sürecin asli öznelerinden biri olamadı..

olma çabaları hala var ama hala sistemin denetimli mbiçimlendirme-mevzilendirme işleri de var..
bu noktada baş aktörler olarak., radikal ayağını dhkp üzerinden legal ayağını ise., ödp-kemalist-kp üzerinden işletmektedir..

bu iki ana merkez artık kontra faaliyetleri öznesi konumundadır.. arada kalanlar nereye evrilir aşama ilerledikçe netleşecek.....

bu noktada..
dhkp ve Kemalist-kp açık bir duruş ve pratik sergiliyor.. ödp işin sinsi yanını işletiyor..
örneklerle devam edeceğim..
 
#7
kemalist-kp

solhaber!!.. Kemalist-kp yayını ve devletçi-nasyonalist sol merkez aday adayı yayınında kemal okuyan ve özgür şen yazılarını örnek olarak alacağım..

kemal okuyan yunanistandaki sol muhalafet asli öznesi konumuna erebilmiş syrıza hareketini tavaya koyuyor.. başlıyor kızartmaya..
syrıza hareketi reformist olabilir., m-l değildir.. ki zaten böyle bir iddiası da yok ama içinde her türlü izm mevcut.. ama yunanistanda sol bir muhalefet olarak asli özne olmayı başarmıştır..

en büyük kurnazlık., bu tür karışık muhalefet hareketlerini m-l olarak eleştirmektir.. üstelik kendi duruşuna ve yıllardır değişmeyen işlevine ve hacmine rağmen..
YKP’nin inisiyatifiyle kurulan ve ülkenin en etkili işçi örgütü haline gelen PAME, parlamentoda o sırada oylanmakta olan ekonomik pakete karşı eylem yapıyor. Aslında PAME’nin eylemsiz, grevsiz geçirdiği gün yok gibi. Bunların bazılarına gerçekten büyük katılım oluyor.
Bu defaki gösteri çok kalabalık değil. Kalabalık değil çünkü yeterli hazırlık için zaman bulamamışlar.
gerekçelendirme bir hayli rezilce ama genetik..
ülkenin en etkili işçi örgütü Kalabalık değil çünkü yeterli hazırlık için zaman bulamamışlar. elektrikler kesikti çalışamadık hocam.. bu karakterler çok ahlaksızdır.. ne bok yediklerini bildikleri için yazı içinde "kıvırtma payı" cümleler de yazarlar.. ülkenin en etkili işçi örgütü ama eylem yetersiz buna kılıf zaman!!.. beceriksizlik değil her zamanki gibi kendi dışında bir gerekçe.. zaman!!.. ama aynı bölümde gerçeği de ifade ediyor... Bunların bazılarına gerçekten büyük katılım oluyor. hepsine değil., bazılarına büyük katılım oluyormuş.. hem de gerçekten!!.. hadi lan derseniz diye gerçekten vurgusu yapıyor.. bazılarına dediğinde azına istisna anlamına gelmez mi?.. demek ki bu zibidinin katıldığı eylem bazılarından değil., genel olanlardan biri.. yani çalışamadıklarından..

gerekçe sadece zaman da değil.. “Solcu” Syriza hükümeti ve onun “devrimci” lideri Çipras halk düşmanı ekonomik tedbir paketlerini Meclis’e aniden getiriyor, bu paketlere ilişkin halkın bilgilenmesini ve tepki koymasını engellemeye çalışıyor. Böylece paketler ardı ardına ama yalnızca birkaç oy farkıyla parlamentodan geçiriliyor. engelleyenler var.. hadi syrıza için tırnak içinde "solcu" "devrimci" dedin tırnaksız halk düşmanı dedin.. iyide tırnaksız solcu ve devrimci ve dahi halkın dostu-sevgilisi işçi sınıfı partisi bunlara rağmen neden beceriksiz.. halkımız kelek ve salak da ondan..

ykp tarihsel olarak asla kendisi olamamış bir ucubedir.. olmaya çalıştı ama olanları tasfiye edilmesine çanak tuttu.. lakabı dış komünist partidir.. ama her zaman helen nasyonalistidir.. tıpkı kemal okuyan gibi..

bu yazının başlığı çok anlamlı..
BİRLİK OLMAZ, OLMASINDA...
ezop gibi Yunanistan üzerinden türkiyeye sesleniyor.. yani ezop dilini kullanıyor.. başka şey üzerinden söylemeden bir çok şeyi söylüyor..
birlik olmasın-mış.. ama kimlerle birlik olmasın diyor buna bakalım..
Syriza’ya yüklenen asıl görev tam da buydu: Emekçi halkı aldatmak ve silahsızlandırmak. Becerdiler, yüz binlerce iyi niyetli insanın hayallerini, umudunu, mücadele azmini körelttiler.
Tıpkı Türkiye’deki gibi… bu bahsettiği "solcu" "devrimci"lerin türkiyedeki muadilleri kimler..
Bir 2013 Türkiye’sine, bir de şimdiki Türkiye’ye bakın. Fark araya giren üç adet seçim, bu seçimlerde halkı aldatmak, uyuşturmak için ortaya atılan sahte umutlardır. Herkes kendince şikâyet ediyor, “nerede bu insanlar, neden kimse tepki vermiyor”.
E, çok oynadınız halkın psikolojisiyle… Haziran Direnişi’nde “ben varım” diyen geniş bir kesimin sandıktan tavşan çıkacağına ikna edilmesine yardımcı oldunuz. AKP’yle dost mu düşman mı belli olmayan, onu nereye koyacağını bilemeyen iki sosyal demokrat partinin tutarsızlığını “çözüm” ve “kurtuluş” diye insanların önüne koydunuz.
..
Sığ bakış açısı, “herkes birleşsin” demekte.
Herkes birleşmez. İmkânı yok birleşmez. Türkiye’de AKP karşıtlarının yan yana gelmesi mümkün değil ve yanlış.
Örneğin laik duyarlılıkla Kürt dayanışmasının ortak bir zemin bulmasını beklemek anlamsız. Her şey bir yana, samimiyet testinden çakıldı.
geriye ne?! kaldı..
Sınıf mücadelesine, emek-sermaye çelişkisine ve sosyalizm hedefine vurgu daraltır mı? Daralsın; dağılmadan iyidir. Ve başka çaresi yoktur.
müthiş bir tespit!!.. ve çok keskin bir sınıfcı tespit.. de.. bu sınıfçılar kimler.. laf üzerine ise., dolu ama gerçek üzerine ise hiç yok.. ve bu satırların yazarının hareketi de sınıf dışında örgütlü..

bu zibidiler böyledir.. yıllarca yapmadıkları işi böyle özel dönemlerde aniden keşfederler.. bayrak elde iken laik-cumhuriyet mitinglerinin baş aktörü iken.. ortada ne sınıf ne de sosyalizm vardı.. mesele kürtler ya.. aklına sınıf geliverir ama burada bile yalancıdırlar..

İlk siyasal eğitimimi Aziz Nesin’in kitaplarından aldım
.. Sonra Yaşar Kemal’i de çok okudum
..
Yobazlığa, dinselleşmeye karşı da düşman. O yüzden saldırdılar, yakmaya çalıştılar. Hiç taviz vermedi. Emekten yanaydı ve de aydınlanmadan.
Yurtseverdi aynı zamanda. Emperyalizmden nefret ediyordu.
..
Alın size eğitim listesi… Benim zamanımda “yeni başlayanlar için” Marksist okuma programlarının ilk üç sırasını tartışmasız Politzer, Huberman ve Engels kaplıyordu. Hiç sakıncası yok. Ama benim “diğer” listemi de yabana atmayın. “Ağır” sonuçları vardır!
laiklik-aydınlanma-yurt_vatan severlik., yanında çeşni emekten yana olmak.. birlik ve merkez dediği bu..
ezop böyle anlatır ama aynı basın merkezinde başkaları daha açık anlatır..
bu kontra merkezin bu aşamadaki misyonu KÜRTLERDEN UZAK DURUN şeklinde işletiliyor..








alıntılar..

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ozgur-sen/kurtler-oldurulurken-turkler-nerede-139936


http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/birlik-olmaz-olmasin-da-139934


 
#8
sosyal faşist cephe ve tarafları

politik sürecin bu geçiş aşaması derinleşiyor.. yani çözüme/sonuca doğru ilerliyor.. özellikle saflaşma/cepheleşme ve bu anlamda pozisyon alma zorlamaları hızlandırılıyor..

bakur halk direnişi kırılamadı.. ama bakur halk ayaklanmasına da evrilmedi.. ikincisinin bilinçli olarak ayaklanmaya dönüştürülmediğini düşünüyorum.. kck açıklamasına baktığımda bu tercihin t.c. duruşunun sonucu ve sorumluluğunda olacağı belirtilmiş.. zaten çizgiye göre hareket ediliyor.. demokratik özerklik temelinde öz savunma yapılıyor..

Demirtaş üzerinden başlayan abd ve rusya gezileri ciddi şeylerdir.. sosyal faşistlerin emperyalizm ile ilişkiler vs. ulumaları bir anlam ifade etmez.. bu gelişmeler t.c. devlet politikalarına bir şekilde yansıyacaktır..
rojava'daki gelişmeler bakur'u bakur'daki gelişmeler küresel politik süreci belirleyen konumunda.. haliyle t.c. politik süreci de buna göre yön alacaktır..
bu geçiş aşamasının özelliklerini açıklamıştım.. toplumsal muhalefet cephesinde bir ayağı sağlam ve oldukça doğru ilerliyor ama ikinci ayağı henüz net değil.. gerek t.c. gerek ise toplumsal muhalefet bu anlamda bu alanda atak yapmak zorunda..

devlet.; sosyal faşist ve ortağı sol nasyonalist cephe oluşumunda ısrarcı.. bu anlamda bu günlerde ciddi ataklar yapılıyor.. özellikle Kemalist-kp sosyal faşistleri tam gaz çalışıyor..

kürt hereketi!!inden uzak durun hatta karşı pozisyon alın zorlaması ve kodlaması içinde ve bunu politik bir duruş merkezi halinde işletiyor.. ödp ise bunu sinsice-oportünistçe işletiyor.. politik merkez olarak değil., içinden yurttan sesler solo çıkışları olarak işletiyor.. Kemalist-kp gibi açık ve merkezi olarak sosyal faşist tarzda yaparsa., içinde ciddi yarılmalar yaşayacak.. şimdilik., merkezi olarak bekleyip., hata bulunca yada hata gibi kodlama olanakları varsa veya dolaylı kodlamalarla iştigal ediyor.. böylece yarılma eğilimlerini engellemeye çalışıyor.. ama uzun sürmeyecek., süreç açık ve net pozisyon almaya zorlayan bir süreç..

sosyal faşist nasyonalist sol cephe iki zeminde çalışıyor!!..
1- gericilik karşısında laiklık-modernite ve kurucu cumhuriyet savunusu.;
sürekli 1923 cumhuriyet değerleri savunusu üzerinden kürt halk hareketine saldırılıyor.. bu tarz aynı zamanda sosyal faşistlerle ilişkilenmeye hizmet edecek zemin olarak kullanılıyor..

birgün gazetesi..
Aslında Türkiye muhafazakâr, dinci, gerici ve kimlikler nedeniyle farklılıkları öne çıkaran, ayrışan bir ülke değildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri uygarlık ve moderniteyi hedef almış bir ülkeydi. Özgür bireyin, örgütlü toplumun demokratik devleti oluşturacağının bilincindeydi. Türkiye halkı Körfez Savaşı’na kadar müthiş bir demokrasi mücadelesi verdi. Devletin kurduğu “derin ilişkiler ağına” rağmen, bilgi ve birikim ile insan hakları, özgürlük ve eşitlik kavramlarını özümseyen 68/78 kuşağının becerisi örgütlenmenin gücünü oluşturdu. Örgütlü toplum demokrasi kültürünün yerleşmesinde ve de gelişmesinde önemli kazanımlar sağladı. Ancak bir yandan PKK terörü, diğer yandan Ortadoğu’daki paylaşım hevesleri, ülkede oluşturulan silah ve şiddet, demokratik gelişmeyi durdurdu, insanlar ve kitleler arasındaki diyaloğu yok etti.
http://www.birgun.net/haber-detay/demokrasi-ve-barisin-tek-yolu-98729.html
uygar özgürlükçü cumhuriyetin çökme nedenlerinden biri pekaka!!..

solhaber..
O dönemde Tevfik Fikret-Mehmet Akif kavgası, ilericilik-gericilik kavgasının sembolleşmiş isimleri haline gelir.
Ve dün olduğu gibi bugün de ilericiler, solcular, cumhuriyetçiler Akif'in temsil ettiği gericiliğe karşı Fikret'i ve temsil ettiklerini savunmak zorundadırlar. Şu anda iktidarda olan Akif’in karşısında, Fikret’in temsil ettiği değerlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Akif'e karşı Fikret'i savunmak, faşizme, yobazlığa, gericiliğe ve bunların hepsinin kökü ve destekleyicisi olan sermaye düzenine karşı mücadele etmenin önemli enstrümanlarından biri
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ahmet-cinar/tevfik-fikret-aydinligi-148-yasinda-140429
Tevfik fikret sahiplenmesi., sermaye düzenine karşı mücadele etmenin önemli enstrümanlarından biri oluyor.. pekaka bu mücadelenin karşısında oluyor..

biri Kemalist-kp sosyal faşistleri diğeri ödp/birgün nasyonalistleri.. ayrı yerde aynı makamda uluyorlar.. kürdili hicazkar.. ve bayati

Kemalist-kp sosyal faşistleri bu işte daha açık ve net olmayı zorlayan kesim..
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ilker-belek/cozum-masasina-baris-surecine-neden-uzagiz-140440
bu linkteki yazıyı okuyun..

bu geçiş aşamasının sonunda ortaya bir nasyonalist merkez çıkar-çıkmaz ama en azından ayrı gibi duran ortak bir devletçi nasyonalist cephenin şimdiden var olduğu kesin.. kesin olmayan şey.; bu cephe türkiye solunun ne kadarını etkileyebilecektir..

bu anlamda ikircikli., amalı-fakatlı duruşlara yer yoktur..
 
#9
görülen ile çelişkili "fikir" duruşları

nasyonalist solun sosyal faşist kanadı Kemalist-kp demokratik özerkliğin abd projesi olduğunu tespit etmiş.. yine akp'nin abd adına t.c. görevlisi olduğunu tespit etmiş.. haliyle pkk'yi de bu projeye(bop) hizmet eden örgüt olarak tanımlamış..

tamam.. diyelim ki.. bu olabilir.. yani tartışılır.. tartışmada tespit sahipleri sunacakları her verinin bu tespitleri ile olan uyumuna dikkat etmelidir.. uyum yoksa., ya tespitlerde yanlışlar var demektir.. ya da bu tespiti yapanlar yamuk demektir..

Son birkaç günün verilerine ek olarak, Amerikan dışişleri sözcüsü Kirby’nin az önce sözünü ettiğimiz basın toplantısında, “Türk hükümetine” mesaj anlamında olmak üzere, “Tamam, PKK ile savaşıyorsan, savaş; ama fazla uzatmadan onlarla bir politik süreci başlatmanı beklediğimizi de unutma” dediğini öğreniyoruz.
ne güzel.. yazılanı alıntılamak yerine kendi "algıladığını" alıntı gibi utanmadan da tırnak içinde sunmak düşük ahlak göstergesi olsa gerek..
yeni akit-sözcü-radikal gazetelerinde aslı şöyle..
“Haberleri görmekteyiz. Türk hükümeti ile PKK arasında politik bir süreç başlatılmasını umuyoruz, tüm Türklere adalet ve kalıcı bir barış getirmek için, Türkiye’nin güvenlik önlemleri alması gerektiğini anlıyoruz. Ancak sivilleri korumak ve hukuksal sorumluluklarını yerine getirmek için de gerekli önlemleri de almalı ..

açıklama yapan bir diplomat.. dili de diplomat dili.. çözümlerken bu zeminde çözümleme yapmak gerekir..
tüm türklere adalet!! .. çeviri "işgüzrlığı değil ise bu cümlenin anlamı açıktır.. hükümet kürtlerle sınırlı uyarılmıyor., genel yapısal değişim üzerinden uyarılıyor.. yani kürtlerle(pkk) politik bir süreç başlatmak zorunda kalacaksın.. çünkü savaşın sivilleri korumak ve hukuksal sorumluluklarını yerine getirmek için de gerekli önlemleri almak şeklinde değil., yani halkla savaşıyorsun derken., özerklik-federasyon gibi zeminlere düşmemek için tüm "türklere" yani türkiyeye yönelik bir demokratikleşme başlatmalısın demiş oluyor..

anlaşılan bakur(t.c. ilhakındaki kürdistan) üzerinde güney(ırak kürdistanı) gibi bir çözüm abd talebi değil.. çünkü bakur ve dibinde(rojava) Barzani çizgisi hakim değil.. haliyle böylesi bir çözümde bakur özerk/federasyon bölgesinde pkk çizgisi hakim olacak.. bu anlamda.. bakur'da bu politik dinamiğin etkisi kırmak yerine başka bir özne yerleştirmek amaçlı işletilen bu savaş., kobane gibi sonuç yaratacak ise işler daha bir tehlikeli hale gelir.. meseleyi genel demokratikleşme üzerinden işletirken kürtlerle politik çözüm sürecine gir demiş oluyor..
bakur direnişi başladığında abd açıklamaları başka iken bakur direnişi yayıldıkça şimdi başkalaştı..

bu sosyal faşist zibidiler bunu görüyor ama kontra duruşları nedeniyle nasıl deforme ederiz işlerindeler..

bu arada bir söz dikkatimi çekti..
Ayrıca, iktidara çok yakın ve serinkanlı analiz yapma iddiasındaki birtakım kalemler, şimdiden, sertlik elimizi çabuk sonlandırıp bir an önce yara sarma ve çözüm sürecine adım atmalıyız, türü yazıları ihmal etmiyorlar. Bunları, iyi niyetli ve nesnel yaklaşım belirtileri değil, dandun atmakla yürek Selanik bekleyişlerini bir arada yaşamanın işaretleri olarak anlamak doğru olur.

buradaki yürek Selanik deyimi korkarak.,ürkerek., her an bir şey olacak gibi yaşamak anlamındadır..
yürek
Selanik
ya da (birinde) yürek Selanik (olmak) . 'Çok korkak ve çok

korkmuş
durumda' anlarnındaki deyim, Selanik'te en kalabalık grup olan Yahudilerin

korkaklığına gönderme yapmaktadır. (dr tayyibe uç deyimlerdeki eski ögeler üzerine )
.bu deyimi neden!? kullandı düşünmek gerekir.. çünkü anlattığı şey.; hükümetin atıp-tutmasına rağmen yaşadığı korkudur.. bu deyim ise atıp tutmakla ilgili değildir.. yazan kişi mesud odman(odabaşı).. yalçın küçük metin Çulhaoğlu ve ilhan akalın ile birlikte önce tip içinden atılan üçlü kanka iken sonradan yalçın küçük ekipten atıldı ardından kalanların yolları sip-tkp içinde ayrıldı.. mesud odman rezervist yada tam dönme dedilen ekipden.. bu anlamda Selanikliler üzerinden bu söylemi kullanıyor.. tam dönmeler nasyonalist cephenin sağ ve sol içindeki en sıkı devletçi-nasyonalistleridir..


alıntı..
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/mesut-odman/daha-nereye-kadar-140552
 
Üst