İsyan Amerikan projesini yıktı

#1
Araştırmacı yazar Haluk Gerger, Arap halklarının ekmek ve özgürlük kavgasını ETHA'ya değerlendirdi. Diktatörler deviren harekete ilişkin çözümlemeler yapan Gerger, "Dışarıdan bir el söz konusu değil" dedi. Gerger, halk isyanının çeşitli eksiklikler barındırmasına rağmen büyük kazanımlar ve bilinç sıçraması oluşturduğunu dile getirdi.

Arap ülkelerini kasıp kavuran isyanın ateşi Tunus'ta çakıldı, sarsıntı Mısır'da yankısını buldu. Arap halk güçleri, ekmek ve özgürlük için sokakları zapt etti. Ne tanklar, ne polis kurşunları halkın gerici diktatörlüklere öfkesini bastıramadı. Tunus'ta Ben Ali'nin gidişini, Mısır'da Mübarek'in istifası takip etti. Arap dünyasında yeni bir döneme girildi.

Arap dünyasını ve siyasi tarihini yakından inceleyen araştırmacı yazar Haluk Gerger, Ortadoğu'da yaşananları ETHA'ya değerlendirdi. Tunus'taki kıvılcım nasıl büyüdü? Mısır'da yaşanan ne; devrim mi, darbe mi? Halk ayaklanmaları nasıl bir niteliğe sahip? Ayaklanmalarda ABD'nin payı ne? Türkiye'nin bölgedeki rolü nedir? Haluk Gerger yanıtlıyor.

Tunus'ta işsiz bir genç, Arap dünyasını sarsan fitili ateşledi. Bu nasıl oldu?

Arap dünyasının zor koşullar altında oluşmuş bir isyan geleneği var. Önce Osmanlı yönetimi altındaydılar, sonra İngiliz ve Fransız sömürgesi oldular. O zamanlardan yabancı yönetime karşı bir bağımsızlık arzusu toplumda yer etmişti. Siyonist İsrail'in, Arap topraklarının bir bölümünü işgali ve savaşlarla, başka bir süreç ortaya çıktı. Bu Arap dünyasında, anti-Batı, bazen anti-emperyalizm ve anti-sömürgeciliğe dönüşen bir dinamizmi camide, sokakta, ailede, okulda ve evde hep üretti. Emperyalizmin baskı ve saldırıları da buna eklendi. 2. Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş yıllarında büyük toplumsal olaylar oldu Arap dünyasında. Bunlar bastırıldı, toplumda politikadan uzaklaşma ve bir çürüme dönemi oldu. Ama hep fokurdayan bir su söz konusuydu. Bir de Araplar, sürekli yoksulluk altında, hayatları şiddetle örülmüş biçimde yaşadıkları için o isyan ateşi küllense de ateş sürekli diri idi. Objektif koşullar ve hem de tarihsel gelenek bunu canlı tutuyordu. Ve nihayetinde patladı. Dolayısıyla sürpriz değil.

İsyan ideolojisiz

Mısır'da 30 yıllık devlet başkanı Hüsnü Mübarek gitti. Yaşanan ne; devrim mi, darbe mi?

İsyan oldu tabi. Ama en önemli iki özelliği, bunun kendiliğindenci, örgütsüz ve ideolojisiz olması idi. Bu ister istemez politik bakımdan bir vuzuhsuzluk yaratıyor. Yapıcı bir perspektiften yoksun olduğunu gösteriyor. Halk güçleri, örgütsüz ve ideolojisiz ama karşısındaki örgütlü ve ideoloji sahibi bir güç. Nedir bu güçler? Baskıcı devletin kendisi, ordu gibi zor aygıtları, siyasal parlamenter kurumlar, partiler ve nihayet içsel bir unsura dönüşmüş olan emperyalizm. Vuzuhsuzluk ve politik özün eksikliği burada ortaya çıkıyor, yaşadığımız belirsizliğin temel nedenleri bunlar elbette.

Sıçramanın temelleri atıldı

Halk ayaklanmaları bölgesel devrim perspektifini ortaya çıkarıyor mu?

Tabi ki. Örgütsüzlük, ideolojisizlik, politik vuzuh ve perspektif eksikliği rejime karşıtlHaber Metinığın yapıcı bir alternatifinin bulunmaması gibi temel zaaflar. Ama muazzam bir kazanım söz konusu. Bu, halk güçlerinin tarih yapabileceğinin, isyan ve toplumsal müdahalenin rejimleri, ne kadar zalim ve güçlü olurlarsa olsun değiştirilebileceğini göstermesi bakımından büyük bir kazanımdır. Bu toplumsal bilince de yansıyacak elbette. Halkın yapabileceğinin bilincine varması büyük bir sıçramayı ifade eder. Şimdi mesele sıçramanın, sıradan insanlardaki psikolojik üstünlük ve özgüvenin sağlam bir ideolojik-teorik temele ve örgütlenmeye dayandırılması. Bu kısa zamanda olacak şey değil, ama temeller atıldı.

Psikolojik üstünlük kırıldı

Eylemler başka ülkelere yayılıyor. Sizce isyan dalgasının bölgesel ve küresel etkileri ne olacak?

Henüz erken. Bir söz var "Bu hamur dağı çok su kaldırır" diye, gerçekten öyle. Şunu söyleyebiliriz; bölgede dengeler değişiyor. Yani siyonist-emperyalist güçlerin, su geçirmez gibi görünen bölge gericiliğinin, despotik feodalizminin, bürokratik devlet kapitalizminin, askeri diktatörlüklerin, polis devletlerinin egemenliği kırılıyor. Yakın vadede ne çıkar bilemeyiz, yüksek işsizlik ve belirsizlik bu örgütlü güçler tarafından ortaya çıkarıldı. Ve mevzileri kaybediyorlar.

Daha da önemlisi, kırılmaz gibi görünen psikolojik üstünlükleri kırıldı. Bunun etkisi ikili olacaktır. Birincisi, rejim değişiklikleri ve halk güçlerinin daha örgütlü biçimde toplumsal yaşama müdahalesi biçiminde ortaya çıkacaktır. Bu iç dinamik, kaçınılmaz olarak emperyalist siyonistlerle karşı karşıya gelecektir. Çünkü objektif çelişkiler söz konusu. Bu zamanla çatışmalara da yol açacaktır. Güç dengesi, ideoloji ve örgütlenme alanındaki zaaflar ortadan kalktığı zaman değişir. Bunu yaşayarak göreceğiz.

Arap dünyasında yaşananların, sizce 2008'de yaşanan ekonomik krizle ya da Avrupa'daki gençlik eylemleriyle bir ilgisi ve benzerliği var mı?

Arap dünyasında yoksulluğun, gericiliğin, toplumsal ekonomik sömürü ve siyasal baskıların geçmişi çok önceye dayanıyor. Yani dünya ekonomik krizinin doğrudan sonuçları değil. Belki bütün bu baskıların, sömürüyü ve dayanılmaz yaşam koşullarını arttırıcı etkileri olmuştur.

Avrupa'da göçmenler arasında gördüğümüz toplumsal hareketlilik, doğrudan ekonomik krizle bağlantılıydı. Mazlum halklarla ve gelişmiş ülkelerdeki proletarya ve proleter kökenli göçmenler arasında ittifakın nesnel zemini oluşuyor. Dünya ekonomik krizi bu nesnel zemini güçlendirici etkiler yapıyor. Önümüzdeki dönem bu ittifakın sonuçlarını göreceğiz.

Ama şunu unutmayalım. Hep Türkiye'nin hareketsizliğinden baktığımız için dünyayı o gözlüklerle görüyoruz. Oysa dünya, son 10-20 yıldır hiç huzur yüzü görmedi. Ayaklanmalar, savaşlar, iç savaşlar, toplumsal isyanlar dünyanın ayrılmaz bir parçasıydı. Türkiye'nin bunun dışında olması bir şaşkınlık yaratıyor. Yeni gibi görünüyor. Bunlar son 20-30 yılın doğal olayları aslında. Türk insanı bunların varlığından kazanıyor artık diyebiliriz.

İsrail birinci, Mısır ikinciydi

ABD sonuna kadar Mübarek'in üstünü çizmedi. Mısır'daki isyanda ABD parmağı tartışılıyor. Ayaklanmalarda ABD'nin payı ne?

ABD'nin bir payı olduğunu sanmıyorum. Olayın yönetilmesinde doğrudan müdahaleci olduğu kuşkusuz. Mübarek ve Mısır'daki rejim, doğrudan bir Amerikan projesidir. Doğrudan emperyalizme ve siyonizme hizmet eden bir diktatörlüktü. İç içe geçmişlerdi. Rejim, Mısır'ı emperyalizm adına yönetiyordu. Dolayısıyla ABD'nin, büyük etki ve denetim mekanizmaları vardı. Amerikan yönetimi bu değişiklikten hoşnut değil. Ama onlar da, rejimler gibi artık setlerin yıkıldığını ve eskisi gibi yönetilemeyeceğini gördüler. Çok açık bir tercih mecburiyetindeydiler. Geçişi kontrol altında ve kendilerine zarar vermeyecek bir şekilde yapmak... Bunun için eski tetikçi ve kuklalarını kullanılmış mendil gibi atmakta bir beis görmediler.

Unutmamak gerekiyor ki, Mısır yıllardır İsrail'den sonra, Amerika'dan en fazla askeri ve ekonomik yardım alan ülkeydi. Bu şeref önceden Türkiye'ye aitti. Ama son 10-15 yıldır ikincilik Mısır'da. Bu muazzam bir bağ olduğunu gösteriyor. Yani ABD emperyalizmi ile Arap rejimleri arasında organik bir bağ var. Dolayısıyla Amerika'nın, Mısır'daki rejim değişikliği için halk hareketine sahip çıkıyor gibi görünmesi büyük bir çelişki ve iki yüzlülüktür. Buna inanmak aptallıktır. İnanan da yoktur. Kontrolü kaçırmadan yumuşak bir geçiş ile tamamlamak gibi planları var. Örgütlü oldukları için, isyanın kendisine değil ama rejim ve devlet aygıtına hakim oldukları için kontrolü şimdilik ellerinde tutuyor görünüyorlar. Unutmayın ki, Mübarek'in konuşmadan önce gideceğini CIA başkanı açıkladı ve gitti.

Türkiye Arapların belleğinde sabıkalı

Türkiye Mısır isyanının 8. gününe kadar sustu. Başbakan ancak Obama ile 'düzenli geçiş' konusunda anlaştıktan sonrası sessizliğini bozdu. Neden?

Türkiye'yi; bağımsız, üstelik önder bir konumda görmek yanlış. Türkiye'nin böyle bir gücü yok. Tarihsel sabıkası Arap halklarının belleğinde buna engel. Türkiye'nin kim olduğunu, emperyalizm ve siyonizm ile ilişkilerini, soğuk savaşta Arap halklarının özlemlerine nasıl yaklaştığını herkes biliyor. Arap halkı geri kalmışlıklarında, 400 yıllık Osmanlı egemenliğinin dinamiklerini de biliyor.

Türkiye, isyandan korkan gerici iktidarlar tarafından yönetildi. İstikrar, sistem üstünlüğünün sağlanması ya da halk güçlerinin bastırılması demekti. Bu Arap halkları tarafından biliniyor. Türkiye, bölgede emperyalizmin Truva atıdır. Bu çok açık bir görev. Sadece siyonist devlet ile diplomatik ilişki kuran ilk ve tek Müslüman ülke olması değil asıl mesele. Emperyalizmle bağlantısı Türkiye'yi bölgedeki ortak, siyonizmin müttefiki yapmıştır. Bazen iç, bazen Arap dünyasındaki tepkilerden dolayı bu ittifak gizli yürütülmüştür. Bazen ortak tatbikat yapacak kadar açığa çıkmıştır. Ama İsrail kurulduğundan bu yana hep vardır.

Emperyalizm Türkiye'ye şunu söyler: "Siz bu bölgeyi yönettiniz, dolayısıyla tanıyorsunuz. Ortak kültür, tarihsel geçmiş ve dininiz var. Dolayısıyla bölgede Batı çıkarlarını iyi savunabilirsiniz. Bunun için diyalog lazım. Siz çok Batı'cı, siyonizmden yana tavır alırsanız, bölgeyle diyalog imkanlarınız kalmaz. Durumumuza düşersiniz. Size de tepki duyulur. O zaman işe yaramaz."

Türkiye papağan gibi

Türkiye'nin, İsrail ile arasına koyduğu mesafe bundan kaynaklanıyor yani...

Tabi ki. Türkiye, 2. Dünya Savaşı sonrasında NATO saldırısının bir parçası oldu. Ama bu işe yaramadı. Şimdi istenen geçmiş ortaklıkları kullanarak Batı çıkarlarının pazarlanması rolünü almak. Türkiye'nin yaptığı budur. Mısır ve Tunus'taki olayları değerlendirirken önce bakıyor, onlar ne diyor. Obama, "geçişi durdurmak mümkün değil, o zaman kontrollü ve çıkarlarımız doğrultusunda olsun" dedi. Türkiye papağan gibi aynı şeyi tekrarladı. Çünkü Türkiye'nin en çok korktuğu hareket halindeki halk kitleleridir. Ve ömürleri de halk kitlelerini bastırmanın yollarını arayarak geçmiştir.

Hükümet yanlısı gazeteler Mübarek'e sadece İsrail'in destek verdiğini yazdılar...

Mübarek ve benzer rejimler hep Türkiye'ye bakıyorlar. Neydi Türkiye modeli? Batıcı olacak. IMF'ci olacak. Özelleştirmeci olacak. Batı ile iyi geçinecek. İsrail'i tanıyacak. Mübarek de hep bunları yaptı. Aynen Türkiye gibi, Amerika ve siyonizmle dost oldu. Yardım aldı, Türkiye gibi ordusunu onların yardımı ile oluşturdu. Tek eksiği, Türkiye'deki göstermelik çok partili demokrasisine geçemedi. Aradaki tek fark budur.

Arap güçleri olmasın diye böldüler

İsyan yeni bir Pan-Arabizmin doğuşu mu? Öyle ise eski Arap ulusalcılığı ile farkları ne?

Araplar sömürgeci yönetimler ve emperyalizmin doğrudan müdahalesiyle bölünmüş bir halk. Bölünmeye karşı her zaman tepki oldu. Zengin doğal kaynaklara sahip, gelişmiş bir kültürel mirasa sahip Araplar, tek bir ülke olarak tarih sahnesine çıkmış olsalardı, herhalde refah, demokrasi ve güçleri farklı olurdu. Zaten böyle olmasın diye böldüler.

Her Arap ülkesinde iktidarı ele geçirenler, ülkeleri birleştirmek yerine emperyalizm tarafından bölünmüş küçük coğrafyalarında mikro milliyetçilikler oluşturdu. Kendi aralarında çatıştılar. Ama Arapların birliği fikri, toplum belleğinde öldürülemedi. Aynı din, tarih, kültür ve dil... Bu nesnel dinamikler etkilerini sürdürüyor. Buradan nasıl bir Pan-Arabizm çıkar, tek bayrak altında buluşma görünür... Gelecek için mümkün değil. Organik ve yakın ilişkiler kuran, Arap sorunlarına duyarsız kalmayan yani halkın istediği ölçüde bir Arap dayanışması gerekir. Eğer isyanlar başarıya ulaşır ve halkçı rejimler oluşabilirse, bu kendiliğinden oluşur. Avrupa gibi ekonomik birliktelikler giderek yarı gevşek siyasi birlikteliklere dönüşür mü? Bu uzun vadeli bir mesele olarak dönüşür olarak görünüyor.

Buhar kazanı kendiliğinden patladı

Arap isyanının Kafkas 'renkli devrim'leri ya da İran ile benzerliği var mı?

Mısır'daki hareketin bu 'renkli devrimlerle' ilgisi yok. Çünkü dışarıdan bir el söz konusu değil. Bu manada özerk, bağımsız ve gerçekten yerel ama kendiliğindenci. O ayrı bir mesele. Kafkaslar'dan bir kere ayrılıyor. İran'dan da ayrılıyor, çünkü din adamlarının öncülüğü altında bir rejim modeliyle ortaya çıkmış hareket değil. Farklı bir durum söz konusu. Bu bir buhar kazanının kendiliğinden patlaması. Bir devrimin gerektirdiği örgüt, ideoloji gibi pek çok unsura sahip olmadığı için toplumsal patlama mertebesinde kalmış durumda. Bu manada politik özü zayıf. Koşullara isyan var, ama çıkış tam bilinmiyor. Amorf bir durum söz konusu. Mesele; demokrasi meselesi değil, örgütlü halk güçlerinin kendi yazgılarına sahip çıkabilmeleri, toplumsal gelişmelere müdahil olabilmeleri, katılımcı olup kendi iradelerini ortaya koyabilmeleri. Kendine özgü bir sosyal patlama, nereye gidebileceğini henüz göremiyoruz. Psikolojik kazanımları, halk özgüveninin artmasını ve bilinç sıçramasını görebiliyoruz. Şimdi çelişkili dinamikler çatışıyorlar.

İsrail ile açık işbirliği zor

Arap dünyasındaki değişimler İsrail'i pozisyonunda bir değişime zorlar mı?

Arap dünyasında siyonist devlete karşı üç tepki ortaya çıktı. Birincisi, Lübnan gibi Arap kimliğini reddedip sorunlara kayıtsız kalmak biçiminde. İkincisi Ürdün'deki gibi doğrudan işbirliği şeklinde. Üçüncü tepki ise toplumdaki isyan ve direnişe katılmak biçiminde ortaya çıktı. Filistin davasına kayıtsız kalan ya da doğrudan İsrail ile işbirliği durumunda kalanların hepsi çöktü. Enver Sedat, bir gecede Mısır'dan Sovyet askerlerini kovdu. Knesset'te bir konuşma yaptı ve barıştı. Bir set yıkılmış oldu, işbirlikçilik dönemi başladı. Gerici rejimler rahat nefes aldı. Kimileri Mısır gibi açık, ötekiler gizli işbirliği yaptılar. Şimdi bu kesinlikle değişecek. Toplumsal tepki, yeni rejimlerde etkili olduğu sürece İsrail ile açık işbirliği yeniden canlandırılamaz.

Sol sokaklara çıkamadı

Türkiye'deki sol-sosyalist hareket nasıl bir sınav verdi?

Doğrusu bütün sol'un tavrını izleyemedim. Cevap verebilecek durumda değilim. Benim izlediğim kadarıyla destek söz konusuydu bir. Bir umut ve coşkuyla karşılandı gözlemlediğim kadarıyla iki. Belki şu tarafı eksik diyebilirsiniz, sokaklara çıkamadı sol. Ama bu bir tercihten ziyade, solun içinde bulunduğu durumdan kaynaklanıyordu. Destek ve dayanışma gösterecek zemini ve gücü olmadığı için bu manada belki bir eleştiri olabilir. Ama bu da bir tercih değildi. Herhalde sol bunu yapmak isterdi. Ama koşullar malum. (Nadiye Gürbüz/ETHA)
 
#2
Paylaşım, yerinde değerlendirmeler içeriyor; bir çoğuna katılmamak elde değil, isabetli bir analiz çalışması yapılmış, teşekkürler.
 
#3
Paylaşım, yerinde değerlendirmeler içeriyor; bir çoğuna katılmamak elde değil, isabetli bir analiz çalışması yapılmış, teşekkürler.
zor beğenen makak usta bu yazının neresini beğendin... :D
halük gergerin bir çok yazısını okudum.. hiçbirisinde realiteyi dikkate alan onun içindeki somut gereçekler üzerinden yükselen analiz ve tespitleri yoktur..

bir çok çakma liberal ve "sosyalist" aydın gibi.. önce tespiti yapar sonra ona uygun veri arar.. bulamaz ise de uydurur..

örneğin..,
İsyan ideolojisiz demiş.., bunu diyen bir uluslararası siyaset bilimi akademisyeni.. tarihin derinliklerinden beri hiç bir isyan ideolojisiz değildir..
ortak toplumsal bilinç oluşmadan toplumsal kalkışmalar olamaz.. bu kabile bilinci(ideolojisi) bu dini bir inanç(ideolojisi) temelli yada.., politik bir ideolojik muhtevanın örgütlenmiş hali veya bir alt kastın(sınıfın) örgütlü tepkisi olabilir.. vs. vs. ama toplumsal bir sistemdeki bireylerin tek tek "isyanları".., toplumsal bir ortak karakterden bilinç haline gelmeden toplumsal kalkışmalara dönüşmez..

toplumsal ortak karakter ise..; salt.., bireylerin ortak düşünceleri demek değildir.. bu bir görüngüdür.. toplumdaki tüm bireyler bir diktatöre karşıdır.. bu toplumdaki ortak karakterdir.. bunun bilince ermesi için bir toplayıcı zemin gereklidir.. bu din olur bu bir sosyal-kültürel yapı olur.., parti olur .., örgüt olur.. vs. vs. ama asla kendiliğinden oluşmaz..
çünkü tüm bu yapıların varlığı bile toplumsal kalkışmanın olmasına yetmez..

mermide barut toplumsal tepki olsun.. mermi kovanı ise.. örgüt.. mermi ise halk..
ama ateşleyici fitil veya fünye olmadan yine patlama yaşanmaz..
verdiğim bu mekanik örnekte bile bir düzenek bir somut fenomanlar gereklidir.. ki patlama ve hedefe giden mermi işlevi oluşsun..

sen kalk bunları ateşleyen kibriti yada horozu temel alarak her şeyi açıklamaya kalk..
buna cehalet denir.. toplum bilimi denmez.. eline kibrit alan yada horoz olan her kişi olmayan bir düzeneği nasıl patlamaya dönüştürebilir ki.. !!!!!
toplıumun patlamaya hazır bir bomba olması derler ki tarihsel yaşanmışlıklar bunun böyle olmadığını göstermiştir.. ama hikaye yazarları bunu çok dillendirir..

anadoluda örgütlülük yok.. parti yok.. atatürk geldi hadi gari isyan edelim dedi halk isyan etti..
rusyada örgütlülük yok parti yok lenin almanyadan geldi hadi gari iktidarı alalım dedi.. aldılar..
bunlar hikaye yazarlarının işidir.. toplum bilimi analistlerinin değil..

halük "hoca" da toplum bilimcisi olmasına karşın bu hikayeler temelli hareket ediyorsa vardır bir zaafı..

ama yine de.., akıllı!! davranıyor..

Arap dünyasının zor koşullar altında oluşmuş bir isyan geleneği var. Önce Osmanlı yönetimi altındaydılar, sonra İngiliz ve Fransız sömürgesi oldular. O zamanlardan yabancı yönetime karşı bir bağımsızlık arzusu toplumda yer etmişti.
burada bir toplum bilimcisi gibi yazıyor.. ama yine düzgün anlatmıyor..
her toplumun bir isyan geleneği vardır.. ve başarıları ve yenilgileri vardır.. vede çeşitli hedeflere yönelmiş isyan geleneği örgütlenmeleri vardır.. yaşam boş değildir..

konu mısır ise sözler önemlidir.. çünkü.., mısır..; arap dünyasının islam dünyasının politik ve düşünsel merkezi lideridir de..,

üzerindeki egemenlikler hep yabancılar idi.. ilk islam adına egemen olanlarda yabancı idi.. emeviler abbasiler.. güney arapları idi.. ve her zaman mısır arapları yani kuzey arapları bunları yabancı saymıştır.. sonrasında sıra ile eyyübü(kürt)..,memlükler(türkmen-kafkas).., ve osmanlılar egemen olmuştur.. son olarak da başında balkan devşirmesi bir hanedan(kavalalı) ile ingiliz egemenliği olagelmiştir..
hepsi yabancıdır ve mısır tarihinde güney ucu(sudan) kadar merkezde ayaklanma bilinmez..
bu anlamda..,
O zamanlardan yabancı yönetime karşı bir bağımsızlık arzusu toplumda yer etmişti.
sözleri yanlış anlatımdır.. mısırdaki arap ulusalcılığı.. osmanlı dönemlerine dayansa da.. buna burjuva ulusalcı bir bilinç demek komik kaçar.. yaşamın gerçekliklerini kendi realitene uydurmaya zorlama denir..
osmanlıya karşı oluşan arap isyanları kabileseldir.. ve bastıran da mısır egemenliğinin ta kendisidir.. ama aynı zamanda mısırdaki "yabancı(kavala hanedanı ve devşirmelerden oluşan aristokrasi) egemenlik ile osmanlı arasında bir bağımsızlık!! çatışması mevcuttu ama ingiliz desteği ile ve ilginçtir yine ingiliz desteği ile bu çatışma osmanlı lehine durdurulmuştur.. kütahyaya kadar gelen kavalalı ibrahimi ingilizler durdurmuştur..

mısırda.. politik yapılaşmalar ve ulusal anlamda yapılaşmalar.. 1920 lere dayanır.. yani.., 20. yy. la uygun kapitalist modernitenin ulusalcılık ve ulus-devlet paradıgması temellidir.. forumda anlatmıştım.. wafd partisi.. ile başlar.. bu parti uzun zaman hanedan ile çatışarak yürümüştür ve toplumun çoğunun desteğini de almıştır.. aynı zamanda da ingilizlerle çatışmıştır..

"bilim" insanlarımız bunları es geçer.. mısırdaki politik yaşamı nasırcılık ile başlatır.. oysa nasırcılık gelinen aşamada öncesinin evrildiği bir sonuçtur..

altta bu bilinenleri çarpıtıyor..

Siyonist İsrail'in, Arap topraklarının bir bölümünü işgali ve savaşlarla, başka bir süreç ortaya çıktı. Bu Arap dünyasında, anti-Batı, bazen anti-emperyalizm ve anti-sömürgeciliğe dönüşen bir dinamizmi camide, sokakta, ailede, okulda ve evde hep üretti.
yanlış.......
bahsettiğim gibi bu bilinç.. çok önceleri oluştu.. wafd ile başladı ve nasır ile bir biçime evrildi.. ki bunlar oldu bitti toplumda politik etkili bir özne oldu.. hatta yine 1927-8 olabilir aynı zamanda müslüman kardeşler hareketi başladı..
yani..; asker-bürokrat ve aristokrasiye dayalı ulusalcı seküler bir politik zemin ile dini ulema-halk-aşirete dayalı islami bir ulusalcı politik zemin olarak iki temel siyasal alan oluştu.. buna yoksul güney ile varsıl ve kentli kuzey çatışması da demek olasıdır..
bunlardan sonra anlattıkları(israil savaşları vs.) yaşandı.. tarihsel olguları zaman-mekan-olay noktasında atlayarak kendi sözlerine uydurmaya çalışıyor.. elbette bunda bir amacı var..

İsyan oldu tabi. Ama en önemli iki özelliği, bunun kendiliğindenci, örgütsüz ve ideolojisiz olması idi. Bu ister istemez politik bakımdan bir vuzuhsuzluk yaratıyor. Yapıcı bir perspektiften yoksun olduğunu gösteriyor. Halk güçleri, örgütsüz ve ideolojisiz
ben buna yalan demek zorundayım.. çünkü müslüman kardeşler örgütlenmesini yok sayıyor.. yine 1920 lerden beri gelen bir seküler ulusalcı yada yarı seküler ulusalcı politik öznelerin varlığını ve bunların iktidar kavgasını da es geçiyor.. sanki bunlar buhar oldu yoklar..
Emperyalizmin baskı ve saldırıları da buna eklendi. 2. Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş yıllarında büyük toplumsal olaylar oldu Arap dünyasında. Bunlar bastırıldı, toplumda politikadan uzaklaşma ve bir çürüme dönemi oldu.
sen bir akademisyensin bunu nasıl söylersin.. asıl politik bilinçlenme ve örgütlenme ve iktidar çatışmaları bu tarihten sonra başladı.. girin internete bakın.. baascılık nasırcılık ve iktidarlar ve müslüman kardeşler muhalefetleri vs. vs.
yine iki kutuplu(sistemli) dünya düzeninde bir sscb ye bir abdye yönelmeler arada bağlantısızlar grubunu örgütlemeler. vs. vs.

anlatıma bakın..!!!
emperyalizm gelmiş.., 2. Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş yıllarında büyük toplumsal olaylar oldu-muş Arap dünyasında. Bunlar bastırıl-mış toplumda politikadan uzaklaşma ve bir çürüme dönemi oldu-muş...
sanki bu emperyalizm önceden yokmuş...

ulusalcılığa gelecek ya.. yerlere kırmızı halı seriyor..

şimdilik burada bırakacağım.. buy yazı bana göre tamamen bilim dışı gerçeklikler içermeyen manüple bir kodlama yazısıdır..

itiraz edeceklerden ricam benim sunduğum tarihsel verileri çürütmeden yazmayın.. çünkü panzehir buradadır..

ama karşısındaki örgütlü ve ideoloji sahibi bir güç. Nedir bu güçler? Baskıcı devletin kendisi, ordu gibi zor aygıtları, siyasal parlamenter kurumlar, partiler ve nihayet içsel bir unsura dönüşmüş olan emperyalizm. Vuzuhsuzluk ve politik özün eksikliği burada ortaya çıkıyor, yaşadığımız belirsizliğin temel nedenleri bunlar elbette.
nasır geleneğinin bir davamı olan var olan iktidarı yaptı emperyalizm kendiliğinden ayaklanan halk da oldu anti-emperyalist.. ne analiz ama..
 
Son düzenleme:
#4
Sosyalist arkadaşlarımız gerçeklerden çok uzak. Olay çok büyütüldü. Amerikan planı bozulmuş deniliyor. Şimdi soralım, Obama onun içinmi destekliyor halk hareketini? Suat arkadaşta Nato’nun savaşçı olan veya olmayan kanadı ile ilgileniyor. 90 lı yıllardan bu yana bir çok halk hareketi oldu, halklar yenilmediği halde hangisi halk zaferi ile sonuçlandı. Sosyalistlerle, gericiler aynı ağzı kullanıyor. Hiç bir sosyalist demiyor ki A.Gül, Obama ile neden benzer konuşuyoruz. Neden gerici yorumcuları referans veriyoruz. Bu neden böyle oldu? Neden biz gericilerle aynı çerçevede yer almaya başladık? Bizmi gericileştik, yoksa onlarmı sosyalist oldu. Casto epeyce yaşlandı herhalde, yiğit Mısır halkı diyor, Mısır halkı 300 küsür ölü veriyor. Ortada bir kazanım yok.

Gerçeği arıyorsak, nesnel dünya bize yardımcı olur. Devletler ve daha büyük merkezler bizlere yardımcı olmaz. Nato hiç bir halt yiyemez. Nato’nun elini kolunu tutanmı var? İstediği yerde istediği savaşı çıkarabilir. Kendisi savaş örgütüdür. Neden savaşamıyor? Afganisten’da bir haltlar yiyor, ancak dünyanın bütün devletlerinin onayını alıyor. Neden bütün devletler birbirlerine yardımcı oluyor? Bu sorunun yanıtını arayalım. Bütün devletlerin ortak sorunlarımı var? Kimimiz diyoruz vakıanın ardında emperyalizm var, kimimizde halk bir şeyler yapıyor diyoruz.

Hiç birimiz her vakıanın ardında, kendi devletinin organizesini aramıyoruz. Devletlerin bu organizesine büyük devletler veya komşu devletler akıl hocalığı yapabilir veya yardımcı olabilir. Devletler kendi ekonomilerinde tıkanma yaşadığında, bu siyasetlerine yansıyacaktır. Tıkanmanın açılmasının yollarını arayacaklardır. Diğer devletlerde bunu destekleyen tutum içine gireceklerdir. Eskiden olsa devletler birbirlerine köstek olmaya çalışırdı. Şimdi ise önlerinin açılması için yardımcı olmaya çalışıyor. Zira oradaki tıkanma, bana yansıyor anlayışı egemen. Oradaki gelişmede bana olumlu yansır diyorlar. Yani komşuda pişer, banada düşer. Böyle davranıyorlar.

Gericilerin ve onların yorumcularının açıklamaları ile gerçeği öğrenemeyiz. Zira onlar, kendi pencerelerinden bakıyorlar. Aynı haltı onlarda yiyor. Gerçeği öğreneceksek, nesnel dünya bize yardımcı olacaktır. Bilim objektifdir, şu olup bitenlere objektif bakmayı öğrenebilirsek, gerçeğe daha yakın oluruz.

Geçen yıl yazmış olduğum bir değerlendirmeyle sonlandırayım. O daha açıklayıcı gibi duruyor. "Biraz açalım. Yanlışın amacı nedir? İnsan üzerinde egemenliğini idame ettirebilmek. Doğrunun amacı ise özgürleşmek yani bilimle buluşmak ve ihtiyaca göre yaşamak. İki farklı insan amacı, akıl ve bilgiyi araç edinerek ayakta durabilir. Yanlış olan, akıl ve bilgi sayesinde insanları kıracak. Doğru ise akıl ve bilgi sayesinde insanları kurtaracak. Güç günümüzün belirleyeni değildir. ABD’nin uçak gemileri ve nükleer bombaları, ekonomik sorunu çözebiliyormu? Demek ki insanlar, öne çıkan çelişkilerinin çözüm araçları olarak, akıl ve bilgiyi kullanacaklardır. Peki günümüzde var olan savaşlar, neyin nesidir diye sorulursa onun yanıtı şudur. Paylaşım savaşı, devletler savaşı, ulusal savaş ve sınıfsal savaş, hepsi de çakma savaşlardır. İnsanın yanlışı tarafından dayatılmış, uyduruk savaşlardır. Dikkat edilirse sadece kurbanlar vardır. Zafer yoktur."
 
Son düzenleme:
#5

sayın karataş..
Suat arkadaşta Nato’nun savaşçı olan veya olmayan kanadı ile ilgileniyor.
natonun savaşcı kanadı söylemi bana ait değil.. castro'ya ait..
ve diğer kanadının savaşcı olmadığını da iddia etmiyorum..

anahtar cümle budur.. natonun birde savaşcı olmayan grubu var demekki.. siz natonun savaşcı grubu okuyun .., ben küresel güçlerin bir konsepti anlayayım.. yani bunları neocon olarak tanımlıyor.. ulusalcı "sol"cularımızda bu sözleri alkışlarken.. içeriğine bakmıyor
lütfen yazıları dikkatli okuyun ve benim ne dediğimi benden alıntılayıp.., belirtin..

benim söylemediğimi bana söylettirip.. sonra da benim asıl söylem ve tanımlamamın karikatürünü sunuyorsunuz..

Hiç birimiz her vakıanın ardında, kendi devletinin organizesini aramıyoruz. Devletlerin bu organizesine büyük devletler veya komşu devletler akıl hocalığı yapabilir veya yardımcı olabilir.
bir devletin bir organize işleri varsa.. buna konsept denir..
ve ulusal konsept diye de bir şey yoktur.. olan ulusal yan küresel konseptin ona biçtiği misyon-işlev ve biçimdir..

sanki bağımsız ulusal konseptler var ve başka devletler bunlara akıl hocalığı yapıyor yardımcı oluyor.. da niçin..,??
Zira oradaki tıkanma, bana yansıyor anlayışı egemen. Oradaki gelişmede bana olumlu yansır diyorlar. Yani komşuda pişer, banada düşer. Böyle davranıyorlar.
farkındamısınız bilmiyorum ama.. siz her "devleti" bağımsız bir politik-ekonomik duruşu ve yapısı varmış gibi sunuyorsunuz..
sonrada soruyorsunuz.. aslında sormuyor.. Hiç bir sosyalist demiyor ki A.Gül, Obama ile neden benzer konuşuyoruz.
siz farklı mı konuşuyorsunuz??? bakalım!!

örneğin..;
abd ile türkiye arasındaki ortaklığın stratejik bir ortaklık olduğunu her ikisi söyler..
komünistler de söyle.. ne olacak şimdi onların ağzına mı bakmış olıyoruz..??

abd ile türkiyenin stratejik ortaklığı var.....

komünistler..; bu vardır çünkü bunların bu ortaklığı küresel güçlerin konsepti dahilindedir..
gül-obama..; bu iki devlet bağımsız eşit birer devlet olarak çıkarları temellerinde strtajik ortaklık kurmuşlardır.. türkiyeye yarayan bize de yarayabilir.. abdye yarayan bize de yarayabilir..
hasankarataş..; Yani komşuda pişer, banada düşer. Böyle davranıyorlar.
bakın bakalım kim kiminle aynı.. kim farklı söylüyor..

her zaman belirtiyorum.. eklektik ve kelimeleri yanyana getirip sunan bir anlayışınız var.. ne "düşünüyorsanız"!! onu yazarken bocalıyor.. karıştırıyorsunuz.. yazınız bu yüzden birbiri ile çelişen cümlelerle dolu..

zaman-mekan-koşul-konsept vs. dikkate almadan "yazıyor"sunuz..
Nato hiç bir halt yiyemez. Nato’nun elini kolunu tutanmı var? İstediği yerde istediği savaşı çıkarabilir. Kendisi savaş örgütüdür. Neden savaşamıyor?
natonun yediği haltlar arşa ulaştı.. :D yakın asyadan balkanlara.., ortadoğuya kadar her yerde nato var ve savaşlar yaşatıyor..
siz hala.., Nato hiç bir halt yiyemez anlatın durun..

Kendisi savaş örgütüdür. Neden savaşamıyor?
örnek verdim savaşıyor-savaştırıyor..
siz nato'yu sadece askeri yanı ile görüyorsunuz.. onun bir de toplumsal örgütlenme yanı var.. gladyö nedir? her ülkedeki örgütlenmeleri var ve nasıl "savaşır" haberiniz yok galiba..


Afganisten’da bir haltlar yiyor, ancak dünyanın bütün devletlerinin onayını alıyor. Neden bütün devletler birbirlerine yardımcı oluyor? diyor ve Bu sorunun yanıtını arayalım. diyerek de açıklamaya başlıyorsunuz..

Bütün devletlerin ortak sorunlarımı var? soru cümleniz.., yanıt isteme amaçlı sorma değil olumsuz yanıt olarak pekiştirme cümlesidir..
Kimimiz diyoruz vakıanın ardında emperyalizm var, kimimizde halk bir şeyler yapıyor diyoruz.
sanırım bu iki söylemi de yanlış buluyorsunuz.. ama farklı söylemleri olanları da bu yarım-eksik ve yanlış anlatımlara katarak.. asıl doğruyu "yazıyorsunuz"..

Hiç birimiz her vakıanın ardında, kendi devletinin organizesini aramıyoruz. Devletlerin bu organizesine büyük devletler veya komşu devletler akıl hocalığı yapabilir veya yardımcı olabilir.
hiç kimse.., kendi düşüncesini söylerken.., her vakıanın ardında, kendi devletinin organizesinin olduğunu da atlamıyor.. bir şeyi kendi kafanıza göre eleştirmeyin..
1- hem devletin organizasyonları var ama hem de halk isyenı da var diyenler..
2- devletin hatalı iktidarı ve müdahalesi yüzünden.., halkın haklı tepkilerini kullanarak emperyalizm bu ulus-devletleri yıpratıyor diyenler..
3- vs. vs. diyenler..
vardır.. hepside var olan devletin rolünü atlamaz..

ben..,
halkın haklı tepkileri var ve içinde muhalif politik dinamikler ve talepleri-hedefleri de var ama asıl işleri yürüten küresel güçlerin dinamikleridir.. devlet ise bu işin dışında değil içindedir.. ama devlet ayrıdır iktidar ayrıdır.. bu yaşananlar var olan iktidarı denetimli tasfiye edip yeniden düzenlemedir diyorum..
ve olayların çatışmalı olmasının bir diğer yanı da.., küresel güçler arasında taktik farklı konsept çatışmalarının yansımasıdır diyorum..

siz ise.. her bir devleti eşit bağımsız politik-ekonomik duruşu olan yapılar olarak görüyor.. atralarındaki ilişkiyi d eeşitlerin ortak çıkarlar noktasında ortaklaşması olarak görüyorsunuz..
yani siz "değişik" bir ulusalcı anlayışa sahipsiniz..

Kimimiz diyoruz vakıanın ardında emperyalizm var, kimimizde halk bir şeyler yapıyor diyoruz.
bu iki söyleme neden nasıl itiraz ettiğiniz de sadece sizin beyin loplarınızın arasında gizli.. açıklama gereği duymamışsınız..

Kimimiz diyoruz vakıanın ardında emperyalizm var,
var-mı? .. varsa neden nasıl var..
yok-mu? yoksa neden yok? emperyalizm sizce nedir.. sadece işgalmidir.?
bunlar muallak ve bu anlamda da "diğerleri" ne diyor siz kendinizce anlatıyorsunuz..

kimimizde halk bir şeyler yapıyor diyoruz.
yapmıyor mu? birileri arkadan mı? ittiriyor.. yada kendilerince örgütsüzce isyan mı? ediyor.. !!!

siz bana şu cümlenizin.. altını üstünü ve özellikle içeriğini açıklarmısınız..

Hiç birimiz her vakıanın ardında, kendi devletinin organizesini aramıyoruz. Devletlerin bu organizesine büyük devletler veya komşu devletler akıl hocalığı yapabilir veya yardımcı olabilir.
Yani komşuda pişer, banada düşer. Böyle davranıyorlar.
nedir bu..?? eşitler(ulusal devletler) arasında dayanışma mı?

 
#6
anadoluda örgütlülük yok.. parti yok.. atatürk geldi hadi gari isyan edelim dedi halk isyan etti..rusyada örgütlülük yok parti yok lenin almanyadan geldi hadi gari iktidarı alalım dedi.. aldılar..
bunlar hikaye yazarlarının işidir.. toplum bilimi analistlerinin değil..
Hikayenin tam tersi...gerçek olan.

halk isyan edenlere karşı isyan etti.. Zamanım az ama bunu yazmadan edemedim. Esasta padişaha bakarak halk isyan edermiş gibi yaptı. Zaten padişah ,yani osmanlı hükümetti böyle olmasını istiyordu. Çünkü ortdada ateş kes sağlanmış ama masaya oturup 1 dünya savaşı sonrası anlaşma sağlanamamıştı. Bu anlaşmayı daha adil ölçülerde yapabilmek için o da eşraf ,tücar kesimi örgütlenerek isyan edeiyorlarmış havası oluşturmakta fayda vardı. Sonra ipin ucu kaçtı ,bu gelişmeden cesaret alan rauf M.kemal tutu isyan bayrağını çektiş. Bu kez hükümet halka islam,padişah elden gidiyor teranesiyle tam tersine isyan edenlere isyan ettirdi. Yani halkın kendisi M.kemal ve arkadaşlarına isyan etti.

Savaş öncesi durum da tam bunu gösterir. Cumhuriyetçilere karşı isyan etmeyen bir bölge gösterirmisin bana.. Yok .. Ankaranın tüm etrafı ankaraya isyan etmiştir. Elbette bastırılmıştır..

Bir not olarak yazayım dedim..
 
Son düzenleme:
#7
Arkadaşın biri tarafıma istinaden: zor beğenen makak usta bu yazının neresini beğendin.

El insaf, bu kadar da olmaz diyorum. Analiz, gerçeğe yakın tespitler içermektedir. Öncelikle, siz ya anlamak istemiyorsunuz, (duygularınız ve kendinizi bir şekle bürüme, tanımlama baskısı) ya da gerçekten göremiyorsunuz; yaşananlar zaten devrim falan değil, İSYAN. Ve bu isyanı ele alırsak başından itibaren, bir umutsuz gencin kendini yakarak hayatına son vermesiyle ateşlediğidir. Zaten, önderleri olan, örgütü olan, liderleri olan bir hareket olsaydı, günümüz gerçeğinde sonuç alınamazdı (nasıl geçen yıl tekel işçileri satıldıysa üçe beşe ve direniş sabote edildiyse, öyle.) Fazla lakırdıya gerek kalmadan: modern silahlarla donatılmış orduları olan kapitalizmi günümüz gerçeğinde eski moda yollarla alt edebilmenin asla mümkünü yoktur; üstelik, bir de çağın gelişmiş istihbarat sağlama gücünü ele alırsak, eski moda anlayışlarla sürekli başlanılan noktaya geri dönülür ve olası, imha; karargahı, önderi ve örgütü olan bir direniş hareketi daima açık hedef demektir, sürekli baskı altındadır ve değil kitleleri harekete geçirmek, nefsi müdahafa mücadelesinden başka bir şey yapamaz. Tunus ve Mısır gerçeği ÖRGÜTSÜZ, LİDERSİZ, KARARGAHSIZ bir isyan olduğundan, (milyonlarca isyancıyı içeri tıkabilmenin yolu kalmamıştır, önderleri olsaydı bir kaçını katlederler ve kalanları da içeri atarlardı) egemen güçlerce kontrol edilememiştir ve görünen de geçiş sürecinin sonunda, uzlaşma arayacaklarıdır (Batı-Emperyalizmi). Kısacası, burada yok devrim stratejisi, yok Marks böyle demiş, yok Lenin zaten öngörmüş, Hasan, Mehmet, Corç denemiş de becerememiş gibi kurgusal beyin fırtınasına lüzum yok ve ötesi komedi olur; yaşananlar İsyandır, kaostur, insan ürkmesi hayvan ürkmesine benzemez, insan şaşırmaya görsün eşine yenge der ya, işte, Arapların da, Batılı-Emperyalistlerin de yaşadıkları şaşkınlık bu kadar basit bir neden, niye sevdiğimi bekledim de yerine nefretim geldi, neticeleridir. Geçmiş olsun, Yeni Dünya Düzeni çökmüştür, artık, her türden otoritelere isyanın bayrağı çekilmiştir bir seyyar satıcı, umutsuz o gencin çaktığı kıvılcımla.

Not: Yahu, amma da döktürmüşüm, sayenizde politikacı olacağım. Makak Kurtuluş Ordusu'undan milletveki adaylığımı burada ilan ediyorum, desteğinizi bekleyeceğim, (kömür ve erzak paketi yerine hayır kurumlarına yardımda bulunmayı taahhüt ediyorum, eğer smokini giyebilirsem patik patik penguen) saygılarımla...
:D:D:D
 
#8
Arkadaşın biri olarak merhaba.. :):D
sevgili makak..
seni bilerek ve ironi yaparak temel aldım.. çok sorgulayan ve olaylara septik bakan biri bile o yazının içeriğine değilde.. "isyan" hallerine bakıp beğeni sunuyor ise.. yanmışız biz..

sende halük hoca tarzını işletiyorsun..
önce tespitini yapıyor sonra gerekçeler sunuyor yada yaratıyorsun..

Fazla lakırdıya gerek kalmadan: modern silahlarla donatılmış orduları olan kapitalizmi günümüz gerçeğinde eski moda yollarla alt edebilmenin asla mümkünü yoktur;
bu bir tespittir ama bu tespitin realitede geçerliği nedir..?? üstelik içeriğindeki söylemin tutarlılığı da nedir incelemek gerekir.. modern silahlarla donatılmış orduları olan kapitalizmi demiş..
birincisi..; kapitalizm dediğin küresel bir şeydir ve kapitalizm ordu ile değil atom bombası ile de yıkılamaz.. alt edilemez.. bu toplumsal dönüşüm ile alt edilir.. mesele kapitalizmin alt edilmesi ise....

yok mesele devlet ve iktidar ise.. konu farklı işlenir.. bir devlet nasıl yıkılır yada iktidara nasıl gelinir.. bunu tartışırız..
modern silahlarla donatılmış orduları olan vs. vs. si olan vietnamda abd yıkıldı.. hadi bu 1968 de idi..

1979 da başlayan afgan-sscb savaşı 1988 de bitti.. sscb ordusu sadece dünyanın en güçlü ordusundan biri değil.. istatistik verilere göre gerilla savaşında kayıp oranı en düşük de bir ordu idi.. çekildi.. afganlılara emperyalizm destek çıktı vs. bunlar ayrı işler..
somaliden abd çekildi.. ırak da halen tam insiyatifi ele almış da değil..
demekki mesele devlet-iktidar ise çok şey vardır ve bu çok şey.. çok şeyide değiştirebilir..

günümüz gerçeğinde .., anahtar söylem budur.. nedir günümüz gerçeği?? ordu ise bu ne zaman çok!! değişti.. istibarat baskı vs. ise ne zaman değişti.. ne kadar değişti..
sene 2011 baz alınıyor ise.., 1990dan farkı nedir yada 1988 den bunları tartışabiliriz..
ama bence günümüz gerçeği başka bir şeydir..
iki kutuplu(sistemli) dünya düzeni gerçeği değişti.. küresel kapitalizmin klasik dikta rejimlerine desteği değişti.. bir.. toplumsal olaya direk.., ordu-istibarat-kontra gerilla vs. ile kanla baskı kurup çözme anlayışları değişmeye başladı..
kenine uygun toplumsal tabn yaratma bu taban ve politik varyasyonlarla müdahale biçimleri işletiyor.. vs. vs..

varsa.. günümüz gerçekleri buradan bakmalıyız..

1984 de pkk ile kürt halk hareketi süreci başladı.. ordu ise ordu istbarat ise istibarat.. korucu ise korucu.. 1990 a gelindi olmayacak dendi.. hareket kitleselleşti ve politik bir kitle yaratıldı..
günümüz gerçekliği'ne göre böyle olmaması gerekirdi denildi ve 1993-96 "ya bitecek ya bitecek" süreci başlatıldı.. bitmediği gibi daha bir güçlendi ve daha bir politik alana yerleşti..
bu örneği şunun için anlatıyorum..

kapitalizmin günümüz gerçeklikleri sadece top-tüfek-ordu değildir.. bunu görmek gerekir.. nelerdir tespit etmek gerekir ki.. karşısındaki "silahların" ne olmalıdır tarzın ne olmalıdır bulup yaratabilesin..
çünkü bu günümüz gerçekliklerine göre.., eski moda anlayışlarla sürekli başlanılan noktaya geri dönülür ve olası, imha; karargahı, önderi ve örgütü olan bir direniş hareketi daima açık hedef demektir, sürekli baskı altındadır ve değil kitleleri harekete geçirmek, nefsi müdahafa mücadelesinden başka bir şey yapamaz. sın...,

anlattığım halk hareketi hikaye değildir benim sanal uydurduğum bir şey de değildir.. 1978 de ortaya çıkmış.., ve dönemindeki muadillerine göre çok büyük olmayan bir örgüt iken 1984 de ciddi bir gerilla hareketine başlamış örgüttür..

o günün koşulları ve anlayışı ile yürümüş ve her dönem için geçerli bir söz olan.., günümüz gerçekliklerini dikkate alarak kendini düzenlemiştir..

kısaca geldiği noktada çok şey meşrulaşmıştır.. bir halkın varlığı ağza alınmaz iken "tanınan bir realite" olmuştur.. sonra dili sonra örgütü sonra önderliği vs. vs. giderek kendi politik alanında meşrulaşmakla kalmamış sistem ve toplumsal yaşam içinde de bir meşruiyet bir muhataplık kazanmıştır.. bu tam anlamı ile yasal bir meşruiyet olmasa da artık bunu da dikkate almayacak bir şekli yaratmıştır..

anlatmak istediğim şudur.. örgütsüz bir halk isyanı olamaz.. ne günümüz koşullarında ne de ""neolotik çağda"" olamaz..
isyan ise bunun mulaka bir toplumsal politik yada bilinçsel bir zemini ve yapılaşması vardır..

mısır da farklı değildir..
sizler.., meydanlardaki kalabalığı örgütsüz kalabalık sanıyorsanız.. böylesi bir ortamda kitlesi çok geniş müslüman kardeşlerin camide namaz kılıp sessizce evine gittiğini söylemelisiniz.. diğerlerini saymama gerek yoktur..

tahrir meydanında karşı karşıya gelen iki kitlede bir-veya-birkaç politik cephenin kitleleridir.. araya giren ordu da ayrı bir politik cephenin politik aracıdır..

halkımız çok kızmış kolonya datıtıp ferahlatalım olayı mevcut değildir..
müsliman kardeşler kendilerini öne çıkartıp höykürseler o ordu ne yapar öğrenirsiniz.. günümüz gerçekliklerini..,hem mısırdaki politik yapılar çok iyi biliyor hemde katılan kitle..
iktidara yürüme olanağı olmadığını gören ve yürümeye kalksa tahrir meydanındaki bu "ortaklaşmış" kitlenin kendi içinde çatışacağını ve ordu ile de arada müslüman kardeşlerin ezileceğini bilenler.. şimdilik sadece mevzi kazanma ile sınırlı politik işlevsellik içindeler..

bölgenin bir dizayna gereksinimi var.. yapmaz isen yarın bu kitleler açık-net politik hedef ve amaçlar etrafında toplanır.. bölgede sürekli çatışma sürekli gerginlik isteyenlerin önü açılır.. istemeyenler demokrat olduğundan değil.. küresel egemenlik çatışmasında bir konsept farkı olduğundandır..
işin bu yanını atlamak da hatalı olur..

yaşamı doğru okumayan yanlış örgütler..., ve..,
yanlış yaşam doğru yaşanmaz..

not.; yazım sevgili makak üzerinden olsa da sadece ona yönelik bir yanıt değildir.. hatta onunla ilişkisi bile çok azdır belirteyim ki yanlış anlaşılmasın..
mısırdaki olaylara kendiliğinden a-politik gençlik muhalefeti diyenler var..
halük hoca gibi emperyalizme ve siyonizme karşı arap ulusalcı isyanı diyen var.. sözlerim bunlaradır..
 
#9
Sayın Suat.

Nereden başlıyayım diye düşünüyorumda yani en son söylediğinizdenmi, yoksa en baştanmı diye düşünürken, en iyisi günümüz gerçeği deyip giriş yapalım. Neconlarmış, gladyoymuş veya yeşil gladyoymuş yada ulusal konseptmiş, ben bunları anlamam. Bunları anlayabilmem için bunlarla alış veriş içinde veya bunlarla içli dışlı olmam gerekir. Böylede olmadığına göre, ben nesnel dünyaya bakar ve nesnel dünyanın bana söylediklerinden hareket ederim.

Ben baktığım dünyada her coğrafyada bir devlet ve bu devletlerin konuşlandığı toplumları görüyorum. Bu devletlerin birbirleri ile ile olan çelişkilerinin eridiğini, öne çıkan çelişkininse her devletin kendi toplumu ile olan çelişkisi olarak görüyorum. Ben ne ulus görüyorum, nede ulusal devlet görüyorum. Ulusların veya ulusal devletlerin olabilmesi için, ulusal burjuvalar ve ulusal pazarların olması gerekir. Günümüzde ne milli Pazar var, nede milli burjuvazi var.

Ulus devlet dediğiniz, Türkiye coğrafyasında bir devlet var. Ancak ulus devletler, dışarıya karşı konuşlanır. Bakıyoruz içe dönük, yani kendi toplumuna karşı konuşlanmış bir devlet var. Dikkat ederseniz görürsünüz, ordu değil polis büyümektedir. Hatta polis devleti oldu diye sesler yükselir. Tabi ki polis devleti olacak, zira devletin düşmanı içerde. Birde ulus dediğiniz, aynı dili konuşmaktan ve aynı yemekleri yemekten öte hiç bir işlevselliği olmayan, insan kümeleri var.

Bakıyorum siyaset yaparken ekonomi ile ilgili hiç bir şey söylemiyorsunuz. Oysa siyaseti belirleyen ekonomidir. Küresel konsept diye bir laf ediyorsun. Bu lafın kaynağı, ekonominin küreselleşmiş olması ile ilgilidir. Ancak siyaset küresel değildir. Yani dünya, tek bir devlete dönüşmüş değil. Küreselleşen ekonomi ister istemez siyasetide yani devletleride birbirine yakınlaştırmaktadır. Zaman zaman en büyükler, zaman zamanda orta büyüklükteki devletler, G8, G20 adı altında ve diğer bütün devletlerde birleşmiş milletler adı altında, küresel konsepti oluşturmaktadırlar.

Küresel konseptin karşılığı, ulusal konsept değildir. Küresel konsept, ulusal konseptin aşılmasıdır. Küresel konsept, her devleti genel çıkarlar doğrultusunda hareketini teşvik eder. Genel çıkar, küreselleşmiş ekonominin yol almasıdır. Genel çıkara zarar veren bir gelişme, bütün devletlere bir şekilde yansımaktadır. O nedenle bütün devletler, birbirleri ile ilgilidir. Bu ilginin adı nato, gladyo veya neocon yada istihbarat örgütleri, hangisidir? Biz bilemeyiz, zira içinde değiliz. Devlet siyasetçilerinin ağzına bakarak, yönelmemizde doğru değildir. Onlar topluma karşı siyaset yapıyorlar. Toplumdan asıl gerçeği her zaman saklarlar.

Biz siyasetimiz neye göre belirleyeceğiz. Ekonomik yasalar bize gereken yardımı temin edecektir. Devletler siyaset yapıyorlar. Ancak bu siyasetleri, özgürce yani tasarruflarını keyfiyetlerine göre belirleyemezler. Onları yöneten, onları tahakküm altında tutan bir güç var. Bu gücün adı dünya pazarıdır. Dünya pazarının içinde bulunduğu koşulları, doğru analiz edebilirsek, dünya pazarının onlara verdiği talimatı anlar ve kendimizide o doğrultuda biçimlendiririz.

Dünya pazarının eğilimi, sönümlenme yönündedir. Dünya pazarının sönümlenmesi demek, dünya devletlerinin yıkılışı demektir. O nedenle dünyanın neresinde olursa olsun, cansızlık görülen her bölgeye müdahale edilecektir. Biz bu müdahalelerde, toplumların kullanılmaması yönünde hareket edeceğiz. Zira bu müdahalelerin sonucunda, kazanma olmayacağı gibi, kırılmalarda yaşanacaktır. Cerrahi hiç bir ameliyat kansız olmaz. Biz olası ameliyatları önceden görüp, toplumların kırılmasını önlersek, işte o zaman kendimizin devrimci bir yol üzerinde olduğumuzu anlarız. Zira kavga ettiğimizi hissederiz.
 
#10
O arkadaşa: Emperyalistler girer, yıkar ve yağmaladıklarıyla geride enkaz bırakarak Afganistan'da, Irak'ta, Somali'de olduğu gibi vesaire, giderler... sonuç ortadadır, kazanmışlardır, kırık dökük ve kargaşadan kendine uzun vadede gelemeyecek toplumlar bırakmışlardır artlarında. Amaç zaten budur, gelişme potansiyeli olan toplumları sabote etmektir. Siz bu kadar basit bir denklemi anlamak istemiyorsanız, olsa olsa saplantılarınızdan diyebilirim, Afganistan, Irak ve Somalinin 1950'li yılarını araştırın, şimdi bile o yıllardan daha da geriler ve diyorsunuz ki kazandılar falan, güldürmeyin insanı; şimdi oralarda herkes: "ben senden daha da bağnaz-yobazım!" kavgası vermekte; bilimde, teknolojide ve diğer alanlarda dünyanın kaçıncı sıralarında? Gelelim devrim hareketlerine; toplumları kökten sarsan devrimlerin hepsi silaha dayanır ve silahın yaptırım gücü vardır. Siz ya göremiyorsunuz ya da burada körler sağırlar tutturmuş, (kendi aranızda sanalda) vakit eyliyorsunuz, başka ne diyebilirim? Üstelik, Arap ülkelerinde yaşananların devrim değil, kontrolsuz isyan olduğu gerçeğine bile tahammülünüz yok garip bir duygu sarmalı içinde.

Ve giderken de son bir kaç söz: "Katılacak ve alınacak bir şey yoksa, havaya yumruk sallamanın bir mantığı yoktur!" Chao! Elveda..by...and the end...:D
 
Son düzenleme:
Üst