Hadi ULUENGİN

#1

Kürtler ve modernler (I)


MARDİN vahşeti sonrası yazdığım yazıda facianın hem "etno-sosyolojik" boyutunu vurgulamam, hem de Kürtlerin "kendilerine çeki düzen vermesi" gerektiğini kaydetmem, çok mesnetsiz, çok sorumsuz ve çok tutarsız saldırı ve eleştirilerin hedefi olmama yol açtı.

Bir patırtıdır koptu ki, ağzıma zehir zakkum biber sürülmediği kaldı.

Hadi, "genç subaylar rahatsız" "Cumhuriyet"indekini kaale almayalım ama, "NTV"de Ruşen Çakır, "Taraf"ta Rasim Ozan Kütahyalı veya "Radikal"de Yıldırım Türker gibi, kısmen fikir paylaştığım yazarlar dahi endazenin topuzunu kaçırdılar.

Dilin kemiği yok, ne "ırkçılık"ımı, ne "faşistlik"imi, ne "seçkincilik"imi bıraktılar.

Ben ki sıkıya geldiğinde tükürdüğünü yalayan çapsızlardan değilimdir, nokta be nokta yazdığımın arkasında duruyorum ve de bunları yiyip yutarak altında kalacağım sanılmasın!

***

İLKİN, üzerine titrediğim entelektüel namus ve insani etik açısından sanılmasın!

Çünkü, en önce, el insaf! Şahsıma yönelik herzeleri duyan da sanacak ki, sanki bu satırlar yazarı ilk kez 1969'da katıldığı "Devrimci Doğu Kültür Ocakları" toplantısından beri etnik sorun hakkında hiç aralıksız kafa yormamıştır ve de resmi ideoloji tarafından daima inkár edilmiş olan Kürt kimlik aidiyetini tam kırk senedir, yine hiç tavizsiz sahiplenmemiştir.

Yahut, son tahlilde Cemal Gürsel'in "vahşi Kürtler haddinizi bilin, yoksa tepenize ineriz" söylemine varacak bir yaklaşımı daha kibarca ve daha sincice dile getirmiştir.

Ve şaka gibi, sanki "bölücü" (!) suçlamasıyla hakkında davalar açılmamıştır ve yine hakkında, belki binlerce "vatan haini" veya "Kürt muhibbi" küfürnamesi döktürülmemiştir.

***

ANCAK, "egzantirizm" veya "put kırıcılık" peşinde koştuğundan değil, hem nesnel bir olgu oluşturduğunu saptadığından; hem de "siyaseten doğru" riyasıyla uzlaşmadığından, o aynı kişi aynı Kürtlerin "etno-sosyolojik" sorunu çözümlemek ve "kendilerine çeki düzen vermek" zorunda olduğunu söylediği an, işte birden "ırkçı" (!) ve "faşist" (!) ilán ediliyor.

Yukarıdaki çok tehlikeli ve çok netameli iki kelimeye etimolojik, felsefi ve siyasi bab'da daha sonra geleceğim ama, en önce şunu hatırlatayım: Boşboğazlığın da bir sınırı var!

Tehlikeli ve netameli olduğu ölçüde sonsuz ucuz ve sonsuz kolay olan bu iki sözcüğü telaffuz etmeden; hele hele benim gibi bir insana yöneltmeden önce, bin düşünmek gerekir.

Hop dedik, yoksa Houston Chamberlain'le, Adolf Hitler'le, Nihál Atsız'la, Afet İnan'la veya Mustafa Muğlalı'yla bir akrabalığım falan vardı da, ben mi şimdi duyuyorum?

***

KALDI ki, evet, Kürtlerin "kávmi sorunlar" yaşamakta olduğunu ve "kendilerine çeki düzen vermeleri" gerektiğini vurgulamak hakkı ve bilhassa yü-küm-lü-lü-ğü, tabii ki Kürtlerden sonra ama, diğer herkesten kesinkes önce, bana ve benim gibilerine aittir.

Yani, inkarcılığa karşı aynı Kürtleri tavizsiz sahiplenmiş olanların üzerine vazifedir.

Bunu bizler, Kürtlerin kadim ve dürüst dostları ifade etmesse, kim ifade edecek?

Yiğitliğe afáki bir "ırkçılık" boku sürdürmeyeceğiz ve tepeden baktığı varsayılan bir "paternalizm" suçlamasından utanacağız diye, her etnisite gibi Kürtlerin de sahip olduğu bazı vahim zaafları eğer biz dobra dobra söylemezsek; artı, eğer Türk hissiyattan çoğunluğun şimdilik "yiyip yuttuğu" gizli duyarlılıkları dile getirmezsek, giderek meydan kime kalacak?

Şüphesiz, o yiyip yutulanın "kusulacağı" anı kollayan gerçek ırkçılara ve faşistlere!

Dolayısıyla, aynı çoğunluğun aynı saklı duyguları unutur ve küçümsersek, fırsatını yakaladıkları takdirde yukarıdakilerinin becereceği haltlara suç ortağı sayılmayacak mıyız?

"Siyaseten doğru" kalmak riyakarlığıyla Kürtlerin "ilkel" (!) yönleriyle uzlaşırsak, bu defa da Türklerdeki "ilkel" (!) yönlerin keskinleşmesine çanak tutmayacak mıyız?

Konuyu yarın "geleneksel toplum-modernite toplumu" bağlamında ele alacağım.
 
Son düzenleme:
#2
Kürtler ve modernler (II)


Kürtler ve modernler (II)


ASLINA bakarsanız, Mardin vahşetindeki "etno-sosyolojik" boyuta değinmemden ve Kürt aidiyetten yurttaşları da kendilerine "çekidüzen vermeye" çağırmamdan sonra bana yöneltilen suçlamalar, "modernizm"le "post-modernizm" arasındaki çelişkiye odaklanıyor.

Çünkü benim ana rotam birincisini, eleştirenlerinki ise ikincisini izliyor.

***

PEKİ de, "modern" ne demektir? "Yeni" demektir. Ne azı, ne fazlası var, o kadar!

Ancak, "modernite", "modernizm", "modernist" veya benim sütun başlığımı oluşturan "modern zamanlar" gibi deyimleri kullandığımız takdirde, anlam cidden değişir.

Daha doğrusu, "yeni"nin yanına felsefi, beşeri, siyasi ve estetik boyutlar eklenmiş olur.

Başka bir deyişle, buradaki "modern", girizgahı 17. yüzyıl ortalarında yaptıktan sonra esas virajı Amerikan ve Fransız devrimleriyle dönmüş olan "aydınlanma çağı"yla bütünleşir.

Ve bu, aslında bir insanlık projesini tanımlar. Hedef o insanlığı 'öz-gür-leş-tir-mek'tir.

Üstelik, Jürgen Habermas'ın saptamasıyla, tasarı henüz "bitmemiş bir projedir"!

***

MALÛM, yukarıdaki "modernite" veya "modern zamanlar" epey bir süredir bodoslamadan saldırıya uğruyor. Bombardımana tutuluyor. Kör satırla kıtır kıtır kesiliyor.

Yamalı ağaçtan sap kullansa bile, infazı gerçekleştiren "cellát" da esas itibariyle, "sonrası" anlamına gelen "post" eki takılarak, "post-modernizm" diye isimlendiriliyor.

Yani "post-modern" deyimi satır aralarında, kendisinin "modern"i aştığı çağrışımını yapıyor. Böyle bir zehaba kapılıyor. "Işıltılı düşünce"nin ruhuna Fatiha okumaya kalkıyor.

Peki de, gerçekten öyle mi?

Zaten "bitmemiş proje" can çekişe çekişe mezar çukurunu mu boylayacak?

Asla, ve bu keháneti buyuran müneccimbaşına, af buyurun, ancak popomla gülerim.

***

İMDİİ, sonra değineceğim zaaflarına rağmen "modern zamanlar"ın ve dolayısıyla "aydınlanma düşüncesi"nin "öz"ünü tavizsiz savunan birisi olarak şunu tabii ki biliyorum:

Her yeninin başka bir "yeni"si, yani moderni vardır. Zaman içinde mutlaka olacaktır.

Ne var ki, bu kuralın kendisi dahi "modern"dir, çünkü felsefi, beşeri, siyasi ve estetik anlamdaki "modernite" zaten yenilenme diyalektiği üzerine inşa edilmiştir.

***

OYSA, o "modern"i gömmek vehmine kapılan "post-modern" budalalık başka bir "yeni" falan sunmuyor. Tam tersine, aslında en "eski"yi ve en "geri"yi sahipleniyor.

Önce, bazı haklı eleştirilerden yola çıkarak, "modern zamanlar" öncesine ve gayri mantikiliğe uzanan her türlü irrasyonale cevaz veriyo. "Kutsal"ı sorgulamaktan ödü kopuyor.

Daha berbatı, buradan hareket ettiği içindir ki, "geleneksel topluma saygı" ve "müdahaleden muafiyete özgürlük" adı altında, yine modernite öncesi insan camialarında hüküm süren kavmi, etnik veya sosyolojik bilûmum töre, adet ve i-l-k-e-l-l-i-k'lerle uzlaşıyor.

Çünkü, her şeyi izafi kılan o "post-modernite" aslında "ilkel" terimini de reddediyor.

***

EVET hem reddediyor, hem de "etno-sosyolojik" ilkelliği vurguladım diye beni suçlamasındaki gibi, mazide de geleneksele tapınmış o en "anti-modernist" Vico'lara, Herder'lere, Spengler'lere özenerek, kelime telaffuzunu dahi "günah" ve "suç" addediyor.

Zaten de çelişki "modern eskiler"le "post-modern yeniler" arasında yaşanmıyor.

Aksine, tekrar aynı maziye, 17. asır Fransa'sındaki "Kádim-Cedid" tartışmasına dönülmüş oluyor ki, buradaki "kádim" köhneyi, şimdinin "post-modern" gericileri; "cedid" dinamiği ise tıpkı o gün olduğu gibi bugün de, "modern" kalan dönüşümcüler temsil ediyor.

Cumartesi günü konuyu "faşizm" ve "ırkçılık" boyutunda ele alacağım.
 
#3
Kürtler ve modernler (III)


Kürtler ve modernler (III)


SON on yıldır AB medyasında şu türden haberlere hiç durmadan rastlayabilirsiniz.

"Doğu ve Merkezi Avrupa asıllı 'yolculuk insanlarının' sebep olduğu vukuatlar?"

Ve işte, riyakar ve ikiyüzlü "siyaseten doğru" lûgatin daniskasıyla tanışmış oldunuz.

***

ÖYLE, zira buradaki "yolculuk insanları" deyimiyle tabii ki Çingeneler kastediliyor.

Ama doğru, sınır serbestisi ertesinde ve Bulgaristan'dan Çekya'ya uzanan coğrafyadan Batı'ya gelenlerin o "sebep olduğu vukuatlar", artık gerçekten illallah dedirtiyor.

Zaten her şehirde her kavşağı tutmuş dilencilerin Türkiye'yi zemzem suyuyla aratması bir yana, yankesecilik ve kapkaççılıkta şimdi Mağribi kökenlilerle şampiyonluğa yarışıyorlar.

Ancaak, tüm bunlara rağmen "Çingene" lafını ağzınıza almayacaksınız. Alamazsınız.

Aksi takdirde "ırkçı" damgası yiyeceğinizin resmidir. Paçayı kurtarabilirsen kurtar!

Peki, hadi aşağılama var diye bu kelimeyi kullanma da, bari "Roman" de be adam!

Hayır, yine aynı yafta yapıştırılır ki, "yolculuk insanları"ndaki tedbirden caymayın.

***

SEVSİNLER, sanki millet yuttu. Mahcup ifadeyi anlamaktan aciz kaldı.

Sanki, şimdi kapısına bacasına çifter kilit vuran; çantasını, cüzdanını, telefonunu en mahreme gizleyen; tenha vakitte metroya, tramvaya, otobüse binmekten ödü kopan yerli ahali hepten ahmak, aptal ve cahildi de, "Doğu ve Merkezi Avrupa asıllı yolculuk insanları" bilgiçliğinin arkasında Çingenelerin değil, uzaydan gelmiş Merihlilerin kastedildiğini sandı.

Ve de tabii, sanki bizzat Çingeneler bu sayede havaya bakıp ıslık çaldı.

***

İMDİİ, ben ki o "siyaseten doğru" riyadan nefret ettiğim için "Roman"ı bile ağzıma almadan dobra dobra "Çingene" derim, fakat aynı zamanda da, hayat neşeleri; adı üstünde "bohem" tarzları ve olağanüstü müzik duyarlılıkları nedeniyle Çingeneleri sonsuz severim.

Ama söz konusu sevgi yukarıdaki olguları saptamamı ve Çingenelerin çoğunluk olarak bir "etno-sosyolojik" sorun oluşturduğu gerçeğini vurgalamamı engellemez. Engelleyemez!

Çünkü tamam, tabii ki onlar her yerde ve her zaman dışlandılar. Hor görüldüler.

Ancak, bundan bizzat da sorumlu değiller mi? Kendileri sütten çıkmış ak kaşık mı?

Bizim coğrafyalarda en az bin yıl mazisi olan Çingeneler eğer bu upuzun sürede hala yaşadıkları toplumlarla uyum sağlamadıysa, bu, sırf yukarıdaki dışlamayla açıklanabilir mi?

***

ASLA! Nitekim, yakın tarihle sınırlanırsak, komünizm şuydu buydu ama bedava konut dağıtmaktan, ilkokuldan üniversiteye "pozitif ayırımcı" kontenjan sağlamaya, özellikle Çekoslovakya ve Macaristan kendi Çingenelerini "yoğurmak" için büyük imkán sundular.

Aynı şey bugün de AB'den oluk oluk akan krediler aracılığıyla yapılmaya çalışılıyor.

Oysa, "modern"i reddeden o Çingeneler hayat tarzlarından; "geleneksel toplum"un adetlerinden caymadıkları içindir ki, yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar misali, dışladıkları oranda dışlandılar ve dışlandıkları oranda da dışlıyorlar. Gerçek budur.

Ve, "siyaseten doğru" lûgatin "yolculuk insanları" sahtekarlığına başvurmadan bunun Çingenelere özgü ve tabii ki genetik ve biyolojik d-e-ğ-i-l; ama "etno-sosyolojik", yani "kavmi-içtimai" bir olgu olduğunu söylemem, beni hiçbir şekilde "ırkçı" kılmaz!

Tıpkı, istatistiki olarak Türkiye'deki töre cinayetlerinin Kürt aidiyetten insanlarımızı kapsadığını yine "etno-sosyolojik" açıdan saptamakla, asla "ırkçı" olamayacağım gibi!

Veya tıpkı, çoğunluğu "Sevr kompleksi"yle kıvrandığı için Türklerin "paranoyak" olduğunu ha bre tekrarlamakla, kendi "ırk"ıma (!) karşı da "ırkçılık" güdemeyeceğim gibi!

Çünkü, tamamen "modernite"yle ilgili olan bütün bu sorunlar hücre formülümüzde veya kan grubumuzda değil toplumsal hafızalarımızda yazılıdır ki, salı günü değineceğim.
 
#4
Kürtlerin samimi dostu olarak kendini betimleyen Hadi Uluengin,bunu söylerken,içten gelen bir ''dürtü'' ile belirtirken,yer yer de bilimsel önermelerle bunu desteklemekte.

Dürtü;ilkel benliğin oluşumundaki ''iç güdü'' nün bir aynasıdır.Yazar,bunu belirtmekte ama yazısının genelinde Kürt halkının hala ''ilkel'' likten sıyrılamadığını ve modernite içinde kendine yer bulamadığından yakındığını ''bilimsel'' verilerler destekleme arayışında,lakin bu arayış ''16.yüzyılın aydınlanması'' ile başladığını söylemesi de ayrıca manidar!!!

1-Hadi uluengin,bilimsel verilerle Kürt düşüncesini,modernlik çerçevesinden ele aldığında kaçırdığı birşey var ki,Türkiyedeki birçok kesimde bunu kasıtlı olarak vurgulamakta.Öncelikle Bilge Köyünde yaşanılanları,bilimsel olarak analiz etmek gerek ki,modernliğin ''ne'' olduğunu da anlayalım...Şark coğrafyasını bilen bir insan;töre cinayetinde kadın ve çocukların öldürülemeyeceğini biler.Şark coğrafyasının sınırlarının nerede olduğunuda bilmek gerek.İkincisi,Osmanlı döneminde,Bilge Köyünde yapılan vahşetin bire bir aynısı,yüzlerce örnek ile birlikte yaşamın içinde yer almakta ki Osmanlı örneğini bir başka yazıda da söylemiştim.Eger modernlik ise ve bilimsellik ise,Hadi Uluengin ya da bir başkası neden bu olgulara dikkat çekmeyipte,Kürtleri modernlik kıskacı ile değerlendirme yoluna gider!!!Adama söylerler;''al kardeşim,Bilge köyündeki vahşetten sana örnekler,hemde yüzlercesi,binlercesi ve yüzlerce yıldır da devam eden örnekler;al sana modernden öncede sonrada örnekler,hemde sistemin yaptığı ve bu sistemin devamı olanların yaptıkları...Bunu modern süreç içinde değerlendirin,yoksa tek başına Ahaaa buldum Bilge Köyü modern değil ve töre cinayetleri tüm Kürtlerde vuku bulmakta,hem kırsalda hem metropollerde...''

Hadi uluengin,bilge köyünde yaşanılanlara binaen,yazmış olduğu yazılar aslında Kürt dostu olmaktan ziyade,kürt düşmanı olduğunun bariz göstergesidir ve kelimelerin arasına saklanan ''ırkçılık'' böylelikle realitede ve yine kelimelerle ortaya çıkmakta....


2-Kendisini sevmeme rağmen yaptığı bir çalışması,Mazhar Bağlı'nın Türkiyede ''töre'' cinayetlerinin,her yerde görüldüğünün altını çizmekte ve bu araştırma tamamen ''BİLİMSEL'' verilere dayanmakta.Modernlik bu noktada farklı yörüngeye geçiyor bu araştırma üzerinden.Antalya'da işlenen bir ''töre'' cinayetiyle,''güldünyanın'' öldürülmesi,modern zamanların aslında nasıl bir zaman dilimi olduğunuda göstermez mi? Ama yazar kisvesi altında kendini modern gören bir organizma! şöyle demeye cüret gösteriyor;Tıpkı, istatistiki olarak Türkiye'deki töre cinayetlerinin Kürt aidiyetten insanlarımızı kapsadığını yine "etno-sosyolojik" açıdan saptamakla, asla "ırkçı" olamayacağım gibi!
işte bu cüretini ''ilkel dürtü''sünden aldığı şüphe götürmüyor:ki eğer bilime önem vermmiş olsaydı,yukarıda yazdığım örneklerdeki bilimsel verileri dikkate alırdı.Alın size ''modern zamanlarda'' yaşan modern ''ilkel dürtü''...!!!

Töre cinayetleri Kürt'tür diyen yanlı bir yaklaşım,bunu bilimsel olarak görmekte ve ''modern zamanlar''da bunu bilimsel olarak dillendirmektedir.Ama Töre cinayetleri,niye tüm şark coğrafyasında görülmekte diye bilimsel veriler getirildiğinde,zatı yazarlar,bunu görmezden gelecek,modern zamanlar çerçevesinde...''İlkel dürtü'' ile buna cevap verecekler...


3-Çingeneler ile tespitleri arasındaki yakınlığı Kürt halkına karşıda öngörüyor...''Ben onları severim,onları savunurum ama onlarda modern olamıyorlar kardeşim'' demeye getiriyor...işte bu noktada Hadi Uluengin'in moderniteden ne anladığıda ortaya çıkmakta.''Modernlik bir düşüncenin dışa yansıması mı,yoksa Fransız İhtilalinin öncüleri arasında yer alan J.J Roussenin birden fazla eşi olması mı?Ya da çocuklarına bakmadığı mı?
yazarı en çok düşündüren olgu ise;modernlik adı altında Kürt halkının neden hala daha asimile olmadığıdır!Modernlik çağında,entegre olmalarını istemekte.Ama neye ve kime karşı entegre olmak?Ki entegre olmak ile asimilasyon arasındaki fark,arasında çok ince bir çizgi vardır.Çizginin asimilasyon tarafında olursak,soykırım-katliamlarlada karşılaşmış oluruz.Entegresyon tarafında olursak;asimilasyonu ilk önce yaşarız...
Konu dışına çıkılacak olursa bu düzlemde;Komunist toplum,hem asimilenin hem de entegresyonun olmayacağı bir düzeni içinde de barındırır ki böyle bir topluma evrilmediği sürece,ne asimileden ne de entegresyondan (beyaz asimilasyon) kaçılamayacaktır.Komunist toplum,''değişmeyen tek şey değişimdir'' olgusunuda bitirecektir.Modernlik,bu sözü her daim bir yol haritası olarak görmektedir ki bu görüş tarzı genel itibarıyla,liberallerin düşüncesiyle örtüşür.(şahsi fikrim).İşte komunist toplum da,artık hiçbirşeyin değişmeyeceği herşeyin aynı düzlemde olacağını öngörmekte ve dolayısıyla ''modern'' liğide (yenilik) bitirecek bir potansiyelide beraberinde taşımaktadır.Komunist toplumdan korktukları modern zamanlarda ne kadar da hissediliyor bu düşünce içerisinde olanlarda...

Ve Hadi uluengin,eger 17. yüzyıllar sonrası moderniteyi biraz daha araştırsaydı,''hegel''e gelecek ve ''marks'' noktasında araştırma yapsaydı,kendisinin ne kadar yanlışlığa düştüğünüde görecekti.Ama kendisi,Marks'a ya da Hegel'e gelmek istemiyor,Fukuyama'Nın ''tarihin sonu'na geliyor ve bunun farkında olmadığınıda yazdıkları ispatlıyor...

4-HADİ Uluengin,kendini Kürtlerin dostu saymakta kendisini ama kelimeleri arasında Kürtlerden nefret ettiğininide söylemekte...anlayana!!!
HADİ uluengin
HADİ yaaaaa...

saygı ve dostlukla...
 
Son düzenleme:
T

tgüleç

#5
2-Kendisini sevmeme rağmen yaptığı bir çalışması,Mazhar Bağlı'nın Türkiyede ''töre'' cinayetlerinin,her yerde görüldüğünün altını çizmekte ve bu araştırma tamamen ''BİLİMSEL'' verilere dayanmakta.Modernlik bu noktada farklı yörüngeye geçiyor bu araştırma üzerinden.Antalya'da işlenen bir ''töre'' cinayetiyle,''güldünyanın'' öldürülmesi,modern zamanların aslında nasıl bir zaman dilimi olduğunuda göstermez mi? Ama yazar kisvesi altında kendini modern gören bir organizma! şöyle demeye cüret gösteriyor;Tıpkı, istatistiki olarak Türkiye'deki töre cinayetlerinin Kürt aidiyetten insanlarımızı kapsadığını yine "etno-sosyolojik" açıdan saptamakla, asla "ırkçı" olamayacağım gibi!
işte bu cüretini ''ilkel dürtü''sünden aldığı şüphe götürmüyor:ki eğer bilime önem vermmiş olsaydı,yukarıda yazdığım örneklerdeki bilimsel verileri dikkate alırdı.Alın size ''modern zamanlarda'' yaşan modern ''ilkel dürtü''...!!!

Töre cinayetleri Kürt'tür diyen yanlı bir yaklaşım,bunu bilimsel olarak görmekte ve ''modern zamanlar''da bunu bilimsel olarak dillendirmektedir.Ama Töre cinayetleri,niye tüm şark coğrafyasında görülmekte diye bilimsel veriler getirildiğinde,zatı yazarlar,bunu görmezden gelecek,modern zamanlar çerçevesinde...''İlkel dürtü'' ile buna cevap verecekler...



saygı ve dostlukla...
Hangi bilimsel veriler sayın düşünsel. Bilimsel Kürt sosyolojisini ortaya koyan İsmal Beşikçinin tersi bilimsel verilermi olacak bunlar.

Hadi Uluengin salt Töre demese idi sosya,ekenomik siyasal geri bıraktırılmışlık dese idi bu size yeterli gelirmiydi. Tek suçu töre demekmidir Hadi uluenginin. Bu olayla ilgili ilk baştan Sayın Beşikçinin yazında ki düşüncesine katıldığımı beyan ederim.

http://www.enternasyonalforum.org/ocalan-katliamin-sorumlusu-hukumettir-t2188p3.html

Eleştiriniz gerçek temellere oturmuyor. .Şark coğrafyasını bilen bir insan;töre cinayetinde kadın ve çocukların öldürülemeyeceğini biler.Şark coğrafyasının sınırlarının nerede olduğunuda bilmek gerek.
diyorsunuz ama bunun bilimsel verilerini ortaya koymuyorsunuz. Töreye takılıyor,onun üzerinden,içeriği kavramadan eleştirinizi yapıyorsunuz. Diğer taraftan Dünyada sadece bu tür olayın Sanki sadece Kürtlere özgü imiş diyen varmış gibi yaklaşıyorsunuz. Bunun tek Kürtlere değil bu koşulları yaşayan toplumlarda olabileceğini saklıyorsunuz. Sonra dönüp Uluengine, bakın bunun sadece Kürtlere özgü olduğunu söyledi-Kürtlerin genlerinde var dedi diyende var suat- vurun kafire diye ortaya çıkılıyor.Bunu tek siz yapmıyorsunuz. Gazeteci Ruşen de yapıyor. Uluengine Kafatasçı,ırkçı diyen o... Rüşene kadar bu dayandı ise vay halimize.

Şimdi Hadi Uluenginin yazısına olduğu gibi savunuyorsun demeyiniz. Öyle bir niyetim yok. Ancak ilk baş okuduğumuzdan ne anladığımızı konusunda anlaşalım.
 
Son düzenleme:
#6
Şimdi Hadi Uluenginin yazısına olduğu gibi savunuyorsun demeyiniz. Öyle bir niyetim yok. Ancak ilk baş okuduğumuzdan ne anladığımızı konusunda anlaşalım.
sevgili turan..
burada da aynı biçimde devam edeceğim.. değişik bir şey olacak ama olsun varsın....:)
evet yazıdan ne anladık yada anlamalıyız.. bunu netleştirelim..

MARDİN vahşeti sonrası yazdığım yazıda facianın hem "etno-sosyolojik" boyutunu vurgulamam, hem de Kürtlerin "kendilerine çeki düzen vermesi" gerektiğini kaydetmem, çok mesnetsiz, çok sorumsuz ve çok tutarsız saldırı ve eleştirilerin hedefi olmama yol açtı.

Bir patırtıdır koptu ki, ağzıma zehir zakkum biber sürülmediği kaldı.


MARDİN vahşeti sonrası yazdığım yazıda facianın hem "etno-sosyolojik" boyutunu vurgulamam, hem de Kürtlerin "kendilerine çeki düzen vermesi" gerektiğini kaydetmem,
yazar bun yapmak istedim diye izah ediyor.. ediyor..da..!!
bu olaya baktığımız da.. kendine çeki düzen vermesi gereken kürtler genel olarak ele alınabilir mi..??
1- devlet desteği ile el koyduğun köydekileri süreceksin.. kalanları da vuracak ve tamamen süreceksin.. buda "temizlik" sayılmaz mı..?? ermenilere yapılan gibi..
sonrada.. ganimet paylaşımından dolayı kendi "kardeşlerini" "temizleyeceksin" ve bunu da karakol desteği ve hukuk koruması ile yapacaksın...:D
burada "kendilerine çeki düzen vermesi" gerekenler kürtler mi acaba....:D
2- olayın zemini ve boyutu sistemin yarattığı bir canavarken ve bu toplumda.. tartışılırken.. "köşende" "modern ve bilimsel" anlamda yazı döktürecek ve özellikle de pkk ye bindireceksin..
yapma turan.. kim yer bunu...:D

dedim ya.. bir halt yedi amacını aştı gerekçe yaratıyor....:confused:
2- bana yöneltilen suçlamalar, "modernizm"le "post-modernizm" arasındaki çelişkiye odaklanıyor.
sen söyle turan arkadaş bu olay hangi yönü ile "modern" yada modernin "post"u ile ilişkili..
ortada bir "post" var.. doğru..
ama..
el koyulan bir köy ve paylaşılamayan post (topraklar-rant) ..

sonrasında anlamsız ve hedfi belli olmayab bir sürü kelam...
Daha berbatı, buradan hareket ettiği içindir ki, "geleneksel topluma saygı" ve "müdahaleden muafiyete özgürlük" adı altında, yine modernite öncesi insan camialarında hüküm süren kavmi, etnik veya sosyolojik bilûmum töre, adet ve i-l-k-e-l-l-i-k'lerle uzlaşıyor.
bunları kim savundu, kim övdü, bu noktada bir yazı var mı.. eleştiri çok açık..
koruculuk ve devletin yaklaşımı...

yazar.. konu(töre-kürtler vs.) ile bağlantısı olmayan bir olayı ırkçı bir mantıkla yazmış..
yani halt yemiş..
ortada bir modernite sorunu değil..
sistemin bir işleyişi var..
ama..
yazar nerelerde dolaşıyor..

bence bir daha oku ve irdele turan arkadaşım..

saygılarımla

suat
 
#7
Hangi bilimsel veriler sayın düşünsel. Bilimsel Kürt sosyolojisini ortaya koyan İsmal Beşikçinin tersi bilimsel verilermi olacak bunlar.

Hadi Uluengin salt Töre demese idi sosya,ekenomik siyasal geri bıraktırılmışlık dese idi bu size yeterli gelirmiydi. Tek suçu töre demekmidir Hadi uluenginin. Bu olayla ilgili ilk baştan Sayın Beşikçinin yazında ki düşüncesine katıldığımı beyan ederim.

http://www.enternasyonalforum.org/ocalan-katliamin-sorumlusu-hukumettir-t2188p3.html

Eleştiriniz gerçek temellere oturmuyor. .Şark coğrafyasını bilen bir insan;töre cinayetinde kadın ve çocukların öldürülemeyeceğini biler.Şark coğrafyasının sınırlarının nerede olduğunuda bilmek gerek.
diyorsunuz ama bunun bilimsel verilerini ortaya koymuyorsunuz. Töreye takılıyor,onun üzerinden,içeriği kavramadan eleştirinizi yapıyorsunuz. Diğer taraftan Dünyada sadece bu tür olayın Sanki sadece Kürtlere özgü imiş diyen varmış gibi yaklaşıyorsunuz. Bunun tek Kürtlere değil bu koşulları yaşayan toplumlarda olabileceğini saklıyorsunuz. Sonra dönüp Uluengine, bakın bunun sadece Kürtlere özgü olduğunu söyledi-Kürtlerin genlerinde var dedi diyende var suat- vurun kafire diye ortaya çıkılıyor.Bunu tek siz yapmıyorsunuz. Gazeteci Ruşen de yapıyor. Uluengine Kafatasçı,ırkçı diyen o... Rüşene kadar bu dayandı ise vay halimize.

Şimdi Hadi Uluenginin yazısına olduğu gibi savunuyorsun demeyiniz. Öyle bir niyetim yok. Ancak ilk baş okuduğumuzdan ne anladığımızı konusunda anlaşalım.



Sayın Tgüleç,bilimsellik içinde barındırdığı işlevsellik nazarından değer kazanır.Yaşanılan bir hadise bir kazayı kayıt altına almak ile o kazaya binaen yorumlar getirmek arasındaki ince çizgi,bilimselliğin ne denli önemli olduğunu gösterir.Siz bu kazayı farklı açıdan ele alırsınız ben farklı ama ortak noktası bir bir kazanın olduğudur.İşte bu noktada Mazhar Bağlı’nın çalışmasının önemi ortaya çıkmakta,’’töre’’ adı verilen cinayetler üzerinde bire bir mahkumlarla,aileleriyle yapılan bir çalışmadır ve ‘’töre’’nin etnik bir temelde olmadığını göstermiştir.Mazhar Bağlı’nın bu çalışmasından kısa bir kesit alttaki linkte mevcuttur;

http://www.enternasyonalforum.org/turkiyede-kadin-olmak-t344p2.html


Töre,içerdiği kavrama binaen modern zamanlarda bulunduğu anlamdan sıyrılarak bir tek objeye mal edilmekte ve bu mal edişte yine aynı şekilde negatif bir yönde olmaktadır.Türklerin ‘’töre’’ si,yine töre anlamının içinde hayat bulur ama topluma empoze edilen ‘’töre’’ betimlemesi Kürtlere ait bir olgu olarak hayat bulmakta.Hadi Uluengin yada aynı yörüngedeki bir düşünce ‘’töre’’ vurgusunu yaptığı an bunu Kürtlere mal etmekte ve ‘’töre’’nin kavramsal anlamından azade ederek kendi yörüngesindeki hislere göre biçimlendirmektedirler.Ki,sosyoloji biliminde,modernlik olgusu altında bir çerçeveye eleştiri getirilmesi,salt bir düşünceyi açıklamaz,bu eleştiri bir başka olguyuda bünyesinde taşır ki bu bilimselliktir.Şöyleki;Hadi Uluengin ya da bir başkası,Kürtleri modernlik olgusu içinde eleştirirken bilerek ya da bilmeyerek Türk etnisitesinede vurgu yapmaktadır.Peki ama bunun tam tersi bir eleştiriyi neden Türk etnisitesine ya da modernlik çerçevesinde eleştirmiyorlar?

Yukarıda bazı örneklerde vermiştim ‘’derbentçilik’’ olgusu yüzlerce yıldır belli siyasal düşünce tarafından yaşatılmaktadır ve bu olgu sadece tarihsel süreçler veri olarak kabul edilirse bile ‘’töre’’ kavramının içine girer ki bu noktada modernlik ‘’yenilik’’ ise,buraya getirilecek eleştiri nasıl olmalıdır?Kürtler baz alındığında ‘’töre’’ kavramı içinde mi bu yargı degerlendirilmeli.Ki eger modernitenin etkisine binaen bir bilimsel yzı yzacaksa bunu bütün yönleritle ele alıp öyle yazması gerekmez mi?Ama bunu yapmıyor tıpkı İsmail Beşikçi gibi.O da sadece PKK üzerinden Kürt halkı hakkında önermelerde bulunuyor ve bunu ‘’ilkel millyetçilk’’ içine sıkıştırıyor ve böylelikle,uzun yüzyıllardır sistemi işgal eden düşünceyide amiyane tabirle ‘’kayırıyor…’’

Şark coğrafyasına vurgum yazı özelinden hareket edildiğinde ‘’izafi’’ bir ifadedir yoksa metasal bir sınır kavramı değildir.Yoksa Japonyadaki ‘’geyşalık’’ ta bir ‘’töre’’dir.!!!İşte bu minvelden gidildiğinde Hadi Uluengin’in binlerce kelime atfetmesi ile tek kelime ile -‘’töre’’-arasında bir fark yoktur.Ya da Kapital düşünce;o da bir ''töre''dir ama hali hazırda modernlikte ''öz''ü şekil değiştirmiştir diyebiliriz.Ama bu noktada Osmanlı-Cumhuriyet sosyo-psikolojik çerçevesi,tamamen ''yeni'' mi yoksa ''öz''ün şekil değişmiş halimi?İşte Hadi Uluengin,bu noktada yazdığını eline yüzüne bulaştırıyor!!!

Modernlik şayet yenilikse,yüzlerce yıldır yaşatılan olguları sadece Kürtler ya da bir başka halk mı yaşatıyor yoksa sadece bir halk mı?!Ve ‘’yenilik’’ kavramını modernlikle ele aldığımızda,Kürt bölgelerindeki değişmeyi,sadece yenilik le mi yoksa modernlikle mi ele almalıyız.Bu iki kavram arasındaki farkı bileceğinizi varsayıyorum!!!

dediğiniz üzre en baştan ''ne'' anladığımız konusunda anlaşalım!!!''Eski'' yokedildiği zaman mı ''yeni'' ortaya çıkar?Yoksa ‘’yenilik’’’’öz’ün değişmesimidir?

Modern zamanlara atfen bir anekdot ile bitireyim yazımı;

''Seçimden hemen sonra atmosfer adeta muamma idi.Ankarada Tacüddin camiinde bir vaiz,cuma namazında,Türkiye'yi Allahsız Halk partisinin idaresinden kurtardığı için Allha'a şükretti.Bursa yakınında bazı köylüler,büyük mülkleri bölmeğe başladılar ve ne yaptıkları sorulduğunda ''şimsi demokrasi var!'' karşılığını verdiler.İstanbul taksi şoförleri polislere burun kıvırdılar ve emirlerine uymayı reddettiler-ve polislerin kendileri bile,ellerinde hala ne gibi yetki kaldığı konusunda biraz şüpheye düşmüş göründüler.Seyyrar satıcılar sokaklarda ''demokrat limonata'' satıyorlardı''.(1)


saygı ve dostlukla...

(1) Bernard Lewis,''Modern Türkiye'nin Doğuşu,TTK yay.9.baskı.Ankara 2004.s.317
 
Son düzenleme:
Üst