fatih yaşlı ve kürt "sorunu"

#1
fatih yaşlı'nın birgün gazetesinde yayınlanan yazısının başlığı.,
Demokratik Özerklik üzerine : Tarihsel/teorik çerçeve
ilk iki bölümü yayınlandı ve buraya asacağım.. ardında yazı hakkındaki düşüncelerimi açıklayacağım..
.............................................................................................
“Kürt sorunu nedir?” Bu soruya -“Kürtler yoktur” diyenleri dışarıda bırakarak söyleyecek olursak- verilmiş olan çok sayıda yanıt var. Bu yanıtlara göre, Kürt sorunu bir demokratikleşme sorunudur, bir güvenlik sorunudur, dış güçlerden kaynaklı bir sorundur, bir azgelişmişlik/ka lkınma sorunudur, bir emekçi sorunudur vesaire.
Bu yanıtlar, farklı siyasi pozisyonlardan üretilmiş yanıtlar olmakla birlikte, “Kürt sorunu nedir?” sorusunun etrafında dolanmakta, sorunun “bilimsel yanıtı”ndan uzak durmaktadırlar. Peki, “Kürt sorunu nedir?” sorusunun “bilimsel” bir yanıtı var mıdır, “Kürt sorunu nedir?” sorusuna “bilimsel” bir yanıt vermek ne demektir?
Bu soruya, sosyal bilimler alanında ve özellikle “milliyetçilik çalışmaları” başlığında yazılmış binlerce kitap ve yüz binlerce makaleye bakarak “bilimsel” bir yanıt vermek mümkündür ve o yanıt en veciz haliyle şöyledir: “Kürt sorunu etno-politik bir sorundur.” Bu ise şu anlama gelmektedir: Kürt sorunu, Kürt olarak adlandırılan ve statü sahibi olmayan bir etnik grubun, uluslaşma süreci içerisinde, statü sahibi olmayı talep etmesiyle ama bu taleplerinin karşılanmamasıyla ilgili bir sorundur.
Peki “statü sahibi olmak” ne demektir? Anlatmaya çalışalım: Milliyetçilik ideolojisi, yine veciz bir ifade tanım kullanacak olursak, “Ulus fikriyle devlet fikrinin çakışması” olarak tarif edilebilir. Dolayısıyla etno-politik sorunlarda çözüm, uzun yıllar boyunca, ulusların kendi devletlerine sahip olması, yani “ulus-devlet” olarak karşımıza çıkmıştır. Klasik şema uyarınca, bir etnik grup zamanla ulus olma bilincini edinecek/uluslaşacak, bu esnada statü talep edecek, bunun için mücadele verecek ve nihayetinde de bağımsızlığına kavuşacak/kendisine ait bir devlet kuracaktır.
Kürt etno-politik sorununun ve Kürt uluslaşma sürecinin taşıyıcısı olarak Kürt siyasi hareketi de uzun yıllar boyunca bu klasik şemaya sadık kalmış, Kürt sorununun çözümünün bağımsız bir Kürt devleti kurulmasından geçtiğini savunmuştur. Hedef, bağımsız, birleşik ve -ulusal kurtuluş mücadelelerinin çoğunda gözlendiği üzere sosyalist- bir devlet kurmaktır.

Ancak zamanla bu klasik paradigma değişmiş, statü talebinden vazgeçilmemiş olmakla birlikte, “bağımsız Kürdistan” talebinden –en azından söylemsel düzeyde- vazgeçilmiştir. Statü talebinin bugünkü formu ve dile getiriliş biçimi, mevcut sınırlar değişmeksizin yapılacak anayasal ve yasal düzenlemelerle Kürt coğrafyasında âdem-i merkeziyetçi bir idare biçiminin hâkim olması, meselenin demokratik hakların genişletilmesi ve yurttaşlığın içinin demokratik bir şekilde doldurulmasıyla çözülmesi şeklindedir. Buna ise “demokratik özerklik” ya da şu aralar daha popüler olduğu üzere, “özyönetim” adı verilmektedir.
Bu dönüşümün elbette ki pratik ve teorik nedenleri vardır. Pratik neden, Öcalan ve PKK yönetiminin askeri olarak devleti yenip bağımsızlık ilan edemeyeceğinin farkına varmış olmasıdır ve Öcalan’ın 1999’da Kenya’da yakalanması bu farkındalığı pekiştirmiştir. Diğer bir pratik neden ise 1990’ların hemen başında reel sosyalizmin çözülmesi ve buna bağlı olarak ulusal kurtuluş hareketlerinin dünya ölçeğinde bir geri çekilme süreci yaşamasıdır.
Teorik nedenler ise, yakalanmasının ardından Öcalan’ın yaptığı okumalar ve yaşadığı fikri dönüşümle ilgilidir. Öcalan, post-Marksist, postmodern, liberter, dünya-sistemci ve anarşist okumaları neticesinde hem Marksizm-Leninizm’le bağlarını koparmış, hem de modernitenin ve bununla bağlantılı olarak ulus-devletler sisteminin keskin bir eleştiricisi haline dönüşmüştür.

Öcalan, “tekçi ve baskıcı” olarak adlandırdığı “kapitalist modernite”nin yerine “demokratik modernite”yi, tekçi ulus anlayışının yerine “demokratik ulus”u, ulus-devletlerin yerine de “demokratik özerklik”i önermektedir. Öcalan’ın yazdıklarına bakarak, bu kavramları kısaca şöyle özetleyebiliriz: Demokratik modernite, kapitalist moderniteye karşı ekolojik, kırsal, komünal/kooperatifçi bir üretimi ve onun etrafında örgütlenmiş bir toplum modelini/uygarlık tahayyülünü içermektedir. Demokratik ulus, “tekçi ulus anlayışı”na karşı, etnisite üzerinden tanımlanmayan, cinsiyet eşitlikçi ve çokkültürlü/çok dilli bir kolektif kimliği işaret etmektedir. Demokratik özerlik ise merkezi devlet aygıtının yetkilerinin önemlice bir bölümünü yerel yönetim aygıtlarına devretmesi ve katılımcı bir yerel demokrasinin inşası anlamına gelmektedir.
Peki, tarihsel arka planını ve teorik çerçevesini -bir köşe yazısı sınırları içerisinde- ortaya koymaya çalıştığımız “demokratik özerklik” Kürt sorununa bir çözüm olabilir mi, özyönetimle Kürtler bir statüye kavuşmuş olurlar mı? Bu soruların yanıtını da pazar günkü yazıda tartışmaya çalışalım.
......................................
2. bölüm
Çarşamba günkü yazıda, Kürt sorununun bir “etno-politik” sorun olduğunu, buradan hareketle de çözümün etno-politik bir karakter taşıması gerektiğini belirtmiştik. Bu ise “statü talep eden bir halkın statü sahibi olması” anlamına geliyordu; yani Kürt sorunu, Kürtler bir statü sahibi olmaksızın çözülemeyecek bir sorundu.
Peki bir halkın statü sahibi olması ne demektir, nasıl statü sahibi olunur? Statü sahibi olmak, “halk olmaktan kaynaklanan kolektif haklarını kullanmak”, bunun için ise “siyasi bir birime sahip olmak” anlamına gelir. Bu siyasi birim özerk bölge olabileceği gibi, federasyon ya da bağımsız devlet de olabilir. Bunlardan hangisiyle statü sahibi olunacağını ise söz konusu halk ve siyasi temsilcilerinin yürüttüğü mücadele, savundukları paradigma, güç ilişkileri, bölgesel-uluslararası konjonktür vs. belirler.
Bugün Kürtlerin savundukları paradigma, başına “demokratik” sıfatı eklenmiş olan “özerklik”tir. Her ne kadar gerek Türk gerekse Kürt tarafından kimi kesimlerce demokratik özerkliğin aslında bağımsızlık için bir aşama olduğu iddia edilse de, bu iddiayı doğru kabul etmek demokratik özerklik üzerine herhangi bir analiz yapmayı imkânsız kılmaktadır. Çünkü sahiden de ortada bir “ara aşama” ya da “bağımsızlık için kullanışlı bir araç” varsa, demokratik özerklik üzerine tartışmanın bir manası yoktur. Dolayısıyla biz buradaki değerlendirmelerimizi, Kürt siyasi hareketinin, “Kürt sorununun çözümü demokratik özerkliktedir” söylemini “doğru” kabul ederek yapacağız.
Bugün Kürtlerin yaşadığı ülkelere baktığımızda gördüğümüz manzara şu: Irak’ta resmi, Suriye’de fiili bir özerkliğe, dolayısıyla statüye sahipler. İran’da ciddi baskılar söz konusu olmakla birlikte “kültürel özerklik” anlamına gelebilecek geniş kültürel haklar söz konusu. Herhangi bir kolektif hak kullanımı ve statüye sahip olunmayan tek yer ise Türkiye ve sorun da zaten bundan kaynaklanıyor.
Statünün iki boyutu bulunuyor: İlki Anayasal, ikincisi ise siyasi ve idari boyut. Anayasal boyut esas olarak yurttaşlığın nasıl tanımlanacağını içeriyor. Eğer özerklik hayata geçirilecekse, etnik vurgudan arındırılmış ve vatandaşlık/ortak vatan esasına dayalı, haklar ve ödevler açısından eşitlikçi bir yurttaşlık tanımına ihtiyaç bulunuyor; ayrıca özerkliğin tanımının yapılması ve hukuki/idari çerçevesinin çizilmesi gerekiyor.

Siyasi ve idari boyut ise merkezi hükümetle özerk bölge arasındaki ilişkilerin tanımlanmasını gerektiriyor. Siyasi özerklik, idari özerkliği aşan bir yönetim biçimi olduğundan mutlaka ve mutlaka bir bölgesel yasama aygıtına, bir de bölgesel yürütme aygıtına ihtiyaç duyuyor. Bölgesel yasama ve yürütme aygıtlarının, merkezi hükümetle işbirliği içerisinde bir yetki bölüşümüne gitmesi ve eğitim, sağlık, vergi, doğal kaynakların kullanımı ve güvenlik gibi başlıklarda hangi yetkilere sahip olacağının yine kanunlarla belirlenmesi gerekiyor.
Bölgesel yasama ve yürütme aygıtı merkezi hükümete bir alternatif teşkil etmediği gibi, onunla egemenlik üzerinden bir rekabete de girişmiyor. Merkezi parlamento ve hükümet “ulusal” ölçekte iş görürken, bölgesel parlamento ve hükümet “bölgesel” sorunlara odaklanıyor. Böylelikle ortaya “ayrı bir devlet” çıkmıyor, merkezle özerk bölge arasında bir “yetki bölüşümü” ve güçlendirilmiş bir “yerel demokrasi” söz konusu oluyor.
Bugün “etno-politik bir sorun olarak Kürt sorunu”nun çözümü için en rasyonel yol demokratik özerklik olarak görünüyor; çünkü bağımsızlık ve federasyona göre çok daha kolay hayata geçirilebilme niteliği taşıyor. Sadece anayasal/yasal düzenlemeler yapma kolaylığı anlamında değil, bir yandan Kürtlerin statü sahibi olmaları anlamına gelirken, öte yandan ülkenin mevcut sınırları değişmeyeceği, yani “bölünme” anlamına gelmeyeceği, bir “iç savaş”ı engelleme potansiyeline sahip olduğu, dış müdahale olasılığını zayıflatacağı ve bir arada yaşamaya hizmet edeceği için de demokratik özerlik şu an eldeki en iyi seçenek olma niteliğini taşıyor.
İronik ve trajik olanı ise şu ki; Kürt siyasetinin temel talebinin bölünme değil, demokratik özerklik aracılığıyla birlikte yaşamak olduğu bir konjonktürde, savaşla birlikte Kürtlerin duygusal kopuşu giderek hızlanıyor. Ortak vatanda, eşit yurttaşlar olarak bir arada yaşama iradesi, iktidar ve medya tarafından yükseltilen milliyetçilikle birlikte gün geçtikçe zayıflıyor. Sorun, maalesef giderek demokratik özerklikle dahi çözülemeyecek ve iki halk için de felaket anlamına gelebilecek bir veçheye kavuşuyor.
Peki Kürt sorununun çözümü için şu an itibariyle en rasyonel yol olduğunu söylediğimiz demokratik özerklik, Kürt emekçilerinin emekçi olmaktan kaynaklanan sorunlarının çözümü anlamına geliyor mu? Bu da üçlemenin son yazısının konusu olsun.
 
#2
öncelikle kürt "sorunu" tanımlamasına değineceğim.. çünkü bu tanıma verilen isimden çok bilince yansıyan içeriksel anlamı önemli..
önce fatih yaşlı'nın tanımına değineyim..

“Kürt sorunu nedir?” Bu soruya -“Kürtler yoktur” diyenleri dışarıda bırakarak söyleyecek olursak- verilmiş olan çok sayıda yanıt var. Bu yanıtlara göre, Kürt sorunu bir demokratikleşme sorunudur, bir güvenlik sorunudur, dış güçlerden kaynaklı bir sorundur, bir azgelişmişlik/ka lkınma sorunudur, bir emekçi sorunudur vesaire.
Bu yanıtlar, farklı siyasi pozisyonlardan üretilmiş yanıtlar olmakla birlikte, “Kürt sorunu nedir?” sorusunun etrafında dolanmakta, sorunun “bilimsel yanıtı”ndan uzak durmaktadırlar. Peki, “Kürt sorunu nedir?” sorusunun “bilimsel” bir yanıtı var mıdır, “Kürt sorunu nedir?” sorusuna “bilimsel” bir yanıt vermek ne demektir?
Bu soruya, sosyal bilimler alanında ve özellikle “milliyetçilik çalışmaları” başlığında yazılmış binlerce kitap ve yüz binlerce makaleye bakarak “bilimsel” bir yanıt vermek mümkündür ve o yanıt en veciz haliyle şöyledir: “Kürt sorunu etno-politik bir sorundur.” Bu ise şu anlama gelmektedir: Kürt sorunu, Kürt olarak adlandırılan ve statü sahibi olmayan bir etnik grubun, uluslaşma süreci içerisinde, statü sahibi olmayı talep etmesiyle ama bu taleplerinin karşılanmamasıyla ilgili bir sorundur.
Peki “statü sahibi olmak” ne demektir? Anlatmaya çalışalım: Milliyetçilik ideolojisi, yine veciz bir ifade tanım kullanacak olursak, “Ulus fikriyle devlet fikrinin çakışması” olarak tarif edilebilir.
fatih yaşlı., herkes adına yanıt vermiş ama bir tek kandi adına yanıt vermemiş.. ama beğendiği bir yanıt var-gibi..

“bilimsel” bir yanıt vermek mümkündür ve o yanıt en veciz haliyle şöyledir: “Kürt sorunu etno-politik bir sorundur.” Bu ise şu anlama gelmektedir: Kürt sorunu, Kürt olarak adlandırılan ve statü sahibi olmayan bir etnik grubun, uluslaşma süreci içerisinde, statü sahibi olmayı talep etmesiyle ama bu taleplerinin karşılanmamasıyla ilgili bir sorundur.
beğendiği ve bilimsel gördüğü bu yanıtı ele alayım.. Kürt sorunu etno-politik bir sorundur.” bence de doğru ama sonrası biraz karışık.. Kürt sorunu, Kürt olarak adlandırılan ve statü sahibi olmayan bir etnik grubun, uluslaşma süreci içerisinde, statü sahibi olmayı talep etmesiyle ama bu taleplerinin karşılanmamasıyla ilgili bir sorundur.

fatih yaşlı ve genelde olan zaaflı-hatalı bilinç.; bu taleplerinin karşılanmamasıyla ilgili bir sorun bu cümledeki içeriksel özü bilmelerine rağmen anlayamamalarından kaynaklanır.. çünkü.; bir başka etno-politik iktidar/devlet., diğer etnik yapıları yok saydığı yada ok etmek istediği için ortaya sorun çıkar.. sadece yok saymakla çıkmaz.. varlığını kabul ederler ama yaşam haklarını yok etmek ve yaşam alanlarından sürmek isterler işte bu nedenlerle de etno-politik sorun çıkabilir.. demek ki., sorunun bilimsel özü etno değil., erk ile ilgili bir şeymiş..
fatih yaşlı ve muadillerinin anlamadığı öz budur.. t.c. devleti kuruluşunda etnik yapılar dahil başkaca sosyal-kültürel(inanç) ve siyasal yapılara karşı İNKAR-İMHA" POLİTİKALARI VE PRATİKLERİ ÜZERİNDEN YAKLAŞTIĞINDA ORTAYA "SORUN" ÇIKIYOR..
kısaca.; kürt sorunu sadece kürtlerin sorunu değil.. ermeni-kürt-laz-gürcü-abaza-çerkes-pomak-arnavud-rum-çingene-vs., tüm etno toplulukların ve müslüman(alevi., hanefilik dışındaki sunni)-hıristiyan-yahudi inanç topluluklarının., resmi ideoloji dışındaki ideolojik toplulukların her biri gibi., DEVLETİN YAPISININ ÜRETİĞİ BİR SORUNDUR..

fatih yaşlı gibileri işin bu yanını bilir ama bilince çıkartamaz.. bu yüzden kürtler sorun!! olmazsa vatanlarında etno-politik bir sorun da olmaz.. demezler ama demiş olurlar.. öyle ya.. laz sorunu diye bir sorun var mı? yok.. kürt sorunu konuşuurken sorun olarak hortluyor.. böyle de bir bulaşıcı yanı var..

1923 kuruluşunda yahudiler ve zaten insan sayılmayan çingeneler hariç hepsi talepleri ile az yada çok ses çıkartılar..
hıristiyan azınlık!! gibi dinci bir tanım ile yola çıkan laik! cumhuriyet., ermeniler-rumlarla ilgili sınırlı azınlık haklarını kabul etti.. batı bu noktada diğerleri ile ilgili bir ısrarda bulunmadı..
ne türkiye solu ne de bu yazılarında fatih yaşlı bu zeminde kafa yormadı..
laik bir cumhuriyet kuruluyor ve lozana göre azınlık tanımı ve ile ilgili düzenlemeler yapılıyor.. buradaki azınlık tanımı etno-politik bir tanımdır.. dayatan da kabul eden de bunun bilincindedir ama topluma inanç-politik olarak yedirilmiştir.. ilginçtir yahudi etno topluluğu bu haklardan feragat ettiğini açıklamıştır.. neden? acaba.. işin bu yanı da sorgulanmamıştır..
1923 zorunlu mübadelesi bir etno ulus devlet olan yunanistan ve bir etno ulus devlet olmak isteyen türkiye arasında yapılmıştır.. üstelik zorla yapılmıştır.. ama her iki taraf kendisinden türk ve rum olanları değil., hıristiyan ve müslüman olanların bazılarını "ayıklamıştır".. bölgesel olarak zorunlu mübadele dışı kalan yerler dışında zorla göç ettirilenler türk ve rum olarak "ayıklanmamış"tır.. hıristiyan olup., türk olan bir sürü ale ve müslüman olup., türk olmayan ve mübadele % desinin yarısından çok fazlası olarak., müslüman aile mübadele içinde yer almıştır.. bunların ağırlığının ibrani kökenliler olduğu da bilinir.. bunların dışında rum ve pomak vardır.. bu bilgiler resmen bilinen bilgilerdir..


fatih yaşlı tüm bunları es geçip., olaya!! kürt sorunu ve kürtlerin statüsü olarak da dar anlamda etno-poltik sorun olarak bakmaktadır..
devletin yapısını temel almadan yapılan bu tespit ve tanımlar sakattır.. ve bir dizi sakatlıkların devamına neden olur.. çözümde de sakatlık yaratır..
Peki “statü sahibi olmak” ne demektir? Anlatmaya çalışalım: Milliyetçilik ideolojisi, yine veciz bir ifade tanım kullanacak olursak, “Ulus fikriyle devlet fikrinin çakışması” olarak tarif edilebilir.
hem kürt sorunu etno-politik bir bilimsel tanım diyor.. hemde tanımının milliyetçilik olarak çözüm bulabileceğini kodluyor..
“Ulus fikriyle devlet fikrinin çakışması” milliyetçilik ideolojisi ise., bir yanı ile marks ve konuya devrimci-sosyalist anlam katan lenin de milliyetçi ideolojiyi savunmuş demektir..
öncelikle marks konusunu netleştirelim.. fatih yaşlı gibiler., marksı referans alır ama başka durumlarda marksı nereye sokar dikkat etmez..
marksın uluslaşma kavramı burjuva devlet/iktidar olma ile içerik taşır.. yani., burjuva-kapitalist devlet olabilme koşulları(nesnel) ve becerisine(nesnelliğe irade koyabilme) sahip halklar anlamındadır.. bu koşul ve becerilere sahip olmayanlar tarihsel olmayan geri uluslardır.. yani sönecek yada diğerine katılıp eriyecek halklardır..
lenin bunu revize etmiştir.. (sosyal-kültürel)ulus bilincini kazanmış ve belirli toprak parçasında yaşayan ve belirli bir üretim biçimi yaratmış halklar uluslaşma sürecini ulus devlet olarak tamamlama hakkına sahiptir derken., burjuva sınıf ve üretim biçimi zorunluluğunu kaldırır.. burjuvası yoksa haliyle işçi sınıfı da yoksa., işçi sınıfı ideolojisi taşıyan bir parti/hareket önderliğinde sosyalist ulus devlet yaratabilir der..
fatih yaşlı.. konu kürtler ve "sorun" olmaları olunca “Ulus fikriyle devlet fikrinin çakışması” milliyetçilik ideolojisi derken.,marks ve lenin tezlerine milliyetçi ideolojisi dediğini fark etmiyor.. mesela.. t.c. kuruluşu ve kuruculuğu ulus fikri ve devlet fikri çakışması değil mi?.. fatih yaşlı t.c.!ye ne diyor..
milliyetçi t.c. mi? diyor.. bu t.c. diğer ulusları pardon etno'ları yok saymakla bir de faşist olmuyor mu?.. mübadeleyi din üzerinden yaparken islami faşist olmuyor mu?..
bu sorgulamaları da yapamazlar..

kısaca..
kürt "sorunu" etno-politik bir sorundur ama bunun etno yanı devlet türkcülüğü politik yanı da faşizmdir.. kürtler ise bu sorunun yarattığı bir itirazın ve isyanın adıdır..

bu açıklamalardan sonra devam edeceğim..
 
#3
politik süreç kürt "sorunu" üzerinden "ateşlendikçe" güncel gelişmelere göre pozisyon almalarda başlıyor.. kürt sorunu!!nun "ateşli" yaşandığı bu günlerde ana "mevzu" demokratik özerklik olmakta.. bu koya el atanlar., kafa patlatanlar nedense., kürtlere sormayı yada başvurmayı hiç denemiyorlar.. sanırım bu klasik bir alışkanık olsa gerek..

kürtler ne demiş?., neden? demiş.. ne yapmak istiyor ve ne yapıyor soralım bir.. diyen yok.. çünkü kürtlerin ne düşündüğü çok önemli değil.. hayırlı bir şey düşünmeyecekleri de belli!!..
bu yazdıklarım sitem değil.. bir gerçekliği vurgulamaktır.. bu duruş ve karakter değişmez ise bırakın kürtlerle kardeş olmayı kimse ile kardeş olunamaz., devletin kucağından da inilemez..
.................................................................

Kürt etno-politik sorununun ve Kürt uluslaşma sürecinin taşıyıcısı olarak Kürt siyasi hareketi de uzun yıllar boyunca bu klasik şemaya sadık kalmış, Kürt sorununun çözümünün bağımsız bir Kürt devleti kurulmasından geçtiğini savunmuştur. Hedef, bağımsız, birleşik ve -ulusal kurtuluş mücadelelerinin çoğunda gözlendiği üzere sosyalist- bir devlet kurmaktır.
kürt siyasi hareketi derken aslında pkk demek istiyor.. bu da ilginç bir durum.. kürt siyasi hareketi bir tane değil.. gerek bakur bölgesinde gerek ise diğer bölgelerde bir dizi kürt siyasi hareketleri var.. bu anlamda tekil şahıs olarak kullanılamaz.. türk siyasi hareketi deniyor mu?.. türkiye syasi hareketleri diyorsun.. tekil şahısdan bahsederken adını söylüyor yanına da bir sıfat ekliyorsun..
ulusal kurtuluş mücadelelerinin çoğunda gözlendiği üzere sosyalist- bir devlet kurmaktır. sanki türkiye solundaki ulusal kurtuluş mücadelesi diyenler başka bir şey hedefliyor.. ama mücadele tanımlarının başındaki ulusal kavramında "etno" isim yok.. garip değil mi?.. o zaman t.c. kurtuluş mücadelesi desinler..

doğrudur.. kürt siyasetleri içinden biri olarak., pkk ilk çıkışında klasik leninist format üzerinden birleşik sosyalist kürt ulus devletini savunuyordu..
Ancak zamanla bu klasik paradigma değişmiş, statü talebinden vazgeçilmemiş olmakla birlikte, “bağımsız Kürdistan” talebinden –en azından söylemsel düzeyde- vazgeçilmiştir.
bu nasıl bir ifadedir böyle.. statü talebi dediğin nedir?.. sana göre mi? açıklanıyor.. sordun mu? pkk statü derken neyi kasdediyor.. bu duruş ve yönelim iyi bir şey değildir.. daha beteri.. “bağımsız Kürdistan” talebinden –en azından söylemsel düzeyde- vazgeçilmiştir. bu sözlerdir.. pkk'nin paradıgma değişimini samimi bulmayabilirsin., taktik duruş görebilirsin.. ama bunu kendi düşüncen olarak belirtirsin.. pkk'nin duruşu olarak sunamazsın..
bu kafada ve karakterde olan kişiler., t.c. milliyetçilerinden beterdir.. onlara bir şey anlatabilmenin., belirli oranda ilişkilenmenin zemini yaratılabilinir.. ama bunlarla asla.. hem sana samimi değil., "kandırıkçı" diyor., hemde bizlerle neden ortaklaşılmıyor., bize güvenilmiyor diye hesap soruyor..

kürtleri anlamayı geçtim.. düzgün dinlemekten bile yoksun bir kafa.. yetmiyor.. anlatılanı deforme ediyor..
Statü talebinin bugünkü formu ve dile getiriliş biçimi, mevcut sınırlar değişmeksizin yapılacak anayasal ve yasal düzenlemelerle Kürt coğrafyasında âdem-i merkeziyetçi bir idare biçiminin hâkim olması, meselenin demokratik hakların genişletilmesi ve yurttaşlığın içinin demokratik bir şekilde doldurulmasıyla çözülmesi şeklindedir. Buna ise “demokratik özerklik” ya da şu aralar daha popüler olduğu üzere, “özyönetim” adı verilmektedir.
ne güzel.. demokratik özerklik yada özyönetim konusunu açıklıyor.. içinde "etno!" bir şey yok.. yani anlamış.. demokratik hakların genişletilmesi ve yurtdaşlık tanımının içinin doldurulması!!! -ne demekse- .. kürt "sorunu"nu çözeceğinin farkında.. ama şunun farkında olduğu halde söylemekten ileniyor..
- demokratik hakların genişletilmesi nedir?... ortada etno-kürtler!! için demokratik haklar var da bunlar mı? genişletilecek.. yoksa., t.c. demoratik bir cumhuriyet olmaya mı? zorlanacak..
- yurttaşlığın içinin demokratik bir şekilde doldurulması derken., hepsi türklere!! değil., birazı da kürtlere mi? deniliyor., yoksa. madem herkes eşit t.c. vatandaşı., etno!! durumundan dolayı yaşatılan kısıtlamalar kalksın mı? deniliyor.. örneğin müslüman olmayan afedersiniz ermeni vatandaşlarımız askeri okullara girebilecek ve devlet memuru olabilecek mi? deniliyor.. bilindiği gibi.. devlet memuru olmak için müslüman olmak da yetmiyor.. etno!! kökenini belirtmeyeceksin..
kısaca.. o değerli aydınlanma-ilerleme kuruculuğu dedikleri 1923 cumhuriyetindeki herkes müslüman ve türktür vatandaşlık tanımı mı? değişecek..


demokratik özerklik ise bunlar değildir.. fatih yaşlı ne olduğunu bilmez de değildir.. en azından bunun ulus devlet yada bölgesel statü(federasyon) iması olduğunu iddia edecek kadar bilgisi var.. vatandaşlık., ve kürtlerin demokratik hakların içli dolması hikayeleri ile ilgili değil..

fatih yaşlı.. oturmuş., öcalan adına ahkam kesiyor.. ama yalan yanlış tarif ediyor.. yani., fili tarif ederken tuttuğu yeri hortum sanıp anlatıyor.. ama fili hortumundan değil., başka yerinden tutmuş..

Bu dönüşümün elbette ki pratik ve teorik nedenleri vardır. Pratik neden, Öcalan ve PKK yönetiminin askeri olarak devleti yenip bağımsızlık ilan edemeyeceğinin farkına varmış olmasıdır
olabilir.. durduğu yerden böyle görüyor olabilir.. bunu perinçek de dillendiriyor.. pkk yenildi abd yardımına koşuyor demekte..
pkk'nin devlet ulus devlet hedefinden vazgeçmesinin nedeni çizgisel değişim değil demek tartışılır.. ikna için uğraşmaya gerek vardır-yoktur.. yaşamı gözlemlemeyen "kafa"lara bence gerek yoktur.. güney devlet ilanı yaparız diyor ama rojava aynı koşullara daha fazla sahipken demiyor.. t.c. içinde federasyon ve devlet hadefini resmen tüzüğüne yazan yasal partiler varken ve devlet ile halvet halinde iken pkk illegal ve askeri varlığına rağmen neden demiyor.. sorgulamayanlara bir şey anlatmanın-iknanın gereği yoktur..
ve Öcalan’ın 1999’da Kenya’da yakalanması bu farkındalığı pekiştirmiştir.
işte hiç dayanamadığım cümle-söylem budur.. kim olursa olsun bu cümleyi kullanana ahlaksız sosyal faşist derim.. bu cümleyi kullanan fatih yaşlı.. pkk hakkında ahkam kesecek kadar bilgiye sahip ise.. ulus devlet formatının terk edilmesine zemin olan paradıgmasal değişimin ne zaman başlatıldığını ve dilendirildiğini bilmemesi mümkün değil.. bildiği halde öcalan tutsaklığından sonra demesi ahlaksızlığın faşistliğin dibi oluyor..
ayıptır.. tarih olarak belgeler var.. kongre kararları var.. buna rağmen işi öcalan tutsaklığına bağlamak ahlaksızlıktır..
Diğer bir pratik neden ise 1990’ların hemen başında reel sosyalizmin çözülmesi ve buna bağlı olarak ulusal kurtuluş hareketlerinin dünya ölçeğinde bir geri çekilme süreci yaşamasıdır.
bunu anlarım.. resmi tarihle beyni dolmuş politik mürid birileri bu tespiti yapabilir.. ama kendine okur-yazar -araştıran aydın diyen biri yaparsa adına ne? denir..
sscb hangi ulusal kurtulş hareketlerini destekledi.. bu desteklerinini ne zaman tamamen kesti.. sscb 1990 da resmen çöktü.. ondan sonra ulusal kurtuluş hareketleri de çöktü mü?.. boş yazmayacaksın.. yine de bular tartışılır konular..

ama.. aşağıdaki ifafeler ahlaki bir bozukluğun ifadesidir..
Teorik nedenler ise, yakalanmasının ardından Öcalan’ın yaptığı okumalar ve yaşadığı fikri dönüşümle ilgilidir. Öcalan, post-Marksist, postmodern, liberter, dünya-sistemci ve anarşist okumaları neticesinde hem Marksizm-Leninizm’le bağlarını koparmış, hem de modernitenin ve bununla bağlantılı olarak ulus-devletler sisteminin keskin bir eleştiricisi haline dönüşmüştür.
hala teorik dönüşümü öcalan yakalanmasına bağlayarak izah etmek bilmemezlik yada gerzeklik değil., kontra bir pozisyon almaktır..
diyemiyor.. pkk reel sosyalizmlerin çöküşünü önemsedi.. analiz etti ve bu anlamda ciddi bir paradıgmasal değişime girdi.. çünkü değişim., 1993 ile açık ifade edilir oldu.. ve sonrası pkk kongreleri ve yapısal değişimler yaşandı.. örneğin.. kck formatına giden süreç hangi yıl başladı.. öcalan yakalandığında mı?..
4.(1991) ve 5.(1995) kongrelerde marksizm eleştirileri başlad ve bayraktaki orak çekiç kaldırıldı..
Devletleşerek sosyalizm amacına ulaşamaz. Devletleşmek sosyalizmin basit bir amacı olarak anlaşılırsa daha doğrudur. Bazı sosyalist amaçlar vardır ve devlet eliyle yerine getirilir. Gericiliği bastırmak ve dış emperyalist tehlikeyi boşa çıkarmak için devlet gereklidir. Ama her şeyi devletten beklemek sosyalizmi saplantıya götürür.
...
Ulusal gerçekliği gözardı etmeyen ama kendini bir ulusal çıkara da boğmayan, her ulusa adil yaklaşan (buna ulusların kendi kade- 60 rini tayin hakkı ilkesi denilir), yine demokratik olabilen, diktayı dar bir zümrenin çıkarı olarak görmeyen, diktayı ve iktidar aracı olan devleti, haksız sömürü organlarını ortadan kaldırmak için olduğu kadar, yeniden düzenleme biçiminde dönüşmeye uğratmayı esas alan ve buna benzer birçok sağlıklı düşünceyi, projeyi ve onun ahlaki esaslarını düşünen bir organ olarak işlev görmelidir
..
yine ilişkin de bunlar söylenebilir. Bu anlatımda kof böbürlenmelere yer olmadığı gibi, “artık sosyalizm çözüldü (ki Türk solunda bu çok belirgindir), geriye kalan kapitalizmin yoludur” diyerek koşan koşana, koşturan koşturana bir duruma da yer yoktur. Biz ne eskisi kadar kurulan sosyalizmden sarhoştuk, ne de çözüldüğünde moralimiz düştü. Tam tersine kendi yolumuza daha iyi ve anlamlı yüklendik
.. Sözümona reel sosyalizm çözüldü ve kapitalizm zafer kazandı. Ama bir de biz kazandık ve bu tesadüf değil. Çünkü kazanan aslında kapitalizm olmadı ve kaybeden de sadece sosyalizmin çürüğü oldu
alıntılar.. 5. kongre öcalan raporundandır.. yani., paradıgmasal değişim bu tarihlerde işliyordu..

toparlarsam..

elbette eleştiri hakkı olmak üzere., pkk paradıgmasal değişimini ve sürecini doğru koymak gerekir.. t.c. yi dize getirip ayrılamayacağını gördü demek başkadır.. tartışılır.. öcalan yakalandıktan sonra oldu demek başkadır.. birincisi kişinin kendi değerlendirme ve tespitleridir.. ikincisi hem yalan hem ahlaksızlıktır..

aynı şey demokratik özerklik konusunda da geçerlidir..
pkk'nin bu tezine takiye demek başkadır.. tezi kendisinden değil., kendi kafandan uydurup tarif etmek başkadır.. birincisi ikna ile ilgilidir.. ikincisi ahlaksızca yapılan deformasyondur..


........ devam edecek........

 
#4
bana göre., fatih yaşlı demokratik özerkliğe devlet aklı ile ördek memet gibi bakıyor.. bunu kürtler söyledi içinde özerklik geçiyor demek ki ayrılmaktan bahsediyorlar diyor.. çünkü kürt sorunu!!nu bir statü sorunu olarak algılıyor., bu "sorun" tanımındaki devletin formatını es geçiyor.. kürtlere bir statü verilirse sorun çözülür diye düşünüyor.. bu da şu anlama geliyor.. kürtler sadece kendileri için bir statü savaşı içinde.. bu savaş onların savaşı., toplumsal mücadelenin genelinin değil demiş oluyor..

Çarşamba günkü yazıda, Kürt sorununun bir “etno-politik” sorun olduğunu, buradan hareketle de çözümün etno-politik bir karakter taşıması gerektiğini belirtmiştik. Bu ise “statü talep eden bir halkın statü sahibi olması” anlamına geliyordu; yani Kürt sorunu, Kürtler bir statü sahibi olmaksızın çözülemeyecek bir sorundu.
kürtlerin bir statüsünün olmadığı gerçek.. ama bu durum sadece kürtlerle sınırlı değil., bir dizi toplumsal etnik-sosyal-siyasal toplumsal yapıların da statüleri yok.. çünkü devletin kendine biat etmiş ve devlete göre kendini tarif ettiren bir statü formatı var.. sorun da burada..

Peki bir halkın statü sahibi olması ne demektir, nasıl statü sahibi olunur? Statü sahibi olmak, “halk olmaktan kaynaklanan kolektif haklarını kullanmak”, bunun için ise “siyasi bir birime sahip olmak” anlamına gelir. Bu siyasi birim özerk bölge olabileceği gibi, federasyon ya da bağımsız devlet de olabilir. Bunlardan hangisiyle statü sahibi olunacağını ise söz konusu halk ve siyasi temsilcilerinin yürüttüğü mücadele, savundukları paradigma, güç ilişkileri, bölgesel-uluslararası konjonktür vs. belirler.

kürtlere bir statü verilecek ise bu statü ayrı bir ulus devlet olmakla olasıdır.. yada var olan devlete kürt etnisitesini türk tanımının yanında ortak yapmakla olasıdır..
federasyon bu anlamda fatih yaşlının belirttiği gibi rasyonel bir çözümdür ama var olan koşullara göre rasyonel.. çünkü., federasyon bir etnisiteyi bir alanda görece özgür kılsa da merkeze bağlayan kayışlar onun bu özgürlüğünü vasal/serf konumunda tutar.. yani., merkez etnisite tanımı ve formatı değişmeden sorun yine çözülmüş sayılmaz.. kürt hakkaride bir statüye sahipken., mersinde istanbulda yine alt statüdedir..

fatih yaşlı.. bana göre., kürtlerin ayrılma olasılığı karşısında bari elimizin altında vasal olarak tutalım mantığını savunuyor.. bu anlamda demokratik özerklik kavramına olumlu yaklaşmaya çalışıyor.. aslında federasyon içeriği vermeye çalışıyor..

burada vahim olan iki şey var.. 1- kürt "sorunu" tanımını devlet nezdinde ele almıyor.. yani sorunun kaynağının devletin formatı ve işleyişi olarak görmüyor.. kürtler diğerlerinden farklı olarak t.c. türkü vatandaşlığında eritilemedi ve statü talep ediyor.. bu sorun olarak karşımızda.. bir statü verilmez ise ayrılacaklar.. o yüzden federasyon verelim kalsınlar diyor.. olabilir.. devlet aklının bir tarafında mevzilenmiş bir akıl olarak bir çözüm önerisidir ama özgürlük hareketinin talepleri ve önermeleri bu değildir..

fatih yaşlıya göre demokratik özerklik.;
Bugün Kürtlerin yaşadığı ülkelere baktığımızda gördüğümüz manzara şu: Irak’ta resmi, Suriye’de fiili bir özerkliğe, dolayısıyla statüye sahipler. İran’da ciddi baskılar söz konusu olmakla birlikte “kültürel özerklik” anlamına gelebilecek geniş kültürel haklar söz konusu.
fatih yaşlı.. farkında ya da değil.. ırak örneği kafasındaki federasyon ile aynı.. ırak ulus devleti içinde kürtler bir bölgede özerk şahsi statüye sahip.. yani., ırak merkezi ulus devletinin vasalı bir kürt ulus devletçiği!!.. demokratik özerklik ile ilgisi yok.. en fazla bu federasyon içinde demokratik özerklik işletilebilir., talep edilir ki., kürdistan federe devletinde bunu talep eden kürt siyasalı var.. ama rojava federasyon değil.. kantonlar anlamında söylenebilirse de rojava kantonları demokratik özerklik tanımı ile aynı değildir.. rojava kantonlarında demokratik özerk yapılar vardır., kanton yapısı bunlara göre hukuk/kurum olarak biçim almıştır..
kısaca.. devlet içinde., özerk-federe-kanton başkadır., demokratik özerklik başkadır..
ayrıca yazarın iran ve kürtler hakkında bilgisi sıfır.. iranda kürdistan ostanı(eyaleti) vardır..
Herhangi bir kolektif hak kullanımı ve statüye sahip olunmayan tek yer ise Türkiye ve sorun da zaten bundan kaynaklanıyor.
madem bunun farkındasın., sorunun asıl kaynağının ve çözümünde asıl kaynağının farkında olman gerekir.. her iki yazısında t.c.'nin bu sorunlu yapısı ve ne değişömesi gerektiği hakkında tek bir önerme yok.. olan ise vatandaşlık tanımı ve demokratikleşme!!! fatih yaşlı.. her türk sosyal şöven sosyalistti gibi kafayı kürtlerin taleplerine takmış., üstelik yanlış tarif ediyor..

Statünün iki boyutu bulunuyor: İlki Anayasal, ikincisi ise siyasi ve idari boyut. Anayasal boyut esas olarak yurttaşlığın nasıl tanımlanacağını içeriyor. Eğer özerklik hayata geçirilecekse, etnik vurgudan arındırılmış ve vatandaşlık/ortak vatan esasına dayalı, haklar ve ödevler açısından eşitlikçi bir yurttaşlık tanımına ihtiyaç bulunuyor; ayrıca özerkliğin tanımının yapılması ve hukuki/idari çerçevesinin çizilmesi gerekiyor.
açarsın demokratik özerklik konusunu okur çerçeveyi öğrenirsin.. bu arada demokratik özerkliğin federasyon yada etnik özerklikle ilgili olmadığını da öğrenirsin..
zaten sorunlardan bir tanesi de budur.. kimse kürtlere sormuyor.. kürtler adına düşünüp., kürtlerin açıklamalarını da kendi kafalarına göre anlıyorlar.. anlatırken kürtçe anlatılmış olsa da yanlış anlıyoruz dense neyse.. Türkçe anlatıldığı halde bunu kürtçe(bölücülük) olarak dinliyorlar...

yetmiyor.. garabet bir şekilde konuyu sınıfa getiriyorlar..
Peki Kürt sorununun çözümü için şu an itibariyle en rasyonel yol olduğunu söylediğimiz demokratik özerklik, Kürt emekçilerinin emekçi olmaktan kaynaklanan sorunlarının çözümü anlamına geliyor mu? Bu da üçlemenin son yazısının konusu olsun.

fatih yaşlı!! senin anladığın!! demokratik özerklik emekçilerle ilgili çözüm üretemez.. sadece bir etnisiteye görece bağımsızlık olanakları sağlar.. sağlarken sınıfsal olarak ayırt edemez.. yani üçlemenin ikisinde olduğu gibi üçüncüde de saçmalayacaksın..

demokratik özerkliği doğru anlasan., içinde emekçilerle ilgili ne var-yok da bilirdin..
 
#5
kürt "sorunu" ve "kürt emekçileri" sorunu

Bugün üzerinde duracağımız mesele ise Kürt sorununa çözüm olan şeyin, aynı zamanda Kürt emekçilerinin sorunlarına çözüm olup olmayacağı; yani aynı anlama gelmek üzere “ulusal kurtuluş”la “sınıfsal kurtuluş” arasındaki ilişki ve mesafe.
fatih yaşlı ne? anlatıyor!.. kürt sorununa çözüm olan bir şey kürt emekçilerine çözüm olabilir mi? olamaz mı? gibi bir tartışma olur mu?.. olmayacağı için., ulusal kurtuluş”la “sınıfsal kurtuluş” arasındaki ilişki ve mesafe. gibi bir konu da olmaz.. zaten Marksistlerin Leninist kesiminin en büyük açmazı budur.. hem etno-politik sorun ayrıdır., sınıfsal sorun ayrıdır derler hemde etno-politik bir konu olan ulusal kurtuluşu sınıf iktidarı ile aynı zeminde ele alırlar..

adı üstünde.. kürt ulusal kurtuluşu.. demek ki kürt ulusu bir yerde esir..bu esaret sadece kürt emekçileri üzerinde mi? öyle olsa idi kürt ulusal kurtuluşu denmezdi.. sadece emekçilerin kurtuluşu denirdi.. öyle ya kürt emekçilerinin esareti mülkiyetçi devlet/sistem içindedir.. çözüm de mülkiyetin kalkması ile ilgilidir.. ama bir ulusun esaretinden bahsediyorsak.; bunun içinde emekçisinden emeklisine ağasından beyine vs. hepsi vardır.. konu emek alanı ile ilgili değil., ulusal varlığı ile ilgili demektir..

bu anlamda bir ulusu esaret altında tutan ne ise onları kaldıracak çözüm üreterek sorunu halledersin..
örneğin.; t.c. kürt yok diyerek kürt ulusunun varlık haklarını kullanmasını engelliyor.. t.c. devletinin bu anlamda formatını değiştirerek çözüm yaratırsın..
olmuyorsa., kürt halkı ayrılarak kendini tanıyan bir devlet kurabilir., yada kendini tanıyan eşit ortak sayan bir başka devlete katılabilir..
somuta bakarak konuşursak..
1- sınırlarında olduğu güney kürdistan federe devletine katılabilir.. rojava kantonlarına katılabilir..
2- ayrı bir bölgesel kürt devleti olabilir.. diğer parçaları çağırabilir..

kürt yada kürt emekçisi olmayan fatih yaşlı bu noktada ne yapmalı! ve ne? yapmamalı! dır..
1- t.c. devletini format değişimine zorlayıp., kürt ulusunun t.c. içindeki parçasına özgür var olma koşulları yaratacak pozisyon almalıdır.. bunu yaparken-söylerken., bu parçanın diğer parçalarla ilgisini ve taleplerini ve pratiklerini de dikkate almalı., diğer parçalar bizi ilgilendirmez dememelidir..
2- t.c. devletinin format değiştirmesi olayında etkili bir güç durumunda değil ise., kürt ulusuna.. ölme eşeğim ölme yaz gelecek hikayeleri anlatmamalıdır..
bu anlamda kendi öz gücü ile mücadele eden ve belirli güce erişmiş kürt halkına amasız-fakatsız destek olmalıdır..
3- ne devleti ele geçirecek., ne de değişime zorlayacak ve sonuç alacak gücü-etkisi yoksa.; haliyle kürt halkının da tek başına devleti ele geçirmesi olası olmayacaktır ama değişime zorlama olanakları olabilir.. işte bu durumda elli bahane ile bu süreçten kaçmamalıdır.. ayrılma talebi varsa emperyalizm-bölücülük ayakları ile itiraz etmemelidir..

fatih yaşlı.. iki bölüm eveleyip-geveledikten sonra yapmaması gerekenleri yapmak için bahane yaratıyor..

Öncelikle belirtilmesi gereken şey şu ki, Öcalan tarafından formüle edildiği şekliyle demokratik özerklik sadece Kürt sorununa bulunmuş bir siyasi çözüm olma niteliği taşımıyor; demokratik özerkliğin temel iddialarından biri “kapitalizme alternatif” bir toplumsal hayatın inşa edilmesi.
iki bölüm dolusu yazdı.. gerçeği ancak açıklıyor.. bunu da hala dolambaçlı yollarla yazıp net belirtemiyor.. bu nasıl bir "sıkıntıdır" politik olarak tanımlamak olanaksız., psikolog işi..

demokratik özerklik sadece Kürt sorununa bulunmuş bir siyasi çözüm olma niteliği taşımıyor
proleterya diktatörlüğü., sadece Kürt sorununa bulunmuş bir siyasi çözüm olma niteliği taşımıyor demenin bir anlamı var mı?.. yok.. çünkü., temel iddialarından biri “kapitalizme alternatif” bir toplumsal hayatın inşa edilmesi. kürt sorunu dahil tüm sorunların çözümü bunun içinde zaten var.. demek ki., demokratik özerklik tezi bu zeminlerde tartışılmalıdır..

yani.. lafı eveleyip., geveleyip., kürt "sorunu" üzerinden nasıl bir toplumsal devrim ve yapılaşması konusuna getirmenin amacı ne?!..
demokratik özerklik önerenler zaten açıklamış., bu çözüm kürt sorunu., ermeni sorunu., kadın sorunu., emek sorunu vs. tüm sorunlara bir çözüm zemini olacaktır..

oturur bu zeminde bir tartışma açarsın.. konuya başlarken., demokratik özerklik kürtlere demokratik özerkliğin tarihsel/teorik çerçevesini çizmeye çalışıp bunun bir “statü talebi” olduğunu söylemiştik, dedikten sonra bu söylediklerin ne!! oluyor.. karın ağrın neyse onu konuş..
ardından başlamış., öcalanın sunduğu paradıgmanın eleştirisine..
Bunun nasıl gerçekleşeceğini anlamak için ise tekrar teorik düzleme ve Öcalan’ın yazdıklarına dönmemiz gerekiyor. Öcalan, tarihi sınıf mücadelelerinin tarihi değil, devletle toplum arasındaki mücadelenin tarihi olarak okuyor; “kapitalist modernite”yi de, devletin gücünün zirvesine çıkarak “ulus-devlet” formuna bürünmesi olarak değerlendiriyor. Kapitalizmdeki temel çelişkinin ise burjuvazi ile proletarya arasında değil, tekeller ile toplum arasında olduğunu söylüyor. Öcalan’a göre kârın kaynağında artı-değere el konulması değil, tekellerin fiyatları istedikleri gibi manipüle edebilmeleri bulunuyor.
burada bile Öcalan ne demiş sunmadan kendisi ne! anlamış ise onu Öcalan ağzından sunup eleştirmeye kalkıyor..

yazıma burada son vereceğim.. çünkü böylesi hem kel hem fodul bir de devletli bir karın ağrısı taşıyan geri zekalılarla teorik tartışma yapmayı gerekli görmüyorum..
sözlerim aşağılamak mı? evet.. aşağılıyorum.. daha dinlemeyi-anlamayı beceremeyen., dinlediğini çarpıtan., düşüncelerini(eleştiriler de dahil) ahlak ilkeleri dışında sunan., amacını açık ifade edemeyecek kadar dürüst olamayan birisi ile tartışılmaz..

belki kafası karışıktır.. bu hakaretleri yapmadan eleştirmem gerekir.. ama yazısındaki pskolojik duruşa bakarsanız.. çok bilen biri havalarında.. önce bunu terk etsin.. kafa karışıklığı sorun değildir.. hepimizin kafası bir yanı ile karışıktır.. kimse her şeyi bilen değildir.. tartışarak birbirimizi düzeltiriz ama sarhoş olan ben sarhoş değilim diyorsa ona tek çare soğuk suyun altına sokmaktır.. :D
 
Üst